NAMIK TAN: “İSVEÇ NATO’YA ÜYE OLDUĞUNDA NATO’NUN TERÖRLE MÜCADELE MÜKTESEBATINI DA BAŞTAN SONA BENİMSEMEK VE UYGULAMAK ZORUNDA KALACAKTIR”

CHP İstanbul Milletvekili Namık Tan, TBMM’de; ““26 Aralık günü gerçekleşen Dışişleri Komisyonu toplantısında, CHP temsilcileri olarak, İsveç’in NATO’ya katılım protokolüne evet oyu kullandık… İsveç’in anayasasının tadil edilmesi dahil, hukuki alanda birtakım önlemler aldığını biliyoruz. Bunların sıkı bir şekilde hayata geçirilmesinin yakın takipçisi olacağız. İsveç’in NATO’ya üye olması ikili çerçevede üstlendiği yükümlülüklerin ortadan kalkacağı anlamına gelmez. Kaldı ki İsveç NATO’ya üye olduğunda NATO’nun terörle mücadele müktesebatını da baştan sona benimsemek ve uygulamak zorunda kalacaktır. Dolayısıyla ikili taahhütlerinin yanı sıra çoklu çerçevede de yani NATO bünyesinde de yükümlülükler üstlenmek mecburiyeti ile yüzleşecektir. Bu durum, Türkiye’ye İsveç’e karşı ilave baskıda bulunmak olanağını da sağlayacaktır” dedi.

NAMIK TAN: “İSVEÇ NATO’YA ÜYE OLDUĞUNDA NATO’NUN TERÖRLE MÜCADELE MÜKTESEBATINI DA BAŞTAN SONA BENİMSEMEK VE UYGULAMAK ZORUNDA KALACAKTIR”

CHP İstanbul Milletvekili Namık Tan, TBMM’de; ““26 Aralık günü gerçekleşen Dışişleri Komisyonu toplantısında, CHP temsilcileri olarak, İsveç’in NATO’ya katılım protokolüne evet oyu kullandık… İsveç’in anayasasının tadil edilmesi dahil, hukuki alanda birtakım önlemler aldığını biliyoruz. Bunların sıkı bir şekilde hayata geçirilmesinin yakın takipçisi olacağız. İsveç’in NATO’ya üye olması ikili çerçevede üstlendiği yükümlülüklerin ortadan kalkacağı anlamına gelmez. Kaldı ki İsveç NATO’ya üye olduğunda NATO’nun terörle mücadele müktesebatını da baştan sona benimsemek ve uygulamak zorunda kalacaktır. Dolayısıyla ikili taahhütlerinin yanı sıra çoklu çerçevede de yani NATO bünyesinde de yükümlülükler üstlenmek mecburiyeti ile yüzleşecektir. Bu durum, Türkiye’ye İsveç’e karşı ilave baskıda bulunmak olanağını da sağlayacaktır” dedi.

CHP İstanbul Milletvekili Namık Tan, TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Tan, şunları söyledi:

“26 Aralık günü gerçekleşen Dışişleri Komisyonu toplantısında, CHP temsilcileri olarak, İsveç’in NATO’ya katılım protokolüne evet oyu kullandık. 28-30 Haziran 2022 tarihlerinde, Madrid’de düzenlenen NATO zirvesinden bu yana Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya katılım süreçlerini yakından izledik. Keza bu yıl 11-12 Temmuz’da Vilnius’ta yapılan NATO Zirvesi’nden bugüne değin, iktidarın sergilediği ikircikli yaklaşımı da gözledik. Hemen her dış politika konusunda olduğu gibi; bu meselede de kararların tek adam tarafından alındığı otoriter bir tutumun derin ve çelişkili izlerini pratikte gördük. Bu bağlamda, genişleme süreçlerinde, son onay makamı olarak parlamento kararlarının alınmasını zorunlu kılan NATO’nun yerleşik kuralları olmasaydı, yani karar sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan’a kalsaydı, bu mesele şimdiye değin çoktan çözülmüş bulunur ve İsveç NATO üyesi olurdu.

Parlamentonun son sözü söyleme esasına dayalı NATO kuralları Erdoğan’a işlevsiz bırakmaya çabaladığı Meclis’in, demokrasilerde oynadığı vazgeçilmez rolü hatırlattı. Kısacası demokrasilerdeki kuvvetler ayrılığının hayati önemde olduğunu hem kendi destekçileri hem farkında olmasalar da körü körüne NATO karşıtlığı sergileyen kesimlere hatırlattı.

