Ekrem İmamoğlu: “İstanbul’un mega projeler değil, yaşanabilir şehir olmasını çözüme kavuşturmakla yükümlü insanlar olduğumuzun farkındayız”

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, “İstanbul’un Gelecek Vizyonunda Sanayimizin Yeri” toplantısında; “Bizim İstanbul’un artık mega projeler, imar rantları, rezerv alanların imara açılması değil; tam aksine İstanbul’daki karbon ayak izi, su ayak izi, İstanbul’un sürdürülebilir, dirençli, yaşanabilir bir şehir olması meselelerini çözüme kavuşturmakla yükümlü insanlar olduğumuzun farkındayız ve böyle davranmamız gerekir” dedi.

Ekrem İmamoğlu: “İstanbul’un mega projeler değil, yaşanabilir şehir olmasını çözüme kavuşturmakla yükümlü insanlar olduğumuzun farkındayız”

(İSTANBUL) - İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, “İstanbul’un Gelecek Vizyonunda Sanayimizin Yeri” toplantısında “Bizim İstanbul’un artık mega projeler, imar rantları, rezerv alanların imara açılması değil, tam aksine İstanbul’daki karbon ayak izi, su ayak izi, İstanbul’un sürdürülebilir, dirençli, yaşanabilir bir şehir olması meselelerini çözüme kavuşturmakla yükümlü insanlar olduğumuzun farkındayız ve böyle davranmamız gerekir” dedi.

İstanbul Sanayi Odası (İSO), bugün “Meslek Komiteleri Ortak Toplantısı” düzenledi. İSO’nun Beyoğlu Odakule’deki merkez binasında yaklaşık 300 sanayicinin katılımıyla gerçekleştirilen “İstanbul'un Gelecek Vizyonunda Sanayimizin Yeri, Sorunlar ve Çözüm Önerileri” başlıklı toplantıya İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu da katıldı. İSO Başkanı Erdal Bahçıvan’ın ardından konuşan İmamoğlu, bütün meselelerin iş birliği içerisinde çözüleceğinin farkında olan bir yönetim olduklarını söyledi. İmamoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu iş birliğinin temelinde aslında demokrasi, katılımcılık, şeffaflık var. Yani meseleye öyle çok farklı bir terminoloji yüklemenin ya da yeniden bir buluşmuş gibi anlatmanın bir anlamı yok. Sizlere, bizlere, hepimize ait olan İstanbul’a dair her konuyu bir ortak masada tartışabilmek, ortak akılla sonuca taşıyabilmek, çözümleri bulabilmek kavramından bahsediyorum. İstihdam ofislerimizden İstanbul Planlama Ajansı’ndaki çevre düzeni planına birlikte çalışmamıza, yeni iş gücü ihtiyacının eğitiminden nitelikli iş gücünün sağlanmasındaki Sanayi Odası’nın akademisiyle, Enstitü İstanbul İSMEK’in iş birliğinde birçok konuda iş birliği aramızda kuruldu, kurulacak ve bunu en üst seviyeye taşıyacağımızı düşünüyorum. Aynı zamanda bir sanayi platformu kurduğumuzu, bu platformun katılımcı bir biçimde hem Sanayi Odası üyeleriyle olduğu gibi İstanbul’un organize sanayileri, büyük kuruluşların, ticaret merkezleri, sanayi merkezleri gibi kuruluşların olduğu alanlar ve bir kısım sivil toplum kuruluşları; bunların tamamıyla entegre çalışan bir sanayi platformumuz söz konusu. Bizim 32 iştirakimiz var ve bu iştiraklerimizin her birisi kendi alanlarında çok uzman, geleneksel olarak geçmişten bugüne deneyimleri yüksek kuruluşlarımız. Bu kuruluşlarımızın bir bölümünün de Sanayi Odası’nın sivil toplum olarak oluşumuna katkı sunan daha etkin kuruluşlar haline gelmesi konusunda çalışmalarımız oldu. Bu dönem gerçekten bu anlamda entegre çalışabilme, birlikte düşünebilme konusunda çok ciddi adımları birlikte attık, atmaya devam edeceğiz.

