Çatalca Belediye Meclisi, Türk müziğinin efsane isimlerinden Volkan Konak’ın adını yaşatmak için anlamlı bir karar aldı. İlçe Müftülük binasının arkasında bulunan Nar Sokak, Belediye Meclisi’nin Nisan Ayı 1. Birleşimi’nde oy birliğiyle “Volkan Konak Sokağı” olarak değiştirildi.
“Cumhuriyet ve Türkiye Sevdalısı Bir Sanatçıydı”
Mecliste konuşan Çatalca Belediye Başkanı Erhan Güzel, Volkan Konak’ın sadece güçlü sesi ve şarkılarıyla değil, aynı zamanda vatan ve millet sevgisini her fırsatta dile getiren duruşuyla halkın gönlünde yer ettiğini ifade etti.
“Önce Karadeniz’in sevilen sanatçısı, ardından tüm Türkiye’nin kalbinde taht kuran bir Cumhuriyet sevdalısıydı. Atatürk’e olan bağlılığı, halkına olan sevgisiyle eserlerinde hep bunu hissettirdi,” dedi.
“Müftünün Sözleri Asla Kabul Edilemez”
Başkan Güzel, Konak hakkında kamuoyuna yansıyan bazı tartışmalı sözleri de gündeme getirdi. İlçe müftüsünün ifadelerine açıkça tepki gösteren Güzel, bu sözlerin hiçbir şekilde dine ya da Diyanet’e yakışmadığını söyledi.
“Böyle bir değer hakkında söylenen o sözleri burada tekrar etmeye bile gerek yok. Diyanet’in temsil ettiği misyon, Cumhuriyet’in dinle değil, dinin istismarıyla mücadelesinin bir sembolüdür. Atatürk’ün bu alandaki vizyonu hâlâ rehberimizdir,” dedi.
“Sokağıyla, Kültür Eviyle Yaşayacak”
Sadece bir sokağa değil, çok yakında hizmete açılacak olan ilk kültür ve sanat evine de Volkan Konak’ın adının verileceğini açıklayan Başkan Güzel, bu kararla hemşehrilerinin duygularına tercüman olduklarını söyledi.
“Volkan Konak’ı saygı ve rahmetle anıyoruz. Hemşehrilerinin yüreğinde yaşayan bu değerli sanatçıyı ilçemizde de yaşatacağız. Hem sokağımızda hem de kültür sanat evimizde onun adıyla kültüre ve sanata sahip çıkacağız,” ifadelerini kullandı.
Belediye olarak kültürel değerlere ve sanata önem veren bir anlayışla çalışmaya devam edeceklerini vurgulayan Başkan Güzel, karara destek veren tüm meclis üyelerine teşekkür etti.
Antalya'da Diplomatik Ziyaret
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Antalya Diplomasi Forumu kapsamında 4. forum için Antalya'ya gelen Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi Başkanı Zeljka Cvijanovic, Sırp üyesi Zelko Komsic ve Boşnak üye Denis Becirovic ile bir araya geldi. Görüşme, bölgesel istikrar ve işbirliği konularının ele alındığı önemli bir platform sağladı.
Erdoğan, Antalya Diplomasi Forumu'nda Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi Üyeleriyle Görüştü
Antalya'da Diplomatik Ziyaret
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Antalya Diplomasi Forumu kapsamında 4. forum için Antalya'ya gelen Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi Başkanı Zeljka Cvijanovic, Sırp üyesi Zelko Komsic ve Boşnak üye Denis Becirovic ile bir araya geldi. Görüşme, bölgesel istikrar ve işbirliği konularının ele alındığı önemli bir platform sağladı.
Bosna Hersek Heyetiyle İstişare
Görüşmede, Bosna Hersek'teki siyasi süreçler, ekonomik kalkınma imkanları ve iki ülke arasındaki ikili ilişkilerin geliştirilmesi gibi çeşitli konular görüşüldü. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bosna Hersek’in Avrupa Birliği sürecine Türkiye'nin destek vermeye devam edeceğini vurguladı. Görüşmede ayrıca, ortak projelerle ilgili potansiyel işbirliği alanları da değerlendirildi.
Bölgesel İstikrar Vurgusu
Antalya Diplomasi Forumu vesilesiyle gerçekleşen bu önemli görüşme, Balkanlar'daki istikrarın korunması ve bölgesel barışın güçlendirilmesi açısından büyük önem taşıyor. Türkiye, Bosna Hersek ile siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkilerini daha da geliştirmeyi hedefliyor. İki ülke arasındaki işbirliği, bölgedeki kalkınma çabalarına katkıda bulunabilir.
Görüşmede iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin artırılması konuları ele alındı.
Bölgesel güvenlik tehditleri ve terörizmle mücadele konusunda ortak görüş belirtildi.
Kültürel bağların güçlendirilmesi için yapılabilecek çalışmalar masaya yatırıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi üyeleriyle yaptığı bu görüşme, iki ülke arasındaki dostane ilişkilerin ve stratejik işbirliğinin önemini bir kez daha ortaya koydu. Görüşmenin detayları hakkında henüz resmi bir açıklama yapılmadı ancak diplomatik kaynaklar, toplantının yapıcı bir atmosferde geçtiğini belirtti.
Esenyurt’ta Hayat Sanatla Renkleniyor: Müzik Kursları Yoğun İlgi Görüyor
Esenyurt Belediyesi’nin kültür ve sanat odaklı projeleri meyvelerini vermeye devam ediyor. İlçede yaşayan binlerce kişi, belediyenin sunduğu ücretsiz müzik eğitimleriyle hem bir enstrüman çalmayı öğreniyor hem de sosyal hayata daha güçlü bağlarla tutunuyor.
Esenyurt’ta Hayat Sanatla Renkleniyor: Müzik Kursları Yoğun İlgi Görüyor
Esenyurt Belediyesi’nin kültür ve sanat odaklı projeleri meyvelerini vermeye devam ediyor. İlçede yaşayan binlerce kişi, belediyenin sunduğu ücretsiz müzik eğitimleriyle hem bir enstrüman çalmayı öğreniyor hem de sosyal hayata daha güçlü bağlarla tutunuyor.
9 Branşta Eğitim, Sınırsız Hayal
Esenyurt Belediyesi, keman, piyano, gitar, saz, ut, darbuka ve daha birçok enstrümanda eğitim vererek müzikle ilgilenen herkese kapılarını açıyor. Kültür merkezlerinde verilen eğitimler hem teorik hem de uygulamalı olarak yürütülüyor. Eğitimlerin sonunda kursiyerler sadece nota okumayı öğrenmekle kalmıyor, aynı zamanda sahne alarak yeteneklerini de sergileme fırsatı buluyor.
“Bir Zamanlar Hayaldi, Şimdi Gerçek”
Saz eğitimi alan kursiyer Hasan Doğan, duygu dolu sözlerle duygularını paylaştı:
“Buraya ilk geldiğimde müzikle ilgili tek bilgim, bir şeyler öğrenmek istediğimdi. Sazın ne olduğunu bile tam olarak bilmiyordum. Ama bugün birkaç parçayı rahatlıkla çalabiliyorum. Bu kurs sayesinde sadece bir enstrüman değil, bir hayali gerçekleştirdim. Bize bu imkânı sağlayan herkese minnettarım.”
Sanatın Büyüsü: Sadece Nota Değil, Dostluk da Var
İki ayrı kursta eğitim alan İsmail Acar ise müziğin hayatındaki yerini şöyle anlattı:
“Ritim dersi ve Türk Sanat Müziği korosundayım. Müzik ruhu besliyor ama buradaki ortamın sıcaklığı da bir o kadar değerli. Her hafta farklı insanlarla tanışıyoruz, yeni dostluklar kuruyoruz. Burası sadece bir kurs merkezi değil, adeta ikinci bir evimiz.”
