.jpg)
RÖPORTAJ/NİLGÜN EGE
Son dönemde, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen 9. Yargı Paketi resmî gazetede yayınlandı. Asıl tartışılan düzenleme, geri çekilen “Etki Ajanlığı’’ yasası. Peki, nedir bu etki ajanlığı yasası, neden böyle bir düzenleme getirilmek istendi ve geri çekilmesinin ardındaki sebepler nelerdi? Eğer yasalaşsaydı, Türkiye’nin hukuki yapısını nasıl etkilerdi?
Bu soruların yanıtlarını, Gelecek-Saadet TBMM Grup Başkanı ve Muğla Milletvekili Doç. Dr. Selçuk Özdağ ile gerçekleştirdiğimiz röportajda detaylı olarak ele aldık. Özdağ, yasa taslağının neden büyük bir tepkiyle karşılandığını ve geri çekilmesinin ardında yatan dinamikleri bizlere aktardı.Doç. Dr. Selçuk Özdağ: "Etki Ajanlığı Yasa Tasarısı, Özgürlükleri Kısıtlamaktan Başka Bir Anlama Gelmez"
Nilgün Ege: Sayın Özdağ muhalefetin "etki ajanlığı" olarak tanımlanan yasa teklifi geri çekildi. Bu yasa, sizin ve muhalefet tarafından sıkça eleştirilen ve adeta "Putin Yasası" olarak adlandırılan bir düzenleme olarak biliniyor. Öncelikle bu yasanın ne amaçla getirileceğini sizin ve muhalefetin bu yasal düzenlemeye neden karşı çıktığını sormak istiyorum.
Doç.Dr.Selçuk Özdağ: Nilgün Hanım, öncelikle şunu ifade edeyim ki, hükümet bu yasayı "devletin güvenliği veya siyasal yararları aleyhine suç işleme" şeklinde tanımlıyor. Ancak, buradaki en önemli nokta, aslında son derece belirsiz ve muğlak bir düzenleme yapılması. Bu yasa, devletin ve siyasal iktidarın güvenliği ve yararları aleyhine suç işleyenleri cezalandırmayı öngörüyor. Ama en kritik kısmı burada, "siyasal yarar" tanımının muğlak olması. Kimse tam olarak bu terimin ne anlama geldiğini bilmiyor ve bu durum, bir sonraki iktidarın keyfi şekilde, kendi siyasi rakiplerini hedef almasına olanak tanıyabilir. Bunu "etki ajanlığı" olarak adlandırmak da yanlış değil; çünkü bu yasa, halkın, gazetecilerin, akademisyenlerin ya da siyasetçilerin, kendi fikirlerini özgürce ifade etmelerini engellemek için bir araç.
Nilgün Ege: Peki Sayın Özdağ, "etki ajanlığı" olarak tanımlanan bu yasa teklifi geri çekildi. Ancak bu düzenleme pek çok soru ve endişeyi beraberinde getirdi. Teklifin amacı neydi ve neden bu kadar tartışıldı?
Doç.Dr.Selçuk Özdağ: Nilgün Hanım, bu yasa tasarısının amacı, adeta ülkenin kalan az sayıda ifade özgürlüğüne son noktayı koymaktı. Hükümet, etki ajanlığı yapıyor diyerek, kendi vatandaşlarını, gazetecileri, akademisyenleri, siyasetçileri yabancı güçlerle ilişki içinde olan ajanlar gibi göstermek istiyordu. Bu, ülkedeki her türlü muhalefeti, eleştiriyi ve hatta bağımsız düşünceyi susturma çabasıydı. Aynı zamanda, yasanın getirilmek istenen tanımları, oldukça belirsiz ve muğlak bir dil içeriyordu. Bu da, iktidarın hoşlanmadığı kişi ve toplulukları hedef alarak onları “ajan” ilan etmesine zemin hazırlayacaktı. Özellikle "devletin güvenliği" ve "siyasal yararları" gibi soyut kavramlarla her türlü eleştiriyi kriminalize etmek mümkün oluyordu.
