RÖPORTAJ/NİLGÜN EGE
Son dönemde, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen 9. Yargı Paketi resmî gazetede yayınlandı. Asıl tartışılan düzenleme, geri çekilen “Etki Ajanlığı’’ yasası. Peki, nedir bu etki ajanlığı yasası, neden böyle bir düzenleme getirilmek istendi ve geri çekilmesinin ardındaki sebepler nelerdi? Eğer yasalaşsaydı, Türkiye’nin hukuki yapısını nasıl etkilerdi?
Bu soruların yanıtlarını, Gelecek-Saadet TBMM Grup Başkanı ve Muğla Milletvekili Doç. Dr. Selçuk Özdağ ile gerçekleştirdiğimiz röportajda detaylı olarak ele aldık. Özdağ, yasa taslağının neden büyük bir tepkiyle karşılandığını ve geri çekilmesinin ardında yatan dinamikleri bizlere aktardı.Doç. Dr. Selçuk Özdağ: "Etki Ajanlığı Yasa Tasarısı, Özgürlükleri Kısıtlamaktan Başka Bir Anlama Gelmez"
Nilgün Ege: Sayın Özdağ muhalefetin "etki ajanlığı" olarak tanımlanan yasa teklifi geri çekildi. Bu yasa, sizin ve muhalefet tarafından sıkça eleştirilen ve adeta "Putin Yasası" olarak adlandırılan bir düzenleme olarak biliniyor. Öncelikle bu yasanın ne amaçla getirileceğini sizin ve muhalefetin bu yasal düzenlemeye neden karşı çıktığını sormak istiyorum.
Doç.Dr.Selçuk Özdağ: Nilgün Hanım, öncelikle şunu ifade edeyim ki, hükümet bu yasayı "devletin güvenliği veya siyasal yararları aleyhine suç işleme" şeklinde tanımlıyor. Ancak, buradaki en önemli nokta, aslında son derece belirsiz ve muğlak bir düzenleme yapılması. Bu yasa, devletin ve siyasal iktidarın güvenliği ve yararları aleyhine suç işleyenleri cezalandırmayı öngörüyor. Ama en kritik kısmı burada, "siyasal yarar" tanımının muğlak olması. Kimse tam olarak bu terimin ne anlama geldiğini bilmiyor ve bu durum, bir sonraki iktidarın keyfi şekilde, kendi siyasi rakiplerini hedef almasına olanak tanıyabilir. Bunu "etki ajanlığı" olarak adlandırmak da yanlış değil; çünkü bu yasa, halkın, gazetecilerin, akademisyenlerin ya da siyasetçilerin, kendi fikirlerini özgürce ifade etmelerini engellemek için bir araç.
Nilgün Ege: Peki Sayın Özdağ, "etki ajanlığı" olarak tanımlanan bu yasa teklifi geri çekildi. Ancak bu düzenleme pek çok soru ve endişeyi beraberinde getirdi. Teklifin amacı neydi ve neden bu kadar tartışıldı?
Doç.Dr.Selçuk Özdağ: Nilgün Hanım, bu yasa tasarısının amacı, adeta ülkenin kalan az sayıda ifade özgürlüğüne son noktayı koymaktı. Hükümet, etki ajanlığı yapıyor diyerek, kendi vatandaşlarını, gazetecileri, akademisyenleri, siyasetçileri yabancı güçlerle ilişki içinde olan ajanlar gibi göstermek istiyordu. Bu, ülkedeki her türlü muhalefeti, eleştiriyi ve hatta bağımsız düşünceyi susturma çabasıydı. Aynı zamanda, yasanın getirilmek istenen tanımları, oldukça belirsiz ve muğlak bir dil içeriyordu. Bu da, iktidarın hoşlanmadığı kişi ve toplulukları hedef alarak onları “ajan” ilan etmesine zemin hazırlayacaktı. Özellikle "devletin güvenliği" ve "siyasal yararları" gibi soyut kavramlarla her türlü eleştiriyi kriminalize etmek mümkün oluyordu.