Kültür, Sanat ve Dayanışma El Ele
Esenyurt Belediyesi, kurslara katılan herkese yalnızca bir sanat dalı öğretmekle kalmıyor; aynı zamanda insanların ruhuna dokunan, sosyal bağlarını güçlendiren bir ortam da sunuyor.
Üstelik bu hizmetler tamamen ücretsiz. Kurslara katılmak ya da detaylı bilgi almak isteyenler, 444 0 411 numaralı çağrı merkezini arayarak bilgi edinebiliyor.
Küçükçekmece’de 2024 Faaliyet Raporuna Meclisten Onay: “Bütçeyi Halka Emanet Biliyoruz”
Küçükçekmece Belediyesi’nin 2024 yılı çalışmalarını kapsayan Faaliyet Raporu, Belediye Meclisi'nde oy çokluğuyla kabul edildi. Nisan ayı 3. birleşiminde gerçekleşen oturuma Belediye Başkanı Kemal Çebi de katıldı. Toplantı, Meclis Başkanvekili Gökhan Gümüşdağ’ın yönetiminde gerçekleştirildi.
Küçükçekmece’de 2024 Faaliyet Raporuna Meclisten Onay: “Bütçeyi Halka Emanet Biliyoruz”
Küçükçekmece Belediyesi’nin 2024 yılı çalışmalarını kapsayan Faaliyet Raporu, Belediye Meclisi'nde oy çokluğuyla kabul edildi. Nisan ayı 3. birleşiminde gerçekleşen oturuma Belediye Başkanı Kemal Çebi de katıldı. Toplantı, Meclis Başkanvekili Gökhan Gümüşdağ’ın yönetiminde gerçekleştirildi.
Başkan Çebi: "Bu bütçe halkın hakkıdır"
Toplantıda konuşan Başkan Kemal Çebi, 2024 yılını değerlendirirken belediyecilik anlayışlarını şu sözlerle özetledi:
“İnsanı ve doğayı merkeze alan, adil, katılımcı ve şeffaf bir yönetim anlayışından asla taviz vermedik. Karşımıza çıkan tüm zorluklara rağmen mali disiplini koruyarak, kamu kaynaklarını titizlikle yönettik. Çünkü bu bütçe halkın hakkıdır. Biz bu emaneti, yine halka sunmakla yükümlüyüz.”
Başkan Çebi, 2024 yılında toplam 178 faaliyet ve projenin hayata geçirildiğini, hedef gerçekleşme oranının ise %90,5 olduğunu belirterek, emeği geçen belediye personeline, meclis üyelerine, muhtarlara ve Küçükçekmece halkına teşekkür etti.
Rapor Oy Çokluğuyla Geçti
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) grup başkanvekillerinin değerlendirmelerinin ardından yapılan oylamada, Küçükçekmece Belediyesi 2024 Yılı Faaliyet Raporu 25 kabul, 14 ret oyuyla meclisten geçti.
"Küçükçekmece İçin Çalışmaya Devam"
Toplantı sonunda konuşan meclis üyeleri ve Belediye Başkanı, oy farklılıklarına rağmen ortak hedeflerinin Küçükçekmece halkına hizmet olduğunu vurguladı. Başkan Çebi, “Küçükçekmece’nin bize duyduğu güveni boşa çıkarmayacağız” diyerek hizmet vurgusunu yineledi.
Padernorn Başkanından Çalık'a Destek
Beylikdüzü Belediyesi’nin kardeş şehri Almanya’nın Paderborn Belediyesi, hukuksuz bir şekilde tutuklanarak görevden uzaklaştırılan Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik dayanışma mesajı yayınladı. Paderborn Şehir Meclisi, 10 Nisan 2025 tarihindeki toplantısında yaptıkları açıklamada, Beylikdüzü halkı ve belediye yönetimi ile tam dayanışma içinde olduğunu belirtti.
PADERBORN
BAŞKANINDAN ÇALIK'A DESTEK
Beylikdüzü
Belediyesi’nin kardeş şehri Almanya’nın Paderborn Belediyesi, hukuksuz bir
şekilde tutuklanarak görevden uzaklaştırılan Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet
Murat Çalık ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik
dayanışma mesajı yayınladı. Paderborn Şehir Meclisi, 10 Nisan 2025 tarihindeki
toplantısında yaptıkları açıklamada, Beylikdüzü halkı ve belediye yönetimi ile
tam dayanışma içinde olduğunu belirtti.
Beylikdüzü
Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık'ın hukuksuz bir şekilde cezaevine
gönderilmesinin ardından gelen tepkilere bir yenisi de Almanya'dan geldi.
Beylikdüzü Belediyesi'nin kardeş şehri Paderborn Belediye Başkanı Michael
Dreier Nisan ayı meclis toplantısında ve ardından belediye web sitesinden
yaptığı açıklamalarla yaşanan hukuksuzluk karşısında Mehmet Murat Çalık ile
dayanışma içerisinde olduklarına vurgu yaptı.
Belediye meclisinde yapılan açıklamada, “Belediye başkanlarına yönelik
suçlamaların hızlı ve şeffaf bir şekilde açıklığa kavuşturulmasını, serbest
bırakılmalarını ve hukuk, yasa ve adalet kurallarına uygun şekilde adil bir
yargı süreci yürütülmesini umuyoruz” ifadelerine yer verildi.
“Paderborn Tüm
Kalbiyle Yanınızda”
Ayrıca
Paderborn Belediyesi’nin resmi web sitesinde yer alan bir ayrı açıklamada da,
iki şehir arasındaki dostluğun köklerine vurgu yapılarak, “Bu zor zamanlarda
Paderborn şehri, Beylikdüzü’ndeki vatandaşların yanındadır. Dostluğumuz devam
ediyor. Saygı, empati ve samimi bir dostlukla dostlarımızın yanında duruyoruz”
şeklinde birliktelik mesajı verildi.
“Çalık ve ekibini
Libori Festivali’nde görebilmeyi diliyoruz”
Paderborn
Belediyesi’nin resmi web sitesinde yayınladığı mesajda Paderborn Belediye
Başkanı Michael Dreier de sürecin başından beri Beylikdüzü Belediyesi ile yakın
iletişim halinde olduklarını ve her fırsatta dayanışma içerisinde olduklarını
belirterek, “Dostluğumuz bu dönemi de aşacaktır. Belediye Başkanı Mehmet Murat
Çalık ve ekibini 2025 Libori Festivali’nde yeniden görebilmeyi diliyoruz. Paderborn
tüm kalbiyle yanınızda” dedi.
İyi Parti Genel Başkanı Musavvat Dervişoğlu, partisinin etkinliklerinde yaptığı konuşmada, iktidarın muhalif kesimlere yönelik yaklaşımını eleştirdi. Dervişoğlu, Türk bayrağı ve Mustafa Kemal Atatürk'e bağlılıkla karakterize edilenlerin mevcut hükümet tarafından "olağan şüpheli" olarak görüldüğünü iddia etti.
Dervişoğlu konuşmasında, iktidarın bir kesim üzerinde sürekli bir şüphe oluşturma çabası içinde olduğunu belirtti. Bu durumun, vatandaşlık algısını zedelediğini ve toplumsal ayrışmayı derinleştirdiğini vurguladı. Özellikle, milli değerlere sahip çıkan ve Atatürk ilkelerine bağlı kalanların hedef gösterilmesinin kabul edilemez olduğunu ifade etti.