Nilgün Ege: Yasa teklifinin içeriğinde “devletin güvenliği aleyhine suç işleyenlere" 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası verilmesi öngörülüyordu. Ancak bu tanımlamalar çok geniş ve belirsiz değil miydi?
Doç.Dr.Selçuk Özdağ: Evet, işte tam da bu noktada endişeler büyüyor. Bu tür yasalar, muhalefet ve özgürlüklerin zayıflatılması için bir araç olabilir. Örneğin, bir kişi başka bir ülkedeki ekonomik ya da siyasi durumu eleştirdiğinde, bu yasanın getirdiği tanımlar çerçevesinde bu kişi ajan olarak suçlanabilir. Hatta, yabancı ajanslara ilişkin eleştiriler veya analizler bile "devletin güvenliği" aleyhine sayılabilir. Bu da demektir ki, bu yasa ile aslında Türkiye’deki özgür düşünceyi ve konuşma özgürlüğünü yok etmeye çalışıyorlar. Bu tasarı, siyasetin doğası gereği her yeni iktidarın, kendi muhalefetini kriminalize etmesinin önünü açar.
Nilgün Ege: Geçtiğimiz yıllarda İsveç'ten gelen bir kişiyle ilgili örnek verilmişti. O kişinin başka bir ülkenin istihbarat teşkilatları tarafından taşeron kullanılarak kaçırılmaya çalışıldığından bahsedilmişti. Yasa, casuslukla mücadele amacı güdüyor gibi görünüyor. Fakat bunun yalnızca yabancı casuslarla sınırlı olması gerektiği gibi bir izlenim var. Siz ne düşünüyorsunuz?
Doç.Dr.Selçuk Özdağ: Yasa tasarısı, yalnızca yabancı casuslarla mücadele etmeyi amaçlıyormuş gibi sunuluyor. Ancak bu tür örnekler, devletin yalnızca dışarıdaki casuslara değil, içerdeki muhalefet seslerine de karşı kullanılabilir. Bu, bir türlü kapanmayan bir kapı gibi. Sadece dışarıdan gelen tehditleri değil, aynı zamanda kendi vatandaşlarını da hedef alabilecek bir düzenlemeydi. Bunu anlatmaya çalıştık ve sonunda “etki ajanlığı” olarak bilinen kavramı da bu yasayla bağlantılı gördük. Gerçekten de bu yasa, sadece dış casusları değil, iktidara karşı çıkan herkesi hedef alacak bir çerçeve sunuyor. Hükümetin “etki ajanı” ilan ettiği herkes, belirsiz suçlamalarla yargılanıp cezaevine gönderilebilir.
Nilgün Ege: Bu tasarının, sadece dışardan gelen ajanlarla ilgili değil, muhalefet veya eleştirmenlere karşı da kullanılabileceğini mi düşünüyorsunuz?
Doç.Dr.Selçuk Özdağ: Kesinlikle. Bu yasa ile iktidar, muhalefet seslerini susturmayı hedefliyor. Mesela, bir ekonomist veya bir gazeteci döviz kuru hakkında tahminlerde bulunursa, ya da bir akademisyen ülkenin ekonomik sorunlarını tartışırsa, bu da bir ajanlık faaliyeti olarak nitelendirilebilir. Bu, yalnızca Türkiye’deki siyasetin değil, dış dünyadaki gelişmelerin de iktidarın kontrolü altında şekillendirilmesi anlamına gelir. Düşünsenize, bir kişi yurt dışında bir Türkiye karşıtı açıklama yaptı diye, o kişi ajan olarak suçlanabilir. Veya bir kişi bir yabancı ülkenin menfaatlerine uygun bir analiz yaptı diye, hapisle cezalandırılabilir.
