SUAT ÖZÇAĞDAŞ: “YUSUF TEKİN, LAİKLİK KARŞITI ODAKLARIN SÖZCÜSÜ VE HAMİSİ DURUMUNA GELMİŞ BULUNMAKTADIR. ERDOĞAN’A GÖREVLENDİRDİĞİ BAKANI GÖREVDEN ALMASI ÇAĞRISINDA BULUNUYORUZ”

CHP Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş, “Millî Eğitim Bakanlığı ve bizzat Yusuf Tekin, gerçekleştirilen bu icraatlar ve söylemler ile maalesef laiklik karşıtı odakların sözcüsü ve hamisi durumuna gelmiş bulunmaktadır… AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ‘Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusu ve şerefi üzerine’ ant içtiği, laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağına yönelik yeminini hatırlatıyor, görevlendirdiği Milli Eğitim Bakanı’nı görevden alması çağrısında bulunuyoruz” dedi.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ: “YUSUF TEKİN, LAİKLİK KARŞITI ODAKLARIN SÖZCÜSÜ VE HAMİSİ DURUMUNA GELMİŞ BULUNMAKTADIR. ERDOĞAN’A GÖREVLENDİRDİĞİ BAKANI GÖREVDEN ALMASI ÇAĞRISINDA BULUNUYORUZ”

CHP Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş, “Millî Eğitim Bakanlığı ve bizzat Yusuf Tekin, gerçekleştirilen bu icraatlar ve söylemler ile maalesef laiklik karşıtı odakların sözcüsü ve hamisi durumuna gelmiş bulunmaktadır… AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ‘Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusu ve şerefi üzerine’ ant içtiği, laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağına yönelik yeminini hatırlatıyor, görevlendirdiği Milli Eğitim Bakanı’nı görevden alması çağrısında bulunuyoruz” dedi.

CHP Milli Eğitim Bakanlığı'ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş, bugün Ankara’da; Eğitim Sen’in 12. Olağan Genel Kurulu’na katıldı.

Özçağdaş, bugün 81 ilde CHP İl Başkanlıklarının eş zamanlı olarak Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in “Sizin 'tarikat cemaat' dediğiniz, bizim 'STK' dediğimiz yapılarla protokol yapmaya devam edeceğiz” sözlerine karşı yaptığı ortak açıklamanın metnini okudu. Özçağdaş, şunları söyledi:

“Bugün tüm illerimizde, eş zamanlı olarak bir basın açıklaması gerçekleştirdik. Ben de Eğitim Sen kongresine geldiğimde, bu basın açıklamasını burada sizlerle paylaşmanın çok güncel olacağını düşündüm.

‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün; ‘Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüce bir toplum olarak yaşatır; ya da bir milleti esaret ve sefalete terk eder’ şeklinde ifade ederek önemini vurguladığı Milli Eğitim, mevcut iktidarın tam bir başarısızlık içinde olduğu bir alandır. AKP Genel Başkanı’nın ‘Eğitim alanında başarısız olduk’ sözleri ile bir itiraf olarak hafızalarımıza kazınan 21 yıllık dönemde; dokuz bakan değişmiş, eğitim sistemi yaz-boz tahtasına dönmüş, bilerek ve isteyerek siyasallaştırılmış, dinselleştirilmiş ve iktidarın ideolojik hedefleri için araç haline getirilmiştir. PISA ve benzeri uluslararası araştırma sonuçları da eğitimin niteliğine yönelik başarısızlığı net bir biçimde ortaya koymaktadır. Oysa Milli Eğitim, ülkemizi geleceğe taşıyacak kuşakların iyi eğitimli ve donanımlı olmasını sağlayacak en önemli hizmet alanı ve ülke için bir beka sorunudur.

Meclis’te kabul edilen bütçe; öğretmenlerin, akademisyenlerin, eğitim emekçilerinin ve en önemlisi ülkemizin geleceği olan çocuklarımızın sorunlarını çözebilecek bir akla, vicdana ve niyete sahip değildir. Merkezi Yönetim Bütçesi içindeki payı yüzde 19,24’lerden, yüzde 14,56’ya gerileyen; yüzde 81’i personel gideri olan, yatırım bütçesi 2002’de yüzde 17,18 iken, yüzde 9,15’e kadar gerileyen Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi Meclis Genel Kurulu’nda görüşülerek iktidar milletvekillerinin oyları ile kabul edilmiştir. Öğrencilere bilimsel ve nitelikli bir eğitim vermekten uzak, ailelerin artan mali yüklerini ve kaygılarını azaltmayı hedeflemeyen, öğretmenlerine yoksulluk sınırının altında maaşları reva gören, 1 milyonu aşan atanamayan öğretmenlere bir umut veremeyen bu bütçeyi konuşmamız gerekirken; maalesef Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in gün boyu yapılan bütçeye yönelik eleştirilere vermesi gereken cevapları değil, Türkiye’nin geleceği için çok büyük bir tehlike olan laiklik karşıtı demeçlerini konuşmak zorunda kalıyoruz.

Bakanın verdiği rakamlara göre, Millî Eğitim Bakanlığı; 1167’si resmî kurumlarla olmak üzere 2709 protokol imzalamış bulunuyor. Bu protokoller, okullarımızın ve Milli Eğitim sistemimizin gereksinim duyduğu fiziki altyapı, malzeme ve/veya donanıma yönelik çeşitli kurumların yapacağı katkılara yönelik değildir. Aksine Millî Eğitim Bakanlığı’nın anayasal görevi olan ve öğretmenlerimizin uzmanlığında, okul yaşamında geliştirilmesi beklenen yaşam becerilerine yöneliktir. Bunu, bakanın; Meclis’te bu protokolleri savunurken ortaya koyduğu gerekçelerden de anlıyoruz.