Dervişoğlu, iktidarın bu yaklaşımının çeşitli örneklerle görülebildiğini kaydetti. Sosyal medya paylaşımları nedeniyle sorgulanan vatandaşlar, eleştirel düşünceleri nedeniyle baskı gören akademisyenler ve milli değerlere vurgu yapan sivil toplum kuruluşlarına yönelik kısıtlamalar bu örneklere dahil edildi. Dervişoğlu, bu tür uygulamaların demokrasinin temel ilkelerine aykırı olduğunu belirtti.
İyi Parti lideri, iktidarın muhalefeti susturmak ve kendi ideolojisine uygun bir toplum yaratmak için sistematik bir şekilde çalıştığını öne sürdü. Bu çalışmanın bir parçası olarak, milli değerlere bağlı vatandaşların "ötekileştirildiğini" ve "düşmanlaştırıldığını" iddia etti. Dervişoğlu, bu durumun Türkiye'nin geleceği açısından tehlikeli olduğunu vurguladı.
Dervişoğlu konuşmasının sonunda, iktidara çağrıda bulunarak, tüm vatandaşlara eşit mesafede durulması ve farklı düşüncelere saygı gösterilmesi gerektiğini belirtti. Milli birlik ve beraberliğin ancak bu şekilde sağlanabileceğini ifade etti. Ayrıca, demokratik değerlerin korunması ve özgürlüklerin genişletilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Silivri Belediye Meclisi, Nisan ayı içerisinde gerçekleştirdiği III. birleşimde, 2024 Yılı Faaliyet Raporu'nu görüştü ve halkın bilgisine sundu. Raporda, belediyenin 2024 yılındaki hizmetleri detaylı olarak yer alıyor.
Faaliyet Raporunda Vurgulanan Temalar
Belediye yetkilileri tarafından yapılan açıklamada, raporun sadece bir yıllık hizmetlerin özeti olmadığı, aynı zamanda adalet, dayanışma ve yerelden kalkınma ilkelerinin de belgelendiği ifade edildi. Raporda, geride kalan bir yılın değerlendirmesinin ötesinde, geleceğe yönelik vizyonun ve halk iradesine olan inancın yansıdığı belirtildi.
Hizmetlerin Detayları
2024 Faaliyet Raporu'nda şu alanlarda yapılan çalışmalar detaylı olarak incelendi:
Sosyal belediyecilik faaliyetleri ile ihtiyaç sahibi vatandaşlara yönelik destekler
Altyapı çalışmaları ve kentsel dönüşüm projeleri
Eğitim, kültür ve sanat etkinlikleri
Çevre koruma ve sürdürülebilirlik odaklı uygulamalar
Raporda ayrıca, Silivri'nin ekonomik kalkınmasına yönelik atılan adımlar ve hayata geçirilen projeler de yer alıyor. Özellikle yerel esnafın desteklenmesi ve istihdam olanaklarının artırılmasına yönelik çalışmaların raporun önemli bir bölümünü oluşturduğu öğrenildi.
Meclis Değerlendirmeleri
Belediye Meclisi üyeleri, faaliyet raporu üzerinde yapılan görüşmelerde, belediyenin hizmetlerinin genel olarak başarılı bulunduğunu ifade ettiler. Bazı meclis üyeleri ise belirli projelerde daha fazla şeffaflık ve katılımcılık talep etti.
Belediye yetkilileri, raporun Silivri'nin hak ettiği yere gelmesi için atılan adımların bir göstergesi olduğunu belirterek, birlikte çalışma ve dayanışma içinde gelecek projelerin hayata geçirileceğini vurguladı.
Çatalca Belediyesi Veteriner İşleri Müdürlüğü, Dünya Sokak Hayvanları Günü dolayısıyla ilçe genelindeki okulları ziyaret ederek sokak hayvanlarına yönelik önemli bir farkındalık çalışması gerçekleştirdi. Etkinlik kapsamında öğrencilere hayvan sevgisi ve paylaşmanın önemi anlatıldı, ayrıca kedi ve köpek maması dağıtımı yapıldı.
Okullarda Yapılan Çalışmalar
Çatalca Belediyesi ekipleri, ziyaret ettikleri okullarda sokak hayvanlarının yaşam koşulları hakkında bilgilendirme yaptı. Öğrencilere, sokak hayvanlarına karşı duyarlı olmanın ve onlara yardım etmenin önemini vurgulayan sunumlar yapıldı. Ziyaretlerde ayrıca, sokak hayvanlarına düzenli mama sağlamanın ve barınma imkanı oluşturmanın gerekliliği üzerinde duruldu.
Öğrencilerden Tam Destek
Çatalca'daki öğrenciler, Dünya Sokak Hayvanları Günü etkinliklerine yoğun ilgi gösterdi. Hayvan sevgisi konusunda bilinçlenmenin önemini vurgulayan öğrenciler, sokak hayvanlarına yardım etmek için ellerinden geleni yapacaklarını ifade etti. Etkinlik kapsamında dağıtılan kedi ve köpek mamaları, öğrencilerin kendi imkanlarıyla hazırladıkları mama kabına yerleştirilerek okul bahçelerinde bulunan sokak hayvanları için bırakıldı.
Belediye'nin Hayvan Haklarına Verdiği Önem
Çatalca Belediyesi yetkilileri, Dünya Sokak Hayvanları Günü etkinliklerinin ilçedeki sokak hayvanları sorununa dikkat çekmek ve farkındalık oluşturmak amacıyla düzenlendiğini belirtti. Yetkililer, belediyenin hayvan haklarına verdiği önemi vurgulayarak, sokak hayvanlarının yaşam koşullarını iyileştirmek için çalışmaların devam edeceğini ifade etti. Bu kapsamda şu faaliyetler yürütülüyor:
Sokak hayvanları için düzenli mama dağıtımı
Yaralı ve hasta hayvanlar için veterinerlik hizmeti sağlanması
Hayvan barınma merkezlerinin geliştirilmesi
Çatalca Belediyesi, sokak hayvanlarına yönelik çalışmalarının yanı sıra, vatandaşların da bu konuda duyarlı davranmasını ve sokak hayvanlarına yardım etmesini teşvik ediyor.
Beylikdüzü Belediyesi, sanatçı Tülay Sönmezin eserlerinden oluşan "Kadın Eli Değmiş Hikayeler" resim sergisine ev sahipliği yapıyor. BAKSM Hanımeli Sergi Salonu’nda açılan ve 15 Nisan Salı gününe kadar gezilebilecek olan sergi, kadınların dünyasına ışık tutuyor.
Serginin Özellikleri
Sanatçı Tülay Sönmezin özgün eserlerinden oluşan sergide, farklı tekniklerdeki resimler yer alıyor. Sönmez'in eserlerinde sıkça kullandığı ışıltılı renkler ve detaylar dikkat çekiyor. Sanatçı, eserleriyle izleyicilere duygusal bir yolculuk sunmayı amaçlıyor.
Sanatçının Yaklaşımı
Tülay Sönmez, sergide yer alan eserlerini oluştururken, kadınların hayatlarındaki hikayelerden ve deneyimlerden ilham aldığını belirtiyor. "Karanlık sevmiyorum o yüzden de ışıltıyı muhakkak koyuyorum." diyen sanatçı, eserlerinde umudu ve pozitifliği ön plana çıkarmayı hedeflediğini vurguluyor.
Sergi Ziyaret Bilgileri
“Kadın Eli Değmiş Hikayeler” resim sergisi, BAKSM Hanımeli Sergi Salonu'nda 15 Nisan Salı gününe kadar ziyaret edilebilir. Serginin açılışına çok sayıda sanatsever katılırken, eserler büyük beğeni topladı. Sergi, Beylikdüzü’nde sanatın ve kültürün gelişimine katkıda bulunuyor.