Nilgün Ege: Yasa teklifinin içeriğinde “devletin güvenliği aleyhine suç işleyenlere" 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası verilmesi öngörülüyordu. Ancak bu tanımlamalar çok geniş ve belirsiz değil miydi?
Doç.Dr.Selçuk Özdağ: Evet, işte tam da bu noktada endişeler büyüyor. Bu tür yasalar, muhalefet ve özgürlüklerin zayıflatılması için bir araç olabilir. Örneğin, bir kişi başka bir ülkedeki ekonomik ya da siyasi durumu eleştirdiğinde, bu yasanın getirdiği tanımlar çerçevesinde bu kişi ajan olarak suçlanabilir. Hatta, yabancı ajanslara ilişkin eleştiriler veya analizler bile "devletin güvenliği" aleyhine sayılabilir. Bu da demektir ki, bu yasa ile aslında Türkiye’deki özgür düşünceyi ve konuşma özgürlüğünü yok etmeye çalışıyorlar. Bu tasarı, siyasetin doğası gereği her yeni iktidarın, kendi muhalefetini kriminalize etmesinin önünü açar.
Nilgün Ege: Geçtiğimiz yıllarda İsveç'ten gelen bir kişiyle ilgili örnek verilmişti. O kişinin başka bir ülkenin istihbarat teşkilatları tarafından taşeron kullanılarak kaçırılmaya çalışıldığından bahsedilmişti. Yasa, casuslukla mücadele amacı güdüyor gibi görünüyor. Fakat bunun yalnızca yabancı casuslarla sınırlı olması gerektiği gibi bir izlenim var. Siz ne düşünüyorsunuz?
Doç.Dr.Selçuk Özdağ: Yasa tasarısı, yalnızca yabancı casuslarla mücadele etmeyi amaçlıyormuş gibi sunuluyor. Ancak bu tür örnekler, devletin yalnızca dışarıdaki casuslara değil, içerdeki muhalefet seslerine de karşı kullanılabilir. Bu, bir türlü kapanmayan bir kapı gibi. Sadece dışarıdan gelen tehditleri değil, aynı zamanda kendi vatandaşlarını da hedef alabilecek bir düzenlemeydi. Bunu anlatmaya çalıştık ve sonunda “etki ajanlığı” olarak bilinen kavramı da bu yasayla bağlantılı gördük. Gerçekten de bu yasa, sadece dış casusları değil, iktidara karşı çıkan herkesi hedef alacak bir çerçeve sunuyor. Hükümetin “etki ajanı” ilan ettiği herkes, belirsiz suçlamalarla yargılanıp cezaevine gönderilebilir.
Nilgün Ege: Bu tasarının, sadece dışardan gelen ajanlarla ilgili değil, muhalefet veya eleştirmenlere karşı da kullanılabileceğini mi düşünüyorsunuz?
Doç.Dr.Selçuk Özdağ: Kesinlikle. Bu yasa ile iktidar, muhalefet seslerini susturmayı hedefliyor. Mesela, bir ekonomist veya bir gazeteci döviz kuru hakkında tahminlerde bulunursa, ya da bir akademisyen ülkenin ekonomik sorunlarını tartışırsa, bu da bir ajanlık faaliyeti olarak nitelendirilebilir. Bu, yalnızca Türkiye’deki siyasetin değil, dış dünyadaki gelişmelerin de iktidarın kontrolü altında şekillendirilmesi anlamına gelir. Düşünsenize, bir kişi yurt dışında bir Türkiye karşıtı açıklama yaptı diye, o kişi ajan olarak suçlanabilir. Veya bir kişi bir yabancı ülkenin menfaatlerine uygun bir analiz yaptı diye, hapisle cezalandırılabilir.