Nilgün Ege: Söz konusu yasa teklifinin Türkiye’deki muhalefet ve özgürlükler için potansiyel bir tehdit olduğunu söylüyorsunuz. Peki, bu tür bir düzenleme gerçekten gerekli miydi?
Doç.Dr.Selçuk Özdağ: Kesinlikle gerekli bir düzenleme değildi. Zaten Türk Ceza Kanunu'nda devletin güvenliğiyle ilgili suçlar düzenlenmiş durumda. Eğer gerçekten casusluk faaliyetleriyle mücadele edilmek isteniyorsa, mevcut yasalar çerçevesinde, somut ve açık tanımlarla yeni düzenlemeler yapılabilir. Amaç, bilinen casusluk faaliyetlerini hedef almak olmalıydı, fakat hükümetin burada açıkça ortaya koyduğu amaç, muhalefeti kriminalize etmek ve özgür düşünceyi susturmaktı. Bu yasa, sadece belirli grupları hedef almak ve onları hapisle cezalandırmak için tasarlanmış bir araçtır.
Nilgün Ege: Bu düzenleme kabul edilseydi, günlük yaşamda ne gibi sonuçlar doğurabilirdi?
Doç.Dr.Selçuk Özdağ: Bu yasa, aslında sadece muhalefete değil, tüm topluma zarar verebilirdi. Çünkü insanlar, "ajan" olmamak için seslerini çıkarmaktan, hükümeti eleştirmekten korkarlardı. Buda, ülke genelinde büyük bir otosansüre yol açardı. Akademisyenler, gazeteciler, sivil toplum kuruluşları ve hatta vatandaşlar, kendilerini sürekli bir tehlike altında hissederlerdi. Bu tür belirsiz tanımlar, güvenli alanları daraltarak, halkın özgürce düşünmesini engellerdi. Türkiye’de zaten ekonomik, sosyal ve siyasal birçok sorun varken, böyle bir yasanın geçmesi, ülkenin daha da kutuplaşmasına ve huzursuz bir ortama yol açabilirdi.
Nilgün Ege: Gelişen durumu bir örnekle anlatmak gerekirse, benzer bir durumun Gürcistan’da yaşandığını görüyoruz. Orada yapılan yasal düzenlemeye karşı halk büyük bir direnç göstermişti. Sizce bu düzenleme Türkiye için de tehlike yaratabilir miydi?
Doç.Dr.Selçuk Özdağ: Elbette yaratırdı Nilgün Hanım. Gürcistan örneği, bu tür yasaların ne kadar zararlı olabileceğini açıkça gösteriyor. Gürcistan’da halk, hükümetin getirdiği "etki ajanlığı" yasasına karşı büyük bir direniş gösterdi ve sonuçta Cumhurbaşkanı bu yasa tasarısını veto etti. Ancak, hükümetin baskıları sonucu, parlamento tekrar kabul etti. Eğer Türkiye’de de benzer bir durum yaşanırsa, halkın buna büyük bir tepkisi olabilir. Ancak, bu sefer siyasi iktidar, toplumsal direnişi bastırmaya yönelik daha sert bir tutum sergileyebilir. Bu yasa, Türkiye’nin demokratik değerlerine ciddi şekilde zarar verebilir.
Nilgün Ege: Yani bu yasa, gerçekten de demokrasinin kırıntılarının son bulması anlamına mı geliyor?
Doç.Dr.Selçuk Özdağ: Evet, aynen öyle. Bu yasa, Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik ciddi bir tehdit oluşturuyor. Zira "siyasal yarar" tanımının belirsizliği, bu yasayı iktidarın hoşlanmadığı her türlü muhalif sesin susturulması için kullanabilecekleri bir araç haline getiriyor. Ülkemizde çok net bir şekilde ifade özgürlüğü son yıllarda ciddi anlamda daraltıldı. Bu yasa da aslında halkın ve diğer muhalif kesimlerin sesini kesmek için son çivi olabilir. Kendi vatandaşlarını, yazarları, gazetecileri ve siyasetçileri "ajan" ilan etmek için bir fırsat sunuyordu.