Sergi Adı: Kadın Eli Değmiş Hikayeler
Sanatçı: Tülay Sönmez
Mekan: BAKSM Hanımeli Sergi Salonu, Beylikdüzü
Tarih: 15 Nisan Salı’ya kadar
Sergiyle ilgili daha fazla bilgiye Beylikdüzü Belediyesi'nin resmi web sitesinden ulaşılabilir.
CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu, Silivri Cezaevi’nde görülen davasında yaptığı kapsamlı savunmayı kamuoyuyla paylaştı. “Buradayım çünkü İstanbul’u millete geri verdim” diyen İmamoğlu, ‘tehdit ve hakaret’ suçlamalarına karşılık net konuştu: “Bu halkın çocuklarının bile teminatı olacağım!”
CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu, Silivri Cezaevi’nde görülen davasında yaptığı kapsamlı savunmayı kamuoyuyla paylaştı. “Buradayım çünkü İstanbul’u millete geri verdim” diyen İmamoğlu, ‘tehdit ve hakaret’ suçlamalarına karşılık net konuştu: “Bu halkın çocuklarının bile teminatı olacağım!”
Bugün burada bulunurken, ben de yıllar öncesinde bu kampüs içerisinde, Ergenekon safsatası ve uydurma kumpas davalarında, 10-15 defa burada davaları takip etmiş ve haksızlığa, hukuksuzluğa uğrayan insanların sonsuz mücadelelerine şahitlik etmiştim. Ve o esnada burada, bu farklı kumpas davalarını içeren süreçlerde bu insanların, ailelerinin nasıl üzüntü içinde olduklarını, nasıl savrulduklarını ve hayata dair umutlarını yitirdikleri ve hatta hayatlarını kaybettiklerini de yaşamış, birebir burada şahitlik etmiş birisiyim.
O dönemde her ne kadar idari olmasa da siyasi görevimle birlikte, siyasi duyarlılığım beni günlerce buraya taşımıştır. Ve bir iş insanı olmama rağmen, böyle bir duyarlılıkla, buradaki insanların gözünün içine baka baka süreci anlamaya, sürecin nasıl yönetildiğine dair vicdanın, aklın, anlayışın, hoşgörünün, adaletin nasıl uygulandığına şahitlik etme arzusuyla bulunmuştum. Çok dersler çıkardığımı ifade edebilirim. O bağlamda, bu salonların, ne yazık ki üzülerek ifade edeyim ki hiç de hoş olmayan, tarihimize hiç de adalet adına güzel iz bırakmadığı günleri bize yaşatmıştır.
Yüce Türk milleti adına, yüce Türk yargısının doğru kararlar ve iyi kararlar, iyi kanaatler oluşturması noktasındaki beklentimi ifade ettim. Çünkü biz, "Devletin dini adalettir" anlayışına, inancına sahip bir toplumuz. Aynı zamanda, "İnsanını yaşat ki devlet yaşasın" diye devlet ve devlet aklının yürüdüğü, binlerce yıldır bu geleneğin temsilcileri olma gayreti içinde insanlarız. Bu gayretle, bu temenniyle burada bulunuşumuzun ve burada var oluşumuzun temelini oluşturur.
Elbette sizler yargı adına burada oturuyorsunuz. Yargı adına ve ülkenin yüce Türk yargısı adına karar verme sorumluluğuyla buradasınız. Ama ben de bu ülkenin ve dünyanın en kadim kentinin Belediye Başkanı olarak buradayım. 16 milyon insanın, dünyanın önünde saygıyla eğildiği, üç imparatorluğa başkentlik yapmış, cennet vatan Türkiye'mizin de göz bebeği İstanbul’umuzun Belediye Başkanıyım. Bu anlamda buradayım ve gerçekten üzüntüyle buradayım. Elbette Silivri'de olmamın başka saiklerle, zemini, tabanı olmayan, uydurma, iftira ve ne yazık ki gerekçeleriyle milletimizi üzen, hatta tarumar eden, umutlarını yok eden, ekonomisini bile perişan eden, güvencesi olan her ne var ise, insanları bu anlamda umutsuzlaştıran bir atmosferde buradayız.
Düşünün ki Silivri'de olmamın sebebi olması vesileyle işleyen süreçte de aslında burada bulunmam arasında ne yazık ki bir uygulama bağı vardır. Bir süreç bağı vardır. Üzülerek ifade edeyim ki 20 Ocak'ta vuku bulan bir panelde konuşmamdan başlayan bu sürecin, bugün davası görülen ve az önce bana isnat edildiğini söylediğiniz suçlamaların altında yatan duygunun, bugün beni Silivri'ye taşımasının gerçekleşmesiyle, kaygılarımın ne kadar doğru olduğunu da bana göstermiştir, diye de altını çizmek isterim.
O bağlamda ben, bana isnat edilen suçlara cevabımı çok net ve kararlılıkla burada ifade edeceğim. Ama önce, "ben burada niye bulunuyorum"u ister istemez sorguluyorum. Ben burada niye bulunuyorum acaba?Sizin huzurunuzda ben niçin ifade veriyorum? Ya da bir şekilde suçlamamla ilgili savunmamı yapıyorum?
Çünkü ben, 16 milyon İstanbullunun kentinde, birilerinin ya da bir kişinin ‘Aşkım İstanbul’ diye sahiplendiği ve kendi malıymış gibi kabullendiği bir ortamda üç kez seçim kazanmış ve milletin sahibi olduğu bir şehrin, ait olduğu kişiye, yani millete devredilmesi konusunda, Türkiye demokrasisi adına devrim gibi altın harflerle geçecek bir seçim kazanmış, üç seçim kazanmış, bu anlayışa karşı milletin iradesinin geçerli olduğunu, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ülküsünün yerine geldiğini, getirilen o sandıkta halkın iradesinin, bütün engellemelere rağmen, karşılığını aldığı, bir kişi kişi olduğum için ve o kişinin, ‘Aşkım İstanbul’ veya ‘İstanbul'u kazanan Türkiye'yi kazanır’ anlayışına karşı, böyle bir güçlü iradeyi milletçe ortaya koymamın karşılığı olarak ben Silivri'deyim.
Ve Silivri'deki bu salonda, sizin bu davanıza karşı cevaplarımı sıralamaktayım. Tabii aynı zamanda 86 milyon insanın gönlüne girmiş ve 86 milyon insanın huzuruna, bir sonraki seçimde cumhurbaşkanı adayı olarak çıkacağım için ben buradayım ve Silivri'deki bu kampüste huzurunuzda ifade veriyorum.
Sadece "Cumhurbaşkanı adayı" kelimesi ya da cümlesiyle sınırlı kalmaz bu duygu. Çünkü Türkiye değil, dünya tarihinde 15,5 milyon insanın bir ön seçimde… Herkesin belki de eşi, dostu, akrabasının dahi oy kullandığı, Türkiye'nin en doğusundan en batısına, en güneyinden en kuzeyine, insanların güler yüzlü, öyle kaşlı değil, güler yüzlü, gülümsemeyle, insanın içinde hoşgörüyle, iyi niyetle, hatta bebeklerin diyebileceğim yaştaki çocukların güzel çizgileriyle sevgisini, kanaatini tarafıma ilettiği bir demokrasi şöleniyle, 15,5 milyon insanın ön seçimde oy kullandığı bir ortamda "cumhurbaşkanı adayı" kimliğimi elde ettiğim için ben bugün buradayım.
Türkiye'deki siyasi atmosferin yarattığı bu ortamda, burada yargılanmış olmak veya Silivri Kampüsü'nde yargılanmış olmak, bu davada Silivri Kampüsü'nde ifade veriyor olmak, elbette üzücüdür. Ama benim için, açıkçası milletimin huzurunda konuşmanın ferahlığı ve rahatlığı içinde olduğumun da hepiniz tarafından bilinmesini isterim.