“2100’ü konuşuyor olmalıyız”

Biz İstanbul meselesinin özetini şöyle okuyoruz. İstanbul yaklaşık 16 milyon. Resmi nüfusundan bahsediyorum. Tabii etkin nüfusu, farklı içeriklerle üst üste koyduğumuzda bugün tüketilen su miktarından diğer verilere baktığımızda 20 milyona yakın insanı barındıran bir şehirdeyiz. Şimdi böylesi bir kentte yaşıyoruz ve bu şehir, İstanbul, Marmara’nın bir parçası. Marmara Bölgesi’ne baktığımızda da yaklaşık 26-27 milyon civarında resmi nüfusa sahip bir bölgeden bahsediyoruz. Bu bölge aslında Türkiye’mizin neredeyse 10’da 1’i. Türkiye’nin 10’da 1’inde Türkiye’nin 3 kişiden birisini yaşatıyoruz. Belki sanayisinin yüzde 50’sine yakınını barındırıyoruz. Gayrisafi milli hasılan oranı yüzde 55-60’lara kadar çıkabiliyor. İthalat-ihracatta ne kadar devasa bir orana geldiğini görebiliyoruz. Bu gerçekten ülkemiz adına doğru bir gidişat değildir. Ne stratejik olarak ne jeopolitik olarak ne güvenlik açısından baktığınızda sıkıntıları büyük bir olaydır. Türkiye’nin iyi bir geleceğe sahip olabilmesi için İstanbul’umuzun 2050’sini konuşuyor ve bunu çok vizyonel bir biçimde tanımlıyor olmamız lazım, dedim. Hatta yetmez, 2100’ü konuşuyor olmamız lazım, dedim. Hatta birçok yerde şöyle örnekler veriyorum. 35 yıla yakın İstanbul yaşamımın daha dün gibi diye tariflediğim, dün başladı gibi düşündüğüm geçmişine baktığımda bugünden 2050’yi planlayalım dediğimiz şey 26 sene sonra. Bana çok daha yarın gibi geliyor aslında.

“Bela olacak projeleri engelleyemezsek kötü anılan yöneticiler oluruz”

O bakımdan 2050 o kadar yakın ki 2100 o kadar yakın ki böylesi bir gelecek vizyonunu, planını ortaya koymadığımız takdirde gerçekten çok zor bir dönemin İstanbul’u ve ülkemizi beklediğini hepimizin bilmesi şart. İstanbul’da gerçekten el birliğiyle aklı, bilimi ve özellikle teknik insanların, iyi deneyime sahip insanların uzmanlıklarından faydalanmayı başaramazsak İstanbul’un başına bela olacak ve olabilmesi muhtemel engellemeye çalıştığımız kötü projeleri bu şehrin gündeminden ve bünyesinden uzaklaştıramazsak belki de tarihin dönüm noktası olan bu evrede çok kötü anılacak yöneticiler ve insanlar olabiliriz. Bu bağlamda işte adına Kanal İstanbul diyelim, adına başka bir şey diyelim; bu tür kötülüklerin olmaması için bizim şehrimizin geleceğini hep birlikte tartışabiliyor, konuşabiliyor ve kararlar alabiliyor olmamız şarttır. Bu bağlamda bizim İstanbul’un artık mega projeler, imar rantları, rezerv alanların imara açılması değil; tam aksine İstanbul’daki karbon ayak izi, su ayak izi, İstanbul’un sürdürülebilir bir şehir olması, İstanbul’un dirençli bir şehir olması, İstanbul’un yaşanabilir bir şehir olması meselelerini çözüme kavuşturmakla yükümlü insanlar olduğumuzun farkındayız ve böyle davranmamız gerekir.

“İnsanlığa karşı mahcup olmayacağımız dönemi var etmek istiyoruz”

Bu kapsamda inşallah eylülde başlangıcını ilan edeceğimiz ve planlama süreciyle kentte yer alan bütün sektörlerin geleceğine dair, bir üst ölçek plan dediğimiz şey, bir bölü 100 binlik plan dediğimiz şey bir imar tarifi değildir sadece. Sadece bir bölümüdür ya da yapılaşmayı tarifleyen bir şey değildir sadece. İşte sanayi nerede, konut nerede meselesi değildir tek başına. Aslında bir bölü 100 bin ölçek dediğimiz şey bir kentin anayasasıdır. Kültürünü tarifler, sanatını tarifler, eğitimini tarifler, doğasını, yaşamını, suyunu tarifler ve bunlara çözüm bulur. Bütün bunları çözebilmenin tek yolu var. Gerçekten akıl yolu ve bilim yoludur. Bundan sapmadığınız zaman emin olun ekonominiz de iyi olur, dış politikanız da iyi olur, ticaretiniz de iyi olur, sanayiniz de iyi olur, şehirciliğiniz de güzel olur. Bizim de tek yolumuz budur, başka bir yolumuz olamaz. Akıldan ve bilimden şaşmadan doğru adımları atarak İstanbulluya, İstanbul’umuza ve İstanbul’un tarihine, milletimize, memleketimize; ben hatta diyorum ki İstanbul’da sorumlu olmak, insanlığa karşı sorumlu olmaktır. İnsanlığa karşı mahcup olmayacağımız güzel bir dönemi İstanbul’u da var etmek istiyoruz.”