Biz CHP olarak, sürecin başından beri aynı söylemi kullandık. Türkiye’nin özellikle terörle mücadele bağlamında Finlandiya ve İsveç’ten talepleri meşrudur, bunların diplomatik adaba ve üyesi bulunduğumuz NATO’nun yerleşik kurallarına göre müzakere edilmesi doğaldır. Yabancı devletlerin artık alıştığı ve hiç önemsemedikleri Erdoğan’ın bağrış çağırışlarına rağmen, perde gerisinde olan budur; ve mesele nihayetinde diplomatik müzakerelerle bugünkü aşamaya ve parlamento önüne gelmiştir.

Süreç boyunca iktidar çevrelerinin ve destekçilerinin meseleyi ABD’den F-16 uçaklarının ve modernizasyon kitlerinin satın alınması ve Türkiye’nin AB üyeliğinin önünün açılması ile ilintilendirmeleri ters tepmiş, dolayısıyla farklı koşullara bağlı bu konularda bir santim mesafe kat edilememiştir. Dış ilişkilerde mevcut zihniyet yapısından çözüm bekleyenler yine ve doğal olarak düş kırıklığına uğramışlardır.

Bu yönetim anlayışı, Birleşik Arap Emirlikleri’ni önce ‘şerefsiz’ ilan eder. Sonra onların ayaklarını gidip para dilenir, onlara kapitülasyonlar verir. ‘Darbeci’ diye tanımladıkları ve iç politikada kullandıkları Sisi hükümeti ile normalleşmenin yollarını arar ve sonuç alamaz. Kısacası ilke ve omurgası olmayan, hiçbir inandırıcılığı kalmamış bir dış politika çizgisi izlemekten kendisi yorulmaz; ancak ülkeyi hem yorar hem de harap eder. Terörle mücadele konusunda İsveç için ortalığı ayağa kaldırır, Vilnius Zirvesi sonrasında konuyu ister istemez parlamentonun onayına sunar. Sunmak da zorundadır.

İkili olarak ve NATO bünyesinde yapılan diplomatik müzakereler ışığında İsveç’in terörle mücadele alanında yol kat ettiğini ortaya koyan gelişmeler bulunmaktadır. Bu çerçevede İsveç’in anayasasının tadil edilmesi dahil, hukuki alanda birtakım önlemler aldığını biliyoruz. Bunların sıkı bir şekilde hayata geçirilmesinin yakın takipçisi olacağız.

İsveç’in NATO’ya üye olması ikili çerçevede üstlendiği yükümlülüklerin ortadan kalkacağı anlamına gelmez. Kaldı ki İsveç NATO’ya üye olduğunda NATO’nun terörle mücadele müktesebatını da baştan sona benimsemek ve uygulamak zorunda kalacaktır. Dolayısıyla ikili taahhütlerinin yanı sıra çoklu çerçevede de yani NATO bünyesinde de yükümlülükler üstlenmek mecburiyeti ile yüzleşecektir. Bu durum, Türkiye’ye İsveç’e karşı ilave baskıda bulunmak olanağını da sağlayacaktır.

İsveç’in NATO üyeliği hususunda bir noktaya daha işaret etmek isterim.  ABD’nin Suriye’de PKK uzantısı PYD/YPG’ye desteğini eleştirmekten geri durmayacağız. Ancak aynı eleştirilerin Rusya’ya karşı da yapılmasını zorunlu görüyoruz. Suriye’deki PYD/YPG eylemlerinde yer almış ve daha yeni Türkiye’ye teslim olmuş bir militanın Rusya’nın Afrin’deki PKK yapılanmasına sağladığı askeri ekipman desteğine dair haberler dün Türk basınında çıktı. PYD/YPG’nin Rusya tarafından da desteklendiği bir gerçek. Önümüzdeki tablo açık: PYD/YPG’nin palazlanmasında ABD’nin ne kadar payı varsa, Rusya’nın da aynı ölçüde katkısı vardır. Hazindir ki, Türkiye’deki iktidar çevreleri ve destekçileri ile birlikte sözde demokrat geçinen kimi yazarlar ABD’yi karşılarına doğal olarak almak suretiyle Rusya’nın PYD/YPG’ye desteğini perdelemekten geri durmamaktadırlar. Bu bağlamda, Türkiye’nin Suriye’de ABD ile Rusya’nın arasına sıkışmasına ve savrulmasına hizmet etmektedirler. İsveç’in NATO’ya üyeliği sürecinde bu ikiyüzlü tutumlarını açığa vurmakta sakınca görmemektedirler.