Saygıdeğer hakim, değerli üyeler;
Tabii ki "Ben için niçin buradayım?" sorusuna verdiğim bu cevapla birlikte… Peki ben kimim, niçin bu kadar hedef veya odağa oturmuş bir durumdayım, diye baktığınızda, aslında çok net…
Ben, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğum andan itibaren, şehri yönetirken, kanala, yalana, talana ve aynı zamanda ranta ve birçok millet aleyhine olan her hususa karşı durduğum için, ben bugün buradayım.
Ve bunu hiçbir zaman vazgeçmeden savunduğum için bugün buradayım. Aynı zamanda bebek, çocuk, kreş, yurt, burs, gençlik, üniversite gençliği, işsiz gençlik, gençlere iş bulma, kadın, anne, Anne Kart. Düşünsenize; milyonlarca annenin cebine kart koyup, 0-4 yaş arası çocuğuyla İstanbul'u ücretsiz dolaşmasına vesile olmuş Belediye Başkanıyım… Ne büyük bir onur. Ve "İyilik bulaşıcıdır" diyerek, bunu Türkiye'ye yayılmasına vesileyim. Düşünsenize; on milyonlarca insanın bugün zor koşullarda 40 liraya, üç öğün yemek yediği bir İstanbul var eden ve bu iyiliğin de tüm Türkiye'ye yayılmasına vesile olan bir kişiyim.
Sadece Kent Lokantası ya da kreş mi? Hayır. Aynı zamanda tarihi rekorlarla metro, İstanbul'un en güzel yeşil alanlarını İstanbulluya kazandırmak, insanlarını eşitleyen, çocuklarını eşitleyen, bebeklerini eşitleyen, partizanlığı söküp atan, o iğrenç duyguyu kurumların içinden söküp atan, liyakati esasıyla birlikte kurumların içine taşıyan, insanlara güzel bir gelecek sunma adına elinde hangi imkan varsa, o imkana bunu tasarruflarıyla beraber seferber eden bir anlayışı ortaya koyduğum için ben buradayım.
Çünkü esas akıl ve süreci, ne yazık ki domine eden ve zorlayan akıl, işte o "İstanbul'u kazanan, Türkiye'yi kazanır" ya da "İstanbul'u kaybeden, Türkiye'yi kaybeder" aklının tezahürüdür ve sonucudur. Onun için ben bugün Silivri'deyim ve Silivri'de bulunarak, bu kampüsün içindeki bu salonda ve kötü anılarıyla beraber,
Türkiye'nin, yüce Türk yargısının ne yazık ki sıkıntılı anılarının ve hallerinin yaşandığı bu salonda, bu duruşmada sizin huzurunuzda ifade vermekteyim. Ama bu çok sürmez. Açıkçası Türkiye, çok deneyimler yaşamıştır. Milletin istemediğinin asla olmadığı bir topraklarda yaşıyoruz. Şükürler olsun. En zor koşullarda bile, üç-beş kahramanın ortaya çıktığında, millet arkasına dizilmiştir ve istiklal mücadelesi verilmiştir bu topraklarda.
Onun için bu ülkede, bu topraklarda, öyle bir avuç insanın istediği değil, milletin dediği olur. Millet büyüktür. Ve bu milletin büyüklüğünden de hiç kimse zerre kadar şüphe etmesin. Ben etmiyorum. Edenlerin aklına şaşarım.
Düşünsenize; Ekrem İmamoğlu gözaltına alınıyor. Ekrem İmamoğlu, 5 gün nezarette bekletiliyor. Ekrem İmamoğlu’nu 5 gün nezarette bekletmek büyük bir iş! İşte soruşturması yapılıyor. Mahkemede karar veriliyor ve Silivri'ye gönderiliyor. Ekrem İmamoğlu kim yani? Ekrem İmamoğlu, çocukluğundan beri yalınayak gezmiş, tarlada, çimende, çayırda, dağda, ormanda dolaşmış, her ortamı görmüş, 40 haneli bir köyden gelmiş, Cumhuriyetin nimetlerinden aynen sizler gibi faydalanmış ve Türkiye'nin en güzel makamlarından birinde olmuş, bu toprakların nimetini çok iyi bilen, bu toprakların nimetine hizmet etmenin kutsallığını bilen, insanına hizmet etmenin de Hakk’a hizmet olduğunun çok iyi bilen bir ahlakla büyümüş, ailesine mahcup olmamayı, doğduğu topraklara, Trabzon'a, yaşadığı şehir İstanbul'a ve bu millete mahcup olmamayı her zaman dualarından eksik etmemiş bir insan. O bakımdan bizi nezarette tutma aklı, sonra işte o zulümle, o sıkıntıyla, işte çağırırsa gideceğimiz bir yere polislerle baskın yapar gibi, yüzlerce polisi evinin kapısına dizme…
Bu nasıl bir gelenek? Bu nasıl bir anlayış? Böyle bir anlayışla yüce Türk yargısının sürdürülebilirliği mümkün mü? Olabilir mi? Hangi insan bunu yaşamak ister? Hangi insana bu yaşatılabilir? En kötü suçu işlemiş insan bile bu yaşatılmaz. Ya da suç işlenmiş olduğu yönünde bir ihtimal varsa, henüz netleşmemişse, o zaten yapılamaz. O bakımdan, şüpheyle veya işte isnat edilen suçla, bu şekildeki uygulamaların, bu şekildeki tavırların ülkemizin bugününe, yarına, Allah aşkına, kime faydası var? Bu kararları kim alıyor? Bu kararları kim uygulamaya sokuyor? Hangi irade bu işi zorluyor? Benim peşinde olduğum ve olacağım husus budur ve bundan asla vazgeçmeyeceğim. ‘Bu koşullar ne olmuş’ sorusu… İyileştirilebilir miydi? İyileştirilebilirdi.
Mesela TRT, gayet güzel bir biçimde bu duruşmayı yayınlayabilirdi. "Haram, zıkkım olsun" diye insanların dualarında, TRT'ye giden vergilerinin… Ekrem İmamoğlu mesela… Yargılanıyor. Ben tesadüf televizyon izlemiyorum Allah'a şükür. Eşim de burada, şahitlik eder. 20 yıla yakındır evimizde TV izlemeyiz. Ama şimdi odamda TRT'ye bakıyorum. Ekrem İmamoğlu’nun haysiyetine, onuruna, eşine, ailesine…
Ya Allah aşkına, devletin bir kanalı TRT üzerinden karalayan, kirleten, itibarsızlaştırma gayretinde olan yalanla, iftira ile haber yapar mı TRT?
Ben çocukluğumda, 6-7 yaşında gurbetten gelen bir amcam eve TV getirmişti. TRT'nin önünde, açılmadan önce, o TRT'nin açılış sayfasını saatlerle izleyerek büyüdüm. Ya da TRT'nin yayını kapanırken, İstiklal Marşı okunurken, karşısına geçip İstiklal Marşı okuyan çocuk oldum ben TRT'nin karşısında. Yazık değil mi?
Anadolu Ajansı'na yazık değil mi? Kurtuluş mücadelesinde kurulan, milletin haber alma ajansını bir avuç insanın siyasi iradesini, siyasi hükmünü sürdürecek diye ona adamın yaşandığı bir ülke…
Buna dayanılabilir mi? TRT gelsin, bari bir dirhem bizim bu konuşmalarımızı, bizim bu davalarımızı yüce Türk milletine aktarsın. Millet izlesin, gerçek kanaatin, ortaya koysun. Yazıktır, günahtır. Milletin duygularının, milletin maneviyatının altına dinamit koymanın bir anlamı yoktur. Bu anlamda keşke TRT, bugün vermediyse de bundan sonraki duruşmalarda, olası hak arama mücadelelerinde, benim buradaki konuşmalarımı vermesini de yüce Türk yargısına buradan emanet ediyorum. Bunun olmasının Türkiye'mizin geleceği açısından çok büyük kıymeti, çok büyük faydaları olacağının da altını çizmek isterim.