Nilgün Ege: Sayın Özdağ, verdiğiniz değerli bilgiler için teşekkür ederim.
Selçuk Özdağ: Ben teşekkür ederim, Nilgün Hanım.
Yorumlar
Yorum Yapın
İlginizi Çekebilir
Saral’dan mahkeme görüntülerine tepki: “Bu kalıpsıza bu şovları kim yaptırıyor?”

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Oktay Saral, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yargılandığı davalarda çekilen görüntülere tepki gösterdi. Saral, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda İmamoğlu için “bu kalıpsız” ifadesini kullanarak mahkeme salonuna görüntü cihazlarının sokulmasına sert sözlerle karşı çıktı.
“Davalar basına kapalı yapılır”
Ekrem İmamoğlu’nun yargılandığı davalarda mahkeme salonundan paylaşılan görüntüler sosyal medyada gündem olurken, Oktay Saral bu duruma tepki gösterdi. Saral, davaların basına kapalı olarak yapılması gerektiğini hatırlatarak, telefon ve kamera gibi cihazların duruşma salonuna sokulmasının yasak olduğunu vurguladı.
Saral, paylaşımında şu ifadeleri kullandı:
“Bu kalıpsıza bu şovları kim yaptırıyor? Davalar basına kapalı olarak yapılır. Telefon ya da video kamera gibi cihazların duruşma salonuna sokulması yasaktır. Hal böyle iken bu çekimlerin yapılmasına göz yuman mahkeme heyeti acilen açığa alınmalıdır. HSK’yı göreve davet ediyorum.”
HSK’ya çağrı
Saral’ın bu paylaşımında Hakimler ve Savcılar Kurulu’nu (HSK) göreve davet etmesi dikkat çekti. İmamoğlu’nun duruşmalarında çekilen görüntülerin sosyal medyada geniş yankı uyandırması ve binlerce yorum almasının ardından yapılan bu çıkış, siyasette yeni bir tartışmayı da beraberinde getirdi.
Gürsel Tekin’den CHP’den İhraç Kararına Sert Tepki: “Bizi Değil, Vicdanlarını İhraç Ettiler”

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) eski İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin, partiden ihraç edilmesine sert tepki gösterdi. Tekin, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Bu kararın bizim onurumuzu zedelemesi mümkün değildir. Bizi değil, kendi vicdanlarını ihraç ettiler” ifadelerini kullandı.
“Bu karar CHP tarihine gölge düşüremez”
Gürsel Tekin, açıklamasında partideki geçmişine vurgu yaparak şunları söyledi:
“Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir neferi olarak ömrümü verdiğim partidem, suça bulaşmış kişilerin, partinin değil kendi şahsi çıkarlarının temsilciliğini yapanların aldığı bir kararla ihraç edildik. Bu kararın bizim onurumuzu zedelemesi mümkün değildir.
Biz bu partinin emektarlarıyız. Bu partiye yıllarımızı, alın terimizi, mücadelemizi verdik. Bizimle aynı yolda yürüyen binlerce yol arkadaşımızın emeğini yok sayarak kendi düzenlerini sürdürmeye çalışanların vereceği hiçbir karar CHP tarihine gölge düşüremez.”
“CHP, şaibelerden arındığında daha da büyüyecek”
Tekin, ihraç kararını partinin geleceği açısından da değerlendirdi:
“Bugün bizi ihraç edenler bilsinler ki aslında ihraç ettikleri biz değiliz; ihraç ettikleri kendi vicdanlarıdır, partinin onurlu geçmişidir. Bizim varlığımızı yok edemezsiniz. Çünkü biz CHP’nin vicdanıyız, kökleriyiz, hafızasıyız.