Nilgün Ege: Söz konusu yasa teklifinin Türkiye’deki muhalefet ve özgürlükler için potansiyel bir tehdit olduğunu söylüyorsunuz. Peki, bu tür bir düzenleme gerçekten gerekli miydi?
Doç.Dr.Selçuk Özdağ: Kesinlikle gerekli bir düzenleme değildi. Zaten Türk Ceza Kanunu'nda devletin güvenliğiyle ilgili suçlar düzenlenmiş durumda. Eğer gerçekten casusluk faaliyetleriyle mücadele edilmek isteniyorsa, mevcut yasalar çerçevesinde, somut ve açık tanımlarla yeni düzenlemeler yapılabilir. Amaç, bilinen casusluk faaliyetlerini hedef almak olmalıydı, fakat hükümetin burada açıkça ortaya koyduğu amaç, muhalefeti kriminalize etmek ve özgür düşünceyi susturmaktı. Bu yasa, sadece belirli grupları hedef almak ve onları hapisle cezalandırmak için tasarlanmış bir araçtır.
Nilgün Ege: Bu düzenleme kabul edilseydi, günlük yaşamda ne gibi sonuçlar doğurabilirdi?
Doç.Dr.Selçuk Özdağ: Bu yasa, aslında sadece muhalefete değil, tüm topluma zarar verebilirdi. Çünkü insanlar, "ajan" olmamak için seslerini çıkarmaktan, hükümeti eleştirmekten korkarlardı. Buda, ülke genelinde büyük bir otosansüre yol açardı. Akademisyenler, gazeteciler, sivil toplum kuruluşları ve hatta vatandaşlar, kendilerini sürekli bir tehlike altında hissederlerdi. Bu tür belirsiz tanımlar, güvenli alanları daraltarak, halkın özgürce düşünmesini engellerdi. Türkiye’de zaten ekonomik, sosyal ve siyasal birçok sorun varken, böyle bir yasanın geçmesi, ülkenin daha da kutuplaşmasına ve huzursuz bir ortama yol açabilirdi.
Nilgün Ege: Gelişen durumu bir örnekle anlatmak gerekirse, benzer bir durumun Gürcistan’da yaşandığını görüyoruz. Orada yapılan yasal düzenlemeye karşı halk büyük bir direnç göstermişti. Sizce bu düzenleme Türkiye için de tehlike yaratabilir miydi?
Doç.Dr.Selçuk Özdağ: Elbette yaratırdı Nilgün Hanım. Gürcistan örneği, bu tür yasaların ne kadar zararlı olabileceğini açıkça gösteriyor. Gürcistan’da halk, hükümetin getirdiği "etki ajanlığı" yasasına karşı büyük bir direniş gösterdi ve sonuçta Cumhurbaşkanı bu yasa tasarısını veto etti. Ancak, hükümetin baskıları sonucu, parlamento tekrar kabul etti. Eğer Türkiye’de de benzer bir durum yaşanırsa, halkın buna büyük bir tepkisi olabilir. Ancak, bu sefer siyasi iktidar, toplumsal direnişi bastırmaya yönelik daha sert bir tutum sergileyebilir. Bu yasa, Türkiye’nin demokratik değerlerine ciddi şekilde zarar verebilir.
Nilgün Ege: Yani bu yasa, gerçekten de demokrasinin kırıntılarının son bulması anlamına mı geliyor?
Doç.Dr.Selçuk Özdağ: Evet, aynen öyle. Bu yasa, Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik ciddi bir tehdit oluşturuyor. Zira "siyasal yarar" tanımının belirsizliği, bu yasayı iktidarın hoşlanmadığı her türlü muhalif sesin susturulması için kullanabilecekleri bir araç haline getiriyor. Ülkemizde çok net bir şekilde ifade özgürlüğü son yıllarda ciddi anlamda daraltıldı. Bu yasa da aslında halkın ve diğer muhalif kesimlerin sesini kesmek için son çivi olabilir. Kendi vatandaşlarını, yazarları, gazetecileri ve siyasetçileri "ajan" ilan etmek için bir fırsat sunuyordu.