Değerli Hakim Bey ve kıymetli üyeler;
Sizlerin huzurunda şunu söyleyeyim: Bana suç isnadıyla ilgili bahsettiniz. Tabii şunu ifade etmek isterim. 20 Ocak günü, Sayın Genel Başkanımızla bir panelde, Kadıköy'de bir salondaydık. Ve o Kadıköy'deki salonda konuşmalar yapacaktık. Gayet güzel güne başlama arzusundaydık. Ama yine az önce ifade ettiğim biçimiyle, sabahın daha günü doğmadan, güneşi doğmadan, Anayasa’ya aykırı, hukuka aykırı bir biçimde, bir çocuğun, bir Gençlik Kolları Genel Başkanımızın evine, ki o Gençlik Kolları Genel Başkanı benim ilkokuldan beri tanıdığım, ailesini bildiğim, kendini tanıdığım, kendi evladım gibi… Ben, her evlada çocuk gözüyle bakarım. Ben öyle bakıyorum. İstanbul'un her evladı, benim evladım. Onun için ben, 6000 tane gence, normal koşulların 10’da biri fiyatına üniversite öğrencilerine yurt açtım. Onun için ben, 100 bin tane gence yılda burs veriyorum. Onun için ben, her evladım kendi evladım gördüğüm için, yarısı ücretsiz, 13-14 bin tane çocuğun eğitim gördüğü kreşleri bu şehre kazandırdım. 150’ye çıkacak. Hedefimiz o.
Onun için çocuklara, gençlere evlat gözüyle bakıyorum.
Onun için ben, içeride bulunan tutuklu üniversite öğrencilerine, o evlat gözüyle baktığım insanlara yapılan zulmü kınıyorum ve yanlış buluyorum. Yanlıştır. Yapmayın bunu gençlere. Kalanlar da serbest bırakılsın.
Gerçekten geleceğimize ayıptır, günahtır. Hiçbir gence bu yapılmaz. Hiçbir gence, ifade özgürlüğü veya kendini ifade etme özgürlüğü üzerinden bu uygulama yapılamaz. Onun için bu feryadı her zaman yaptım, yapmaya da devam edeceğim.
Haksızlığa kim uğruyorsa, onun yanında olacağım. Hukuksuzluğa kim tabiyse, onun yanında olacağım. Bundan asla vazgeçmeyeceğim. Beni hiçbir şey durduramayacak. Hiçbir güç durduramaz. Ben, ancak Yaradan’dan korkarım. Yaradan’a sığınırım. Bir de milletime sığınırım. Milletin dediğidir benim için esas olan.
Bu bağlamda, bu duygularla, bugün genç kardeşimizi ifadesini almaya çağırırsanız gelir. Kim ifadeye çağırılmış da gitmemiş Allah aşkına? İfadeye çağırırsınız, gelir yani. Kapısına polisleri yığacaksınız, tutuklar gibi alacaksınız, getireceksiniz, efendime söyleyeyim ifade vermek için bekleteceksiniz. Bu zulüm nedir? Milletin evlatlarına bu yapılır mı? Peki bu yapılınca benim içim acıtmış mıdır? Acıtmıştır. Benim içim yanmış mıdır? Aynen bugün yandığı gibi, yanmıştır. Evet, ben de o panelde duygularımı dile getirdim. Peki ne dedim? "Bak Başsavcı, sana söylüyorum: Biz var ya senin evlatlarını bile -sana hiç faydamız olmaz, senin zihnin çürümüş de- senin evlatlarını bile bu muamelelerden kurtarmak için, seni yöneten aklı bu milletin zihninden söküp atacağız ki, senin evlatlarının kapısına birileri dayanmasın. Senin evlatlarını sabahın köründe evinden kimse almasın. Senin tıynetinin, senin aklının, senin zihninin içinden geçen yol ve yöntemleri, bu memleketin her ortamından söküp atacağız ki, senin dahi, senin bile yuvanın, ailenin, çocuklarının geleceğinin huzurunu temin edelim. Bizim derdimiz bu." Bunun neresi tehdit? Bunun neresi hakaret?
Ben, sizlerin, bu ülkede yaşayan herkesin, herkesin çoluğunun, çocuğunun geleceğinden kendini sorumlu gören birisi olmasam, 16 milyon insan, beni İstanbul Belediye Başkanı seçmez. 16 milyon insan, sandık yokken ortada, koşa koşa gidip ön seçimde oy kullanıp, "Ekrem İmamoğlu benim Cumhurbaşkanı adayım olsun" demez. Çünkü ben, o sorumluluğa sahip bir insanım.
İsteseniz de istemeseniz de sevmeniz de sevmezseniz de ben sizin evlatlarınızı seviyorum kardeşim. İster başsavcı olun, ister hakim olun, ister cumhurbaşkanı olun… Kim olursa olsun… Herkesin evlatlarını da torunlarını da seviyorum.
Bu ülkenin geleceği iyi bir gelecek olsun istiyorum. Bundan vazgeçmeyeceğim. Beni kimsenin çatık kaşları, kimsenin kötü sözleri, kimsenin vereceği kararlar, olumlu-olumsuz etkilemez.
Umurumda değil, umurumda değil. Biz, evden çıkarken, 6-6,5 sene önce helalleşerek yola çıktık. Her işin zorluğunun farkındayız. Helalleşmenin ne anlama geldiğini Türk milleti bilir. Bu bağlamda biz helalleşerek yola çıktık.
Peki bu konuşmayı ben yaptım. Bundan sonra ne oldu, Allah aşkına? Genel Başkan’ın yanında oturdum. Genel Başkanın ilk ifadesi şu oldu: "Ne kadar insani bir hareket olduğunu tebrik ederim, başkanım." Oturdum, daha alkışlar bitmedi. Aradan bir-iki dakika geçmedi ki, oradaki yetkililerden biri gelip, cep telefonundan "Son dakika: İmamoğlu’na soruşturma açıldı" diye ekrandan bize soruşturmayı gösterdi. Dakika geçmedi! Soruyorum size, soruyorum: Sizlerin vicdanına, sizlerin adalet duygusuna ve Yüce Türk adaletine inanarak soruyorum.
Soruşturmayı başlatan savcı, Ekrem İmamoğlu’nun konuşmasını tesadüfen mi izlemiştir? Yoksa Ekrem İmamoğlu’nun konuşmalarını takip edip, “Ne yakalarsanız anında işlem yapın” diye bir talimatla mı hareket etmiştir?
İkincisi; soruşturmayı başlatan savcı, bu konuşmayı canlı dinlemesi dışında bir ihtimal olmadığına göre, canlı dinledi. Hangi sistemle dinledi, ben anlamam teknolojiden. Anında geri mi sardı? Bir daha dinledi mi? İkinci kez dinledi mi? Dinlemediyse, yani "Ben bir şeyi dinlediğimde anında karar verdim, hadi soruşturma aç, açalım" diyorsa, bu Yüce Türk yargısında bir savcının uygulamasında mümkün müdür? Bu yapılır mı, doğru mudur? Bunu da soruyorum.