Sizler bu partiden gittiğinizde, bu partiyi şaibelerden, kişisel hırslardan arındırdığınızda Cumhuriyet Halk Partisi daha da büyüyecek. Çünkü CHP, birkaç kişinin koltuğunu korumak için tasfiye ettiği insanların değil, Mustafa Kemal’in izinden giden milyonların partisidir.”
“Mücadelemiz sürecek”
Partiden ihraç edilmesinin kendisini susturamayacağını vurgulayan Gürsel Tekin, şu ifadelerle açıklamasını noktaladı:
“Bizler, partimizi namussuzlardan, şaibelerden ve kirli düzenlerden temizlemek için mücadelemize devam edeceğiz. İhraç kararlarıyla bizi susturamazsınız. Tarih, bugün alınan bu haksız kararları değil, bu kararların karşısında dimdik duran bizleri yazacaktır.”
İzmir’de “Twerk” Rezaletine 2 Gözaltı!

İzmir’de “Twerk” Rezaletine 2 Gözaltı
İzmir’de bir eğlence mekanında çekilen ve sosyal medyada büyük tepki toplayan görüntüler sonrası soruşturma başlatıldı. Görüntülerde tesettürlü bir kadının, erkek dansçılarla birlikte twerk yaptığı anlar yer alıyordu.
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatıyla harekete geçen polis ekipleri, kimlikleri tespit edilen 2 kişiyi gözaltına aldı. Olayla ilgili incelemeler sürerken, gözaltındaki şüphelilerin emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edileceği öğrenildi.
Sosyal medyada kısa sürede yayılan görüntüler, toplumun farklı kesimlerinden yoğun tepki aldı.
Ava Gitme” Dedi, Katliam Yaşandı: Annesini Av Tüfeğiyle Öldürdü!

“Ava Gitme” Dedi, Katliam Yaşandı: Annesini Av Tüfeğiyle Öldürdü
Muğla’nın Köyceğiz ilçesinde aile içi tartışma kanlı bitti. Edinilen bilgilere göre 22 yaşındaki S.S., ava gitmesine karşı çıkan annesiyle tartışmaya başladı. Tartışmanın büyümesi üzerine öfkelenen genç, evde bulunan av tüfeğini alarak annesini başından vurdu.
Ağır yaralanan anne olay yerinde hayatını kaybederken, mahallede büyük üzüntü yaşandı. İhbar üzerine olay yerine sağlık ve jandarma ekipleri sevk edildi. Sağlık ekiplerinin yaptığı incelemede kadının yaşamını yitirdiği belirlendi.
Olay sonrası S.S. jandarma ekipleri tarafından gözaltına alınırken, cenaze otopsi için Muğla Adli Tıp Kurumu morguna kaldırıldı. Soruşturmanın sürdüğü bildirildi.
Bursa’da Metroda Can Pazarı: Yaşlı Adam Raylara Düştü, Mucizevi Şekilde Kurtuldu!

Bursa’da Metroda Can Pazarı: Yaşlı Adam Raylara Düştü, Mucizevi Şekilde Kurtuldu
Bursa’da metro istasyonunda yaşanan olay, yürekleri ağza getirdi. İddiaya göre, peronda metro bekleyen iki öğrenci şakalaştıkları sırada 60 yaşındaki Abdulkadir Kavaklıgil’e çarptı. Çarpmanın etkisiyle dengesini kaybeden Kavaklıgil, raylara düştü.
O sırada istasyona yaklaşan metro makinisti, durumu fark ederek anında fren yaptı. Tren, raylara düşen Kavaklıgil’e çarpmadan durmayı başardı. Olay yerine gelen sağlık ekiplerinin ilk müdahalesinin ardından yaralı adam hastaneye kaldırıldı.
Abdulkadir Kavaklıgil’in sağlık durumunun iyi olduğu öğrenilirken, olayla ilgili inceleme başlatıldı.
Şarkıcı Güllü Balkondan Düşerek Hayatını Kaybetti

Şarkıcı Güllü Balkondan Düşerek Hayatını Kaybetti
Türk müziğinin sevilen isimlerinden “Güllü” adıyla tanınan şarkıcı Gül Tut, Yalova’daki evinin balkonundan düşerek yaşamını yitirdi.