Nilgün Ege: Sayın Özdağ, verdiğiniz değerli bilgiler için teşekkür ederim.
Selçuk Özdağ: Ben teşekkür ederim, Nilgün Hanım.
Yorumlar
Yorum Yapın
İlginizi Çekebilir
Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer Tahliye Oldu: “Özgürlüğün Sevincini Yaşayamıyorum, Yüreğimin Yarısı Hâlâ İçeride”
1 yıl 10 gün sonra Silivri Cezaevi’nden tahliye edilen Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer, özgürlüğüne kavuşmasının ardından ilk açıklamasını yaptı. Özer, “Dünyanın en güzel şeyi özgürlük ama ben bu sevinci tam olarak yaşayamıyorum. Yüreğimin yarısını içeride bıraktım.” sözleriyle duygularını dile getirdi.
“Yüreğimin Yarısı İçeride Kaldı”
Tahliyesinin ardından basın mensuplarına konuşan Başkan Ahmet Özer, yaşadığı duygusal çelişkiyi şu ifadelerle anlattı:
“1 yıl 10 gün sonra dışarıdayım. Tabii dünyanın en güzel şeyi özgürlük. Ama maalesef ben bugün özgürlüğün sevincini tam olarak yaşayamıyorum. Çünkü yüreğimin yarısını içeride bıraktım.
Başta Cumhurbaşkanı adayımız ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu olmak üzere, Adana Büyükşehir Belediye Başkanımız Zeydan Karalar ve ilçe belediye başkanlarımız, belediyelerimizin üst düzey bürokratları ve diğer dostlarımız, arkadaşlarımız içerideler. O nedenle ben bu özgürlüğün sevincini bugün tam olarak yaşayamıyorum.”
“İBB İddianamesinin Kabulü Üzücü Bir Tablo”
Özer, tahliyesiyle aynı güne denk gelen İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) iddianamesinin kabul edilmesine de değindi.
“Özellikle de bugün İBB ile ilgili iddianamenin kabul edilmesi ve yayınlanmasıyla birlikte ortaya çıkan tablo ayrıca üzücü bir tablo karşımıza çıktı.”
Özer, sürecin sadece bireyleri değil, Türkiye’nin demokratik geleceğini ilgilendirdiğini belirterek dayanışma çağrısında bulundu.
Gündemde Yankı Uyandırdı
Ahmet Özer’in sözleri, kamuoyunda geniş yankı uyandırdı.
Siyasi çevreler, Özer’in “özgürlüğün sevincini yaşayamıyorum” sözlerini, adalet ve demokrasi vurgusunun güçlü bir sembolü olarak değerlendirdi.
Ümit Özdağ’dan İmamoğlu Ailesine Ziyaret: “En Kısa Zamanda Oğullarına Kavuşmalarını Dilerim”
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun babası Hasan İmamoğlu ve annesi Havva İmamoğlu’nu ziyaret etti. Ziyaretin ardından sosyal medyada yaptığı paylaşımda, “Her ikisini de gayet metin gördüm. Yaşanan süreci değerlendirdik. Silivri Cezaevi’nde yaşadıklarımızı ve yaşadıklarını konuştuk. En kısa zamanda oğullarına kavuşmalarını dilerim.” ifadelerini kullandı.
Ziyarette Duygusal Anlar
Ümit Özdağ, İmamoğlu ailesini ziyaretinin ardından yaptığı açıklamada, hem geçmişte yaşanan sürece hem de cezaevi dönemine dair değerlendirmelerde bulunduklarını belirtti. Özdağ, anne ve babanın oldukça metin bir duruş sergilediğini ifade ederek, aileye destek mesajı verdi.