“EĞİTİMİN TOPYEKÛN DİNSELLEŞTİRİLMESİNİ İÇEREN POLİTİKALARI İFŞA ETMİŞTİR”

Öğrencilerin bilgi, beceri ve davranışlarının geliştirilmesi; Millî Eğitim Bakanlığı ve öğretmenlerin görevidir. Tarikat ve cemaatleri, çocukların dağa çıkmasını engelleyen sivil toplum örgütleri olarak gördüğüne ve protokol imzalamaya devam edeceğine yönelik beyanları asla kabul edilemez. Bakanın bu sözleri, bugüne kadar zor şartlarda hizmet veren öğretmenlerimizi dağa insan kaynağı yetiştirmekle suçlaması anlamına da gelmektedir. Öğretmenlerimizin, çocukların terör örgütüne kaynak olarak dağa çıkmasını engellemeyeceklerini; ama kerameti kendinden menkul tarikat ve cemaat unsurlarının engelleyeceğini dile getirmekte, başlı başına bir zavallılıktır. Milli Eğitim Bakanı, bu yapılarla ilişkiyi savunurken, özellikle belirli bir bölgeye işaret etmekte; cemaat ve tarikatlar aracılığı ile bölgenin şekillendirilmek istendiğini de açıkça itiraf etmektedir.

Yatılı okulları kapatıp, çocuklarımızı tarikat ve cemaatlerine mahkûm eden kişinin gerekçesi bu nedenle doğru değildir. Bakanlığın, tarikat ve cemaatlerle yaptığı protokolleri tasdik etmesi; eğitimin topyekûn dinselleştirilmesini içeren politikaları ifşa etmiştir. Ancak unutulmamalıdır ki bu politikalar, geçmişte milletimizin hafızasından uzun süre silinmeyecek travmalar ile sonuçlanmıştır. Bu yapıların araç olarak kullanılmasının sonuçları 15 Temmuz darbe girişimi ile acı bir şekilde deneyimlenmiştir. Bakanın ve AKP kadrolarının bu yaşananlardan ders almadığını görüyor, kendilerine bu yoldan dönmeleri için bir kez daha çağrıda bulunuyoruz.

“LAİK EĞİTİMİ SONLANDIRMA HAMLESİNİN BUGÜN ARTIK BAŞKA BİR AŞAMAYA GEÇTİĞİ ANLAŞILIYOR”

Bakanın açıklamalarından ve tavırlarından siyasi iktidarın 4 artı 4 artı 4 düzenlemesi ile hız kazanan bilimsel, çağdaş, laik eğitimi sonlandırma hamlesinin bugün artık başka bir aşamaya geçtiği anlaşılıyor. Bakanın, ‘çocukların dağa çıkmasını engellemek’ perdesi ile gizlemek istediği bu icraatlar, örneğin ÇEDES Projesi’nin İzmir, Kırklareli, Eskişehir gibi partisinin az toplumsal destek aldığı bölgelerde başlaması göz önüne alındığında, başka bir siyasal hedefin unsurları olduğunu da açıkça göstermektedir.

“GÖREVLENDİRDİĞİ MİLLİ EĞİTİM BAKANI’NI GÖREVDEN ALMASI ÇAĞRISINDA BULUNUYORUZ”

Millî Eğitim Bakanlığı ve bizzat Yusuf Tekin, gerçekleştirilen bu icraatlar ve söylemler ile maalesef laiklik karşıtı odakların sözcüsü ve hamisi durumuna gelmiş bulunmaktadır. Kişiye özel bir yasal değişiklikle rektör olan ve Millî Eğitim Bakanlığı’nın tüm tartışmalı icraatlarının sorumluluğunu taşıyan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’i istifaya davet ediyoruz. Bu çağrının karşılık bulamayacağı ve AKP iktidarında görevden çekilme erdemi gösteren bir bakan olmadığı öngörüsü ile kendisinin atamasını yapan AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ‘Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusu ve şerefi üzerine’ ant içtiği, laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağına yönelik yeminini hatırlatıyor, görevlendirdiği Milli Eğitim Bakanı’nı görevden alması çağrısında bulunuyoruz.

“MÜCADELE ETMEYE DEVAM EDECEĞİZ”

Son sözümüz milletimizedir. Laiklik bu ülkenin geleceği için en önemli Cumhuriyet ilkesidir.  AKP ve onun beslediği her türlü laiklik karşıtı unsur, politika ve söylemle yasal ve toplumsal her platformda mücadele etmeye devam edeceğiz.”

Eğiğtimin konuşulması gereken çok sorunu olduğunu belirterek konuşmasını sürdüren Özçağdaş, şöyle konuştu:

“Öğretmenlerimizin yaşadığı çok gerçek, çok somut sorunlar var. Okullarımızda, eğitim camiamızda tamamen tek bir sendikaya havale edilmiş; müthiş bir baskı ortamı var. Yoksulluk sınırının altında bir yaşama mahkûm edilmiş öğretmenlerimiz var. Belirli bir yaştan sonra özellikle büyük şehirlerde yaşamlarını sürdürmek için ailelerinin evlerine dönen öğretmenlerimiz var. Stajyer öğretmen, ücretli öğretmen, öğretmen, başöğretmen, uzman öğretmen gibi aynı işi yapan öğretmenlerin farklı gruplara bölündüğü, çalışma barışını tehdit eden bir eğitim sistemi var. Niteliğini kaybetmekte olan, bilimsel ve laik eğitimin her gün örselendiği bir eğitim sistemimiz var. CHP olarak, bununla mücadele etmeye devam edeceğiz. Eğitim Sen’in verdiği mücadele bizim siyasal bir parti olarak yapmış olduğumuz çalışmaları, yolumuzu aydınlatan bir mücadele.”