Edinilen bilgilere göre olay, bugün öğle saatlerinde gerçekleşti. Balkondan düşen Tut’u görenlerin ihbarı üzerine olay yerine sağlık ve polis ekipleri sevk edildi. Sağlık ekiplerinin yaptığı kontrolde ünlü sanatçının hayatını kaybettiği belirlendi.
Güllü’nün cenazesi, incelemelerin ardından Yalova Eğitim ve Araştırma Hastanesi morguna kaldırıldı. Olayla ilgili soruşturma başlatıldığı öğrenildi.
Sevda Türküsev’den ‘Konuşanlar’ Yorumu!

Sevda Türküsev’den ‘Konuşanlar’ Yorumu
Yazar Sevda Türküsev, Hasan Can Kaya’nın sunduğu “Konuşanlar” programı üzerinden dikkat çeken bir değerlendirmede bulundu. Türküsev, sokakta sıradan bir erkeğin eşine hitaben kullandığı sözlerle programdaki esprileri karşılaştırdı.
Türküsev, “Sokakta bir adam karısına ‘Naber bebiş’ dese kan çıkar ama Hasan Can söyleyince gülüyor.” ifadelerini kullanarak, programın diline ve izleyicilerin bakış açısına dikkat çekti.
Yapılan yorum, sosyal medyada farklı tepkiler toplarken, bazı kullanıcılar Türküsev’in hak verdi, bazıları ise sözlerini eleştirdi.
İskele’de “Gönüllü Trafik Denetçisi” Yalanı: Kadın Hakkında Yasal İşlem Başlatıldı!

İskele’de “Gönüllü Trafik Denetçisi” Yalanı: Kadın Hakkında Yasal İşlem Başlatıldı
İskele’de 53 yaşındaki S.F. isimli kadın, polise giderek dikkat çekici bir iddiada bulundu. İfadesinde, seyir halindeyken önünü kesen bir kişinin kendisini “gönüllü trafik denetçisi” olarak tanıttığını, hız yaptığı gerekçesiyle video kaydı aldığını ve 1000 TL vermesi halinde görüntüleri polise iletmeyeceğini söylediğini öne sürdü.
Ancak polis ekiplerinin yaptığı detaylı incelemede olayın gerçeği yansıtmadığı ortaya çıktı. İddianın tamamen hayali olduğu ve S.F.’nin, Gönüllü Trafik Denetçiliği uygulamasına tepki göstermek amacıyla bu senaryoyu kurguladığı belirlendi.
Bu gelişmenin ardından S.F. hakkında “amme fesatçılığı” (fesat karıştırma) suçundan yasal işlem başlatıldı. Polis soruşturmasının sürdüğü bildirildi.
Yabancılara Vatandaşlık İçin Muvazaalı Gayrimenkul Satışı Yapan Suç Örgütü Çökertildi: 106 Şüpheli Yakalandı

İstanbul merkezli 19 ilde düzenlenen eş zamanlı operasyonlarla, yabancıların Türk vatandaşı olabilmesi için muvazaalı gayrimenkul satışı yapan organize suç örgütü çökertildi. Operasyonda 106 şüpheli gözaltına alındı.
Çok Sayıda Suçtan Soruşturma
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın açıkladığı operasyonda şüpheliler şu suçlardan yakalandı:
-
❗️Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak
-
❗️Örgüte üye olmak
-
❗️Göçmen kaçakçılığı
-
❗️Suçtan elde edilen mal varlığını aklama
-
❗️Nitelikli dolandırıcılık
-
❗️Özel belgede sahtecilik
451 Yabancıya Vatandaşlık Sağlandı
Elebaşı M.A. olan suç örgütünün, 451 yabancı ve ailelerine Türk vatandaşı olabilmeleri için muvazaalı gayrimenkul satışı yaptığı tespit edildi. Bu işlemler sonucunda vatandaşlık kazanan kişilerin durumlarının iptali için derhal yasal süreç başlatıldı.