“Sayın Ekrem İmamoğlu’nun babası Sayın Hasan İmamoğlu ve annesi Sayın Havva İmamoğlu’nu ziyaret ettim. Her ikisini de gayet metin gördüm. Yaşanan süreci değerlendirdik. Silivri cezaevinde yaşadıklarımızı ve yaşadıklarını konuştuk. En kısa zamanda oğullarına kavuşmalarını dilerim.”
Diyarbakır’da Bir Polis Kayboldu: Dicle Nehri’nde Arama Çalışması Başlatıldı!
Diyarbakır’da Bir Polis Kayboldu: Dicle Nehri’nde Arama Çalışması Başlatıldı
Diyarbakır’da görev yapan polis memuru İsmail T., tedavi gördüğü Dicle Üniversitesi Hastanesi’nden ayrıldıktan sonra kayıplara karıştı. Polis memurunun uzun süre haber alınamaması üzerine arama çalışması başlatıldı.
İlk belirlemelere göre, İsmail T.’nin son olarak Dicle Nehri çevresinde görüldüğü iddia edildi. Bunun üzerine bölgeye AFAD, polis dalgıçları ve arama kurtarma ekipleri sevk edildi. Ekipler, nehir çevresinde geniş çaplı arama çalışması yürütüyor.
Olayla ilgili soruşturma sürerken, polis memurunun yakınlarının da endişe içinde hastane ve çevrede aramalara katıldığı öğrenildi. Yetkililer, arama çalışmalarının aralıksız sürdüğünü bildirdi.
Diyarbakır’da Engelli Çocuğa Taciz İddiası: Mahalleli Şüpheliyi Darp Etti!
Diyarbakır’da Engelli Çocuğa Taciz İddiası: Mahalleli Şüpheliyi Darp Etti
Diyarbakır’da engelli bir çocuğa yönelik taciz iddiası mahallede büyük infiale yol açtı. İddiaya göre, bir şahıs engelli çocuğa tacizde bulundu. Durumu fark eden çevredekiler, öfkeye kapılarak şüpheliyi yakalayıp darp etti.
Olay yerine kısa sürede polis ve sağlık ekipleri sevk edildi. Yaralanan şüpheli, vatandaşların elinden güçlükle alınarak polis koruması eşliğinde hastaneye kaldırıldı.
Engelli çocuğun ve ailesinin ifadesi alınırken, polis olayla ilgili geniş çaplı soruşturma başlattı. Mahallede ise gerginlik uzun süre devam etti.
Yetkililer, adli sürecin titizlikle yürütüleceğini ve olayın tüm yönleriyle araştırıldığını bildirdi.
İki Kardeşin Arazi Kavgası Kanlı Bitti: 1’i Ağır 4 Yaralı!
İki Kardeşin Arazi Kavgası Kanlı Bitti: 1’i Ağır 4 Yaralı
Adıyaman’da iki kardeş arasında arazi anlaşmazlığı nedeniyle çıkan tartışma kısa sürede kavgaya dönüştü. Kavgaya kardeşlerin çocuklarının da karışmasıyla olay büyüdü. Taş, sopa ve silahların kullanıldığı kavgada 4 kişi yaralandı, yaralılardan birinin durumunun ağır olduğu öğrenildi.
İhbar üzerine olay yerine çok sayıda jandarma ve sağlık ekibi sevk edildi. Yaralılar ambulanslarla çevredeki hastanelere kaldırılırken, bölgede geniş güvenlik önlemleri alındı.
Jandarma ekipleri olayla ilgili soruşturma başlatırken, kavganın arazi sınır anlaşmazlığından çıktığı bildirildi. Olayın ardından mahallede gerginliğin devam ettiği, güvenlik güçlerinin bölgede nöbet tuttuğu öğrenildi.
Şanlıurfa Akçakale’de Pamuk Hasadı Faciası: Tarlada Uyuyan Vatandaş Tonlarca Pamuğun Altında Kalarak Hayatını Kaybetti!