İsveç’in NATO’ya katılım sürecindeki tüm etkenleri dikkate alarak Meclis Genel Kurul görüşmelerinde de başından beri izlediğimiz aynı ilkeli tavrımızı sürdüreceğiz. Bu tavrın altında Büyük Önder Atatürk’ün kurduğu CHP’nin, çağdaş, demokratik ve laik bir ülke ve toplum modeline olan sıkı bağlılığını temel alan bir tutum yatmaktadır. Türkiye’yi çağdaş uygarlığın dışına götürmek de çağdaşlığın evrensel ölçekteki değerlerini her gün çiğnemekte beis görmeyen çevreler kim olursa olsun, karşılarında CHP’yi bulacaklardır.

Bu ana yaklaşımımızı, çağdaş değerlere dayalı ulusal çıkarlarımız rehber alarak, 71 yıldır üyesi olduğumuz NATO bünyesindeki sorunların çözümünde de esas alacağız. Bu sorunlara İsveç’in üyeliği meselesi de dahildir. NATO’nun ikinci büyük kara ordusuna sahip ülkemiz  NATO’yu etkin kullanabildiği, ulusal çıkarları temelinde NATO’dan bir çarpan olarak yararlandığı, ittifak içinde verimli ve sonuç alıcı bir diplomasi yürüttüğü taktirde milli güvenliğini daha sağlam teminat altına alabilir, gücünü ve caydırıcılığını da artırabilir. İsveç’in NATO üyelik süreci tamamlandıktan sonra da bu ülkenin teröre karşı mücadelesini, hem ikili ilişkiler hem de NATO bünyesinde CHP olarak yakından izleyip, gerektiğinde acı eleştiriler yapmaktan çekinmeyeceğiz.

Şunu da ifade etmek isterim ki: İsveç’in NATO üyeliğine onay vermenin Türkiye Rusya ilişkilerine olumsuz yansımaları olmayacaktır. Zira bugünkü şartlarda Rusya’nın Türkiye’ye olan ihtiyacı gözden kaçırılmamalıdır. Rusya’nın yöneticileri, İsveç’in NATO’ya üye olacağı gerçeği ile çoktan yüzleşmişlerdir. Bu gerçekle yüzleşemeyen veya yüzleşmek istemeyen çevrelere Türkiye’de rastlanılması ise hazindir.

Son olarak umalım ki İsveç’in NATO üyeliği ile ilgili olarak Meclis’te alınacak karar Türkiye’nin gerek NATO’daki konumuna gerek başta ABD ile olan ilişkilerine ulusal güvenlik çıkarlarımız temelinde olumlu hareket alanı açsın. Biz dünya ile olan ilişkilerimizde parti olarak, Meclis’te bu konuda ortaya çıkacak olumlu bir zemin üzerinden meselelere yaklaşmayı sürdüreceğiz.

Bir utanç tiyatrosunun dün sahnelenen son perdesine de değinmeden geçemeyeceğim. İsveç’in NATO üyeliği konusunda son sözü benim Meclis’im söyler diyerek TBMM’ye sözde itibar gösteriyor rolü yapan tek adam Erdoğan ve iktidarı; kuvvetler ayrılığı ilkesini, milli iradeyi ve de anayasamızı ısrarla çiğneyerek Hatay Milletvekili Can Atalay’ın siyasi tutsaklığını sürdürüyor. Yargıtay’ı baskı altına alarak, Anayasa Mahkemesi’ne karşı bir yargı darbesine yeltenen Cumhur İttifakı, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği ikinci hak ihlali kararına rağmen, şimdi de dosyanın yönlendirildiği İstanbul 13. Ceza Mahkemesi’ni baskı altına alıyor ve dosyanın yine Yargıtay’a gönderilmesi yönünde karar verilmesi hususunda baskı yapıyor. Anayasamızı, demokratik kurum ve teamüllerimizi yok sayan tek adamın şahsi kini uğruna, Türkiye’nin dış dünyadaki itibarını ayaklar altına alan bu tutumu en sert biçimde kınıyor, Can Atalay’ın hukuk mücadelesinde sonuna kadar yanında olduğumuzu ve derhal serbest bırakılması gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyoruz.”