Dev Mal Varlığına El Kondu
Operasyon kapsamında örgütün mal varlığına el konuldu:
-
Bir holding şirketler grubu
-
5 anonim şirket
-
1240 apartman dairesi
-
65 arsa
-
47 otomobil
-
Çok sayıda banka hesabı
Yetkililere Teşekkür
Bakan Yerlikaya yaptığı açıklamada, Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı’nı, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü’nü, Göçmen Kaçakçılığı Şube Müdürlüğü’nü, MASAK çalışanlarını ve kahraman polisleri tebrik etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan BM İklim Zirvesi’nde Konuştu: “2053 Net Sıfır Emisyon Hedefimize Kararlılıkla Yürüyoruz”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, New York’taki Birleşmiş Milletler Genel Merkezi’nde düzenlenen BM İklim Zirvesi’nde önemli mesajlar verdi. Türkiye’nin iklim politikalarında attığı adımları anlatan Erdoğan, 2053 net sıfır emisyon hedefine ulaşmak için kapsamlı bir yol haritası izlendiğini vurguladı.
“İklim Kanunu önemli bir dönüm noktası”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Temmuz ayında kabul edilen İklim Kanunu’nun bu hedef yolunda kritik bir adım olduğunu belirterek, emisyon ticaret sistemi, yeşil finans stratejisi ve ulusal yeşil taksonomi çalışmalarının devam ettiğini açıkladı.
Erdoğan, Türkiye’nin iklim politikalarını enerji, sanayi, binalar, ulaştırma, atık, tarım ve ormancılık olmak üzere 7 sütun üzerine inşa ettiklerini ifade etti. Ayrıca, ikinci ulusal katkı beyanının tüm sektörleri ve sera gazlarını kapsayacak şekilde hazırlandığını söyledi.
“2035 yılına kadar 466 milyon ton emisyon azaltımı hedefliyoruz”
Türkiye’nin yeni hedeflerini açıklayan Erdoğan, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Ekonomide uygulayacağımız politikalarla 2035 yılında 466 milyon ton emisyon azaltımı sağlamayı ve emisyonlarımızı 643 milyon tona düşürmeyi hedefliyoruz.”
Yenilenebilir enerji ve sıfır atık vurgusu
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yenilenebilir enerji alanındaki gelişmelere de dikkat çekti:
-
Yenilenebilir enerjinin kurulu güç içerisindeki payının yüzde 60’ın üzerine çıktığını,
-
Elektrikli araç üretimi ve altyapı yatırımlarının hızla ilerlediğini,
-
Demiryolu yatırımlarına öncelik verildiğini söyledi.
Ayrıca, Emine Erdoğan’ın himayesinde yürütülen **“Sıfır Atık Hareketi”**nin iklim değişikliğiyle mücadelede kritik rol oynadığını vurguladı. Türkiye’nin 2026’da ev sahipliği yapmayı planladığı 31. COP Taraf Devletler Konferansını da bu çabaların taçlandırılması olarak gördüğünü belirtti.
“Yarın Trump ile detaylı görüşeceğiz”
BM İklim Zirvesi sonrası Türkevi’nde gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, New York temaslarının verimli geçtiğini söyledi.
Washington’a geçeceğini açıklayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yarın Sayın Trump ile inşallah teferruatlı bir görüşmemiz olacak” dedi.
Bir gazetecinin, “Trump ile görüşmeden umutlu musunuz?” sorusuna ise Erdoğan şu yanıtı verdi:
“Olmayan şey konuşulur mu? Görüşelim, görüştükten sonra zaten sizlere, ne görüştüysek, ne netice aldıysak ya yolda ya Türkiye’ye döndükten sonra söyleriz.”
İlk Yorum yapan siz olun!