Şanlıurfa Akçakale’de Pamuk Hasadı Faciası: Tarlada Uyuyan Vatandaş Tonlarca Pamuğun Altında Kalarak Hayatını Kaybetti
Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesinde pamuk hasadı sırasında meydana gelen trajik olayda, Nurullah Bertan isimli vatandaş hayatını kaybetti. Edinilen bilgilere göre, Bertan tarlada dinlenmek için pamuk yığınlarının yakınında uyuduğu sırada, sürücüsünün fark etmediği pamuk yüklü araç, tonlarca pamuğu üzerine boşalttı.
Pamuk yığınının altında kalan talihsiz adamı fark eden çevredekiler, durumu hemen jandarma ve sağlık ekiplerine bildirdi. Olay yerine gelen ekipler tarafından yapılan kontrollerde, Nurullah Bertan’ın yaşamını yitirdiği belirlendi.
Olayla ilgili pamuk yüklü aracın sürücüsü gözaltına alınırken, soruşturma başlatıldığı öğrenildi.
Yetkililer, pamuk hasadı döneminde tarla alanlarında güvenlik önlemlerine dikkat edilmesi gerektiğini vurguladı.
Adıyaman’da 17 Yaşındaki Kız Çocuğu Silahı Temizlerken Kendini Vurdu: Yaşam Mücadelesi Veriyor!
Adıyaman’da 17 Yaşındaki Kız Çocuğu Silahı Temizlerken Kendini Vurdu: Yaşam Mücadelesi Veriyor
Adıyaman’ın Gölbaşı ilçesine bağlı Aşağı Nasırlı Köyü’nde 17 yaşındaki G.B. isimli kız çocuğu, iddiaya göre evde bulunan silahı temizlemeye çalıştığı sırada kazara tetiğe dokunarak kendini vurdu.
Ağır yaralanan genç kız için olay yerine sağlık ekipleri sevk edildi. İlk müdahalesi Gölbaşı Devlet Hastanesi’nde yapılan G.B., daha sonra Adıyaman Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edildi. Durumunun ciddiyetini koruduğu ve yaşam mücadelesi verdiği öğrenildi.
Olayla ilgili jandarma ekiplerinin inceleme başlattığı, silahın kime ait olduğunun ve olayın kesin oluş biçiminin araştırıldığı bildirildi.
Yetkililer, evlerde bulunan silahların güvenli şekilde muhafaza edilmesi gerektiğini vurgulayarak benzer olayların yaşanmaması için dikkatli olunması çağrısında bulundu.
Kocaeli Dilovası’ndaki Parfüm Dolum Tesisi Yangını: 6 Ölü, 7 Yaralı – İş Yeri Sahibi Kaçarken Yakalandı!
Kocaeli Dilovası’ndaki Parfüm Dolum Tesisi Yangını: 6 Ölü, 7 Yaralı – İş Yeri Sahibi Kaçarken Yakalandı
Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde 6 kişinin hayatını kaybettiği, 7 kişinin yaralandığı parfüm dolum tesisi yangınıyla ilgili yeni gelişme yaşandı. Olay sonrası firari olan iş yeri sahibi K.O., Yalova’da kaçma hazırlığı yaparken polis ekiplerince yakalandı.
Edinilen bilgilere göre, K.O.’nun Yalova’da valizleriyle birlikte kaçmak üzere hazırlık yaptığı tespit edildi. Polis ekipleri tarafından düzenlenen operasyonla gözaltına alınan K.O.’nun aracında valizler ve çeşitli kişisel eşyalar bulundu.
Olayla ilgili soruşturma sürerken, faciaya ilişkin teknik incelemeler ve bilirkişi raporlarının da devam ettiği öğrenildi. Yetkililer, yangının çıkış nedeninin netleştirilmesi ve olası ihmallerin tespiti için çalışmaların titizlikle yürütüldüğünü belirtti.