Üçüncüsü; canlı yayından değil de – ki dosyada var – WhatsApp'tan gönderilen bir ekran görüntüsünde, bir web sitesinden alıntı yapılarak biri, "Böyle bir haber var, hemen soruşturma başlatın" talimatı mı verdi? Eğer verildiyse, oradaki sayfada kesik biçimde yazılanlarla, benim söylediklerimin hiçbir alakası yoktur. Bu bakılmış mıdır? Bu doğrulanmış mıdır? O birkaç dakika içinde bu mümkün müdür? Bu soruşturma nasıl açılır? Ve yine saniyeler içerisinde bu soruşturmayı açan savcılık, hemen, saniyeler içinde, "Hadi bakalım bunu servis edelim" deyip, malum alfabenin ilk harfini rezil perişan eden o kanalda yayınlatmak için “Son dakika geçelim”.
O güzelim yirmi dokuz harfli alfabemizin ilk harfini rezil eden o kanalda yayınlansın diye hizmet, adalet adına, Yüce Türk yargısı adına anlamlı mı? Doğru mudur? Bunun adalete faydası var mıdır? Vallahi bilmiyorum Sayın Hakim.
Bilmiyorum yani. Var mı? Biz kurullar yaparız. Mesajla birisi dışarıya haber sızdırıyorsa, çok affedersiniz, kıçına tekmeyi vurur, atarız onu salondan yani. Böyle bir şey olur mu? Şak diye bir şey yollayalım hemen. Bir nefes alın bakalım. Ekrem İmamoğlu’na bir şey düşünüyorsanız, bunun bir de nefes almaya ihtiyacı var. Bu nasıl bir karar? Bu kararın duyurulması nasıl bir duyuru biçimi? Dolayısıyla ben bu dört soruyu size sormayı, kendi adıma değil, Yüce Türk yargısı adına, bu yargı sürecinin iyi işletilmesi adına sorma ihtiyacı gördüm.
Sayın Hakimim,
Çok söz söyleyebilirim. Söylenecek çok şey var ama bir memleket yöneticisi olarak, bu memleketin umutlarına umut katma sorumluluğu olan birisi olarak burada çok söz söylemek yerine doğruları söylemek ve doğruları anlatırken de sizlerin bunları en iyi şekilde idrak etmesini, bu kısa zaman diliminde sağlamakla mesul hissediyorum.
Düşünsenize; 17 yaşında üniversiteye giden bir gencin, 35 sene sonra diplomasını iptal ettiler. Bak, bak, gayretlere bak! 35 sene sonra diplomasını iptal et, tapusuna şerh koy, bilmem nesine şerh koy. Ailesinin 75 yıllık emeklerine zaptetme...
Bu millet kendini nasıl güvencede hissedecek? Kim güvenecek, kim sırtını yaslayacak? Pırlanta gibi çocukların, bebeklerin gözünün önünde kapıları kırar gibi açmak, bu uygulamayı yapmak kime katkı sağlar?
Kime faydası var? Soruyorum Yüce Türk yargısına. Kimin faydası var? Bir faydası varsa biri bana anlatsın, "Şöyle bir faydası var" desin. Ben de diyeceğim ki "Evet, yanındayım bu işin." Böyle bir şey olur mu?
30 yıllık arkadaşım, 25 yıllık, 40 yıllık dostlarım… 20 yıl önce ortaklık yaptığım insanlar, 15 yıl önce birlikte iş yaptığım insanları adliyeye getirip, zorla ağzından Ekrem'le ilgili kötü bir söz arama girişiminin kime faydası var Allah aşkına? Kötü bir şey söylemiyorsa da hapse atılmasının kime faydası var? 12-13 yıldır görmediğim bir insanı zorladık, ağzından da bir şey almadık… Hapse atılmasının kime faydası var? Beylikdüzü’ndeki komşularım, yan yana iş yaptığım insanlar… Bunları ifade almak için çağırıp, "Avukatına gelme, gel bir sohbet edelim" diyerek çağırmak kime fayda sağlar?
Bunlar kişilerin kendi beyanlarıdır, uydurma bir şey söylemiyorum. Dedikodu üzerinden konuşmam. Dedikoduya girersem sabaha kadar anlatırım. Neler anlatırım neler? Benim her şeyim aleni.
Ben millete şeffaflık sözü vermiş birisiyim. Hayatım bugüne kadar da şeffaftı, bundan sonra da şeffaf olacak. Mücadelem de şeffaf olacak. Onun için haksızlık, hukuksuzluk yapanlarla ilgili elbette yargı huzurunda hayat boyu mücadelemi vereceğim. Hayat boyu.
Tebliğ yapmadan annemin, babamın yazlığının kapısına dayanmak kimin aklı? Babamın kapısına dayanmak kimin aklı? Kırıyorsunuz kapısını, açamıyorsunuz; sonra çilingir bulup kapısını açmak kimin aklı? Benim babamı arasanız, biri dese ki "Yargı beni arıyor", üç saatte gider yazlığına, kapısını jandarmaya kendi açar. Benim güzel jandarmamı, canım ciğerim polisimi bu yanlış işlere alet etmek, kimin aklı? Ne yapılmaya çalışılıyor? Nedir bu? Hangi suçtan bahsediyorsunuz? Böyle bir anlayış olmaz.
Sayın Hakimim,
Yazıktır, günahtır. Bu milletin geleceğine yazıktır. 300 tane gence yazıktır. Sayın Hakimim, Sayın Savcı, değerli üyeler; her birinizin evlatları var, çocukları var. Anneleri, babaları var. Onun için memleket ve millet adına karar vermek için burada olduğunuzu biliyor ve buna inanmak istiyorum. Tabii hakkımda "Tehdit etti" diyorsunuz. Ben kimi tehdit ettim? Bunun neresinde tehdit var? Ben, "Senin evlatlarının teminatı olacağım" diyorum. Ben, "Senin geleceğinin teminatı olacağım" diyorum. Ve olacağım da göreceksiniz.
Bu milletin iradesiyle, bu milletin sahip çıkmasıyla ben, bu milletin geleceğinin teminatı olacağım. Buradan ant içiyorum. Bu milletin evlatlarının birini bile dışarıda bırakmadan; etnik kökenine, yaşam biçimine, giyimine kuşamına, yuvasının geçmişine bakmadan, her birinin teminatı olacak bir sistemi; adalet devrimini, demokrasi devrimini bu topraklara ben ve arkadaşlarım getireceğiz. Buradan ant içiyorum, söz veriyorum. Milletimin huzurunda, hem de adaletin huzurunda söz veriyorum.
Tehdit mi? Hadi oradan! Ne tehdidi? Kimi tehdit ettim? Ben hayatımda kavga etmedim, onu söyleyeyim. Ne dayak attım ne de dayak yedim. Bana dayak atan da olmaz, olamaz. Ben kimseye dayak atmadım. Diyorlar ki, "Nasıl başardın?" Babam bile diyor bana, "Sen nasıl başardın?" Dedim ki: "Öyleyim ben. Ben öyle biriyim." Barıştırırım yani insanları. Hiç merak etmeyin.
O bakımdan tehditmiş, husumetmiş; benim hayatımda bir şey yok. Olmadı da. Gidin isterseniz köydeki çocuklar, arkadaşlarıma sorsunlar. Savcı karar çıkarsın, köydeki çocukluk arkadaşıma sorsunlar. Desinler ki, “Ekrem kavga mı ederdi? Sizi barıştırır, takımlar kurar maç mı yaptırırdı?" O yüzden tehditmiş, husumetmiş, kin tutmakmış, ihtirasmış… Birinin hakkında kötü düşünmek… Ben kıskançlık bile taşımam. O kadar iddialıyım. Kıskanmam.