Yangında hayatını kaybeden 6 kişinin cenazeleri otopsi işlemlerinin ardından yakınlarına teslim edilirken, yaralı 7 kişinin tedavileri çeşitli hastanelerde sürüyor.
Özgür Özel Ordu’da konuştu: “Alın terini sömürerek bir ülke ayakta kalamaz”
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Ordu’da düzenlenen “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” mitinginde ekonomi, tarım, hukuk ve madencilik başlıklarında değerlendirmelerde bulundu. Emekli ve asgari ücretlinin alım gücündeki kayba dikkat çeken Özel, “Alın terini sömürerek bir ülke ayakta kalamaz. Emekli ve emekçi için direneceğiz” dedi.
Özel, seçimlerde Ordu’daki belediye sayılarını artırdıklarını hatırlatarak yerel yönetimlerde sosyal belediyecilik uygulamalarını anlattı ve “Onlar sonuna geldi, biz daha yeni başlıyoruz” ifadelerini kullandı.
Fındık üreticisinin sorunlarına değinen Özel, FİSKOBİRLİK ve Toprak Mahsulleri Ofisi ile üreticiyi koruyan bir düzen kurulması gerektiğini söyledi. Ham ürün yerine ara ve son mamul ihracatına dayalı bir model öneren Özel, “Fındık, yalnız üreticinin değil Ordu’nun ekonomisidir” dedi.
Madencilik ruhsatlarına ilişkin eleştirilerde bulunan Özel, Ordu’da ormanların ve tarım alanlarının büyük bölümünün maden ruhsatlarına açıldığını belirterek “Önce insan, önce doğa” vurgusu yaptı. Stratejik madenler konusunda ise “Nadir elementler vatandır, vatan satılamaz. Devlet çıkarır, devlet işler” ifadesini kullandı.
Hukuk devleti tartışmalarına da değinen Özel, Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulması çağrısı yaparak, “Anayasa ortak çatımız; hukuk herkese lazım” dedi. Ekonomik koşullara ilişkin olarak da en düşük emekli maaşı ve asgari ücrette yapılması planlanan artışların enflasyonun gerisinde kaldığını savundu ve “Bu katlanılmaz; mücadeleyi büyüteceğiz” açıklamasını yaptı.
CHP lideri, yaklaşan kurultayda açıklanacak parti programında “Güçlü yurttaş, güvenli gelecek, kazanan Türkiye” başlıkları altında; kadın istihdamını artıran “mor dönüşüm”, yeşil ve dijital dönüşüm, kaliteli istihdam ve sosyal destek mekanizmalarının yer alacağını söyledi.
Özel konuşmasını, “Kimse korkmasın; geldiğimizde herkesin yoksulunun yüzü gülecek, herkesin çocuğu iş bulacak” sözleriyle tamamladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Hürriyet sancağı, şehitlerimizin birbirine karışan kanlarının üzerinde yükseliyor”
Bakü – Nilgün Ege
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Azerbaycan’ın 2. Karabağ Savaşı’ndaki tarihi zaferinin 5. yıl dönümü dolayısıyla Azadlık Meydanı’nda düzenlenen Zafer Günü Töreni’nde konuştu. Erdoğan, “Hürriyet sancağı, şehitlerimizin birbirine karışan kanlarının üzerinde yükseliyor” sözleriyle Türk dünyasının birlik mesajını yineledi.
“Zaferiniz kutlu olsun, Allah Türk dünyasına nice zaferler nasip etsin”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına “Zafer Günü’nüzün 5. yıl dönümünde sizlerle beraber olmaktan büyük bir bahtiyarlık duyuyorum” diyerek başladı.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in daveti için teşekkür eden Erdoğan, “Sizlere Türkiye’deki kardeşlerinizin selamlarını getirdim” dedi.
Erdoğan, Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif başta olmak üzere törene katılan tüm dost ülke temsilcilerine teşekkür ederek, “Cenab-ı Allah Azerbaycan’ı ve Türk dünyasını nice zaferlere kavuştursun” ifadelerini kullandı.
“Karabağ zaferi, Türk dünyasının ortak tarihine altın harflerle yazıldı”
Erdoğan, Karabağ zaferinin sadece Azerbaycan için değil, tüm Türk dünyası için gurur vesilesi olduğunu belirterek şunları söyledi:
“Azerbaycan ordusunun Karabağ toprağında attığı her adım, istiklal ve izzet uğruna dökülen her damla kan, Türk dünyasının tarihinde birer şeref nişanesi olarak altın harflerle yazılmıştır. Bugün Karabağ’ın dört bir yanında dalgalanan hürriyet sancağı, şehitlerimizin birbirine karışan kanlarının üzerinde yükseliyor.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in dirayetli liderliğine övgüde bulunarak, “Karabağ’ın özgürlüğe kavuşmasıyla birlikte bölge artık barış, kalkınma ve refahın merkezi haline geliyor” dedi.
“Kafkasya’da kalıcı barış için ümitvarız”
Karabağ Zaferi’nin yalnızca işgali sona erdirmediğini, Kafkasya’da kalıcı barışın kapılarını araladığını vurgulayan Erdoğan, “Bu zaferi bir son değil, barışa giden yolun kilometre taşı olarak görüyoruz” dedi.
Erdoğan, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın attığı cesur adımları da olumlu bulduğunu belirterek, “İlham Aliyev kardeşimin samimi çabalarıyla bölgede kalıcı barışın sağlanacağına inanıyorum” ifadesini kullandı.
“Can Azerbaycan’la stratejik bağlarımız güçleniyor”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye ve Azerbaycan arasındaki stratejik iş birliklerine de değinerek şu sözleri söyledi:
“Aramızdaki müstesna ilişkiler somut projelerle her geçen gün güçleniyor. Iğdır-Nahçıvan Doğal Gaz Boru Hattı’nı faaliyete geçirdik. Hazar Geçişli Doğu Batı Orta Koridoru’nun bölgedeki tüm kardeşlerimizin faydasına olacak şekilde yatırımlarla geliştirilmesi gerekiyor.”
Erdoğan, Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu ve Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı gibi projelerin, Türk dünyasının ekonomik entegrasyonuna katkı sağladığını belirtti.
“Karabağ, yeniden bölgenin parlayan yıldızı olacak”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Azerbaycan’ın Karabağ’daki imar ve ihya çalışmalarına övgüde bulunarak şunları kaydetti:
“Azerbaycan, Karabağ’ın her karışında kalkınma ve refah için olağanüstü bir gayret içinde. Yollar, köprüler, havalimanları, tarım alanları yeniden inşa ediliyor. Bu sadece bir başlangıç, Karabağ yeniden bölgenin parlayan yıldızı olacak.”
“Türk Dünyası dayanışması artarak sürecek”
Erdoğan, Türk Devletleri Teşkilatı bünyesindeki dayanışmanın da güçlenerek devam edeceğini belirtti:
“Ekim ayında Gebele’de 12. zirvemizi gerçekleştirdik. 15 Aralık’ın Dünya Türk Dili Günü olarak kabul edilmesinden memnuniyet duyuyorum. Azerbaycan’ın dönem başkanlığında Türk dünyası arasındaki birlik daha da ivme kazanacak.”
“Azerbaycan yalnız değildir”
Törende konuşan Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ise, 2. Karabağ Savaşı sürecinde Türkiye’nin verdiği desteği unutmayacaklarını vurguladı:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Azerbaycan yalnız değildir’ sözü, tüm dünyaya mesajdı. Azerbaycan halkı bu desteği asla unutmayacaktır.”
Aliyev, Türk askerlerinin törende yer almasının iki devlet, tek millet anlayışının en güçlü göstergesi olduğunu söyledi.
İlk Yorum yapan siz olun!