Biri beni kıskanıyormuş Ankara'da… Bana ne? Ben kimseyi kıskanmıyorum ki. Ama şunu kıskanıyorum kardeşim: Milletim adına, milletime zulüm yapmak için gücünü kullanan, ekonomisiyle ya da iradesiyle milletimin iradesini yok sayıp, milletimin bu coğrafyadaki varlığını tehdide düşüren milletleri kıskanıyorum. Onları geçmek için kararlıyım. O Ruhumda var. Onu da milletimiz görecek.
Onun için bana, ‘Tehdit suçu işlemiş…’ Yok yahu! Ne zaman okudu, ne zaman dinledi de beni tehdit suçuyla suçladı? Kamu görevlisine alenen hakaret… Bu neresi hakaret Allah aşkına? Bu ifade özgürlüğü. Aynı zamanda görüşümü, eleştirimi yapıyorum. Kime? Sistemi yöneten, kararları alan, süreçleri başlatan, kurumun başındaki kişiye. Kime yapacağım yani? Sarı Çizmeli Mehmet Ağa’ya mı konuşacağım? Oturup da çöp tenekesine mi konuşayım? Görevi bu! Bakan yardımcısıydı, şimdi Başsavcı oldu. Yarın ne olur, umurumda değil. Ama görevi o. Sorumluluk alanı o.
Orada olan biten her şeyi ben kime eleştireceğim? Kaldı ki kendisiyle haftalardır, "Görüşelim, bakın İstanbul’la ilgili düşüncelerim var" diyerek arattıran, arayan kişiyim. Hâlâ verirse randevuyu, görüşürüz. Sorun yok. Ama veremedi. Akıl okumak istemem ama aklıma ne geliyor biliyor musunuz? “Acaba neden vermedi?” Haftalarca neden randevu vermedi? Merak ediyorum. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, adliyelerin en çok hizmetini gören kurumdur. Araçları, gereçleri, temizlikleri, bakımları… Her şeyini yapar. Tek bir dirhemini geri çekmiş değiliz. Ne haddimize?
Milletin kurumları, milletin kurumlarına hizmet eder. Kişisel husumeti kafaya takacak adam mıyım ben? Bu nedenle beni iyi dinlemenizi ve iyi anlamanızı istiyorum. Ne hakareti? Ben ifade özgürlüğümle eleştirimi yaptım. Eleştirimi yaparken de onu dahi ailesiyle birlikte koruma konusunda yarınlarda teminat olma kararlılığımı ortaya koydum.
Terörle mücadelede yer almış kişileri hedef gösterme suçu, falan filan… Yeter yahu! Ekrem ve terör… Beni terörle yan yana getirecek kişinin alnını karışlarım. Bu kadar net. Alnını karışlarım! Terör ve Ekrem… Onu diyen kişi aynaya baksın!
Ben, bu memleketin vatan evladıyım. Bana bakan ne görür biliyor musunuz? Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni görür. Türk Bayrağı’nı görür. Mustafa Kemal Atatürk’ü görür.
Ben öyle biriyim. Kimse kendisiyle karıştırmasın. Terörle beni yan yana getirecekmiş… Haddini bilecek! Ekrem İmamoğlu ve terör…
Ne oldu? "Beş yüz, altı yüz terörist var!" Ne oldu? "Terörist" dedikleri, benden önceki atanmış vali, kayyum, benden önce bilmem kim... Alındıktan sonra hop, kapattılar dosyayı. Sonra ne dedi o kişi? "Siyaseten söyledim" dedi. Siyaseten milleti terörle yaftalar mısınız ya? Her evde şehit var, gazi var bu ülkede. Bu nasıl bir ahlak? Bu nasıl bir bakış açısı? "Ekrem’le ilgili bir şey mi var? Terör de ekle oraya. Olur ya, bir şey olur..." Bu yaklaşımı şiddetle reddediyorum Sayın Hakimim. Şiddetle reddediyorum.
Bunu yazanın aklında başka şeyler vardır. İnanmıyorum bu iddianameye. Kötü niyetle yazılmıştır.
Ekrem İmamoğlu ile terörü yan yana koymak, kötü niyetin ürünüdür. Ve bunu Sayın Hakime, tüm üyelere nakşederek söylüyorum: Ayıptır, yazıktır, günahtır! Terörle Ekrem’i yan yana koymak… Hadi oradan!
Bu üç suçlamayla ilgili de fikrim nettir. Yüce Türk yargısına elbette kendimi emanet ediyorum. Ancak bu sürecin anlamlı olmadığını, doğru bir soruşturma süreci olmadığını, kötü bir hazırlık olduğunu; saniyeler içinde soruşturmaya dönüştürüldüğünü, ifadelerin dahi incelenmediğini görüyorum. Kötü niyetle yazıldığını düşünmek istemem. Ama hangi niyetle yazıldığını elbette inceleyeceğim, takip edeceğim. Bu manada yapılan üç isnadın hiçbirini kabul etmiyorum. Evet, eleştiriyorum. Aynı cümleleri yine kurarım. Yarınlarda demokrasi devrimini, adalet devrimini bu topraklara getirmeyi kararlı bir şekilde hedefleyen; hukukun üstünlüğünü, güçler ayrılığını, milletin iradesinin egemen olmasını savunan biri olarak söylüyorum: Evet, bana bu kötülüğü kim yaparsa yapsın, onların evlatlarının bile güzel hayatlarının teminatı olacağım.
Bakan Şimşek’ten Özgür Özel’e Sert Tepki: “Bu Bir İtibar Suikastıdır”
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in kendisine yönelik açıklamalarına sert tepki gösterdi. Şimşek, Özel’in suçlamalarını “doğrudan bir itibar suikastı” olarak nitelendirdi.
Bakan Şimşek’ten Özgür Özel’e Sert Tepki: “Bu Bir İtibar Suikastıdır”
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in kendisine yönelik açıklamalarına sert tepki gösterdi. Şimşek, Özel’in suçlamalarını “doğrudan bir itibar suikastı” olarak nitelendirdi.
"Siyaset kisvesi altında sunulamaz"
Bakan Şimşek, Özgür Özel’in MASAK raporu ve rezerv politikalarıyla ilgili yönelttiği eleştirilerin haksız olduğunu savunarak şu ifadeleri kullandı:
“Mesnetsiz iddialarına ve suçlamalarına ilişkin yapılan birçok açıklamaya rağmen ana muhalefet liderinin şahsıma yönelik devam eden söylemleri doğrudan bir itibar suikastı olup siyaset kisvesi altında sunulamaz.”
“MASAK raporları teknik dokümandır”
Şimşek, MASAK tarafından hazırlanan raporların yasal süreçler doğrultusunda savcılığa iletildiğini belirtti. Ceza Muhakemesi Kanunu gereği soruşturma sürecinin gizliliğine dikkat çeken Bakan, raporların hiçbir makamın oluruna bağlı olmadan savcılığa gönderildiğini vurguladı.
Ayrıca, CHP liderinin gündeme taşıdığı MASAK raporunun yalnızca veri içeren teknik bir belge olduğunu belirten Şimşek, uzman ya da uzman yardımcısı tarafından hazırlanmasının hukuki etkisini değiştirmediğini ifade etti.
“Daha seviyeli bir dil kullanılmalı”
Açıklamasının sonunda doğrudan Özgür Özel’e seslenen Mehmet Şimşek, siyasette kullanılan dile dikkat çekerek şunları söyledi:
“Ana muhalefet partisi liderinin daha seviyeli bir dil kullanması gerekir. Sayın Özel’e yalan söylemek ve iftira atmak yakışmıyor.”
Bakan Şimşek’in bu çıkışı, son günlerde CHP ile iktidar cephesi arasında tırmanan siyasi gerilimin yeni bir boyuta taşındığı şeklinde yorumladı
İlk Yorum yapan siz olun!