ÜSTAD YORUMU;''BU DEVİRDE KİMSE ŞAH DEĞİL PADİŞAH DA DEĞİL YEĞENİM''

Muhammed Rıza Şah Pehlevi İsviçre'de eğitim gördü ve 1941 yılında baba şah hayattayken tahta çıktı. İran'ın son hükümdarıydı. Başından 3 evlilik geçti. İlk eşi Fevziye ve ikinci eşi Süreyya hanedanın devamı için erkek çocuk doğuramadığı gerekçesiyle uzaklaştırıldı, üçüncü ve son eş Farah Diba ile 1959 yılında evlendi. Diba'dan 3 kızı ve 2 oğlu dünyaya geldi. Hayatı gerçekten de masalsıdır ama acılarla, trajedilerle final yapan bir masal. Şah'ın çok sevdiği Paris'te özel mekanlarda hayli zengin cinsel fantezilerle süslü gece kaçamakları olduğunu da Paris'te Şah ile beraberlik yaşamış bir melez kadından yıllar önce ince ayrıntılarıyla dinlemiştim. Neyse konumuz kişisel değil.. Herkesin yediği, içtiği, yaşadığı kendine..

ÜSTAD YORUMU;''BU DEVİRDE KİMSE ŞAH DEĞİL PADİŞAH DA DEĞİL YEĞENİM''

İran dünyanın en eski medeniyetlerinden biri.

Pers İmparatorluğu ihtişamla yaşarken bırakınız Osmanlı'yı henüz Selçuklular bile ortada yoktur.

Rıza Şah ilk döneminde İran'ı zengin ve modern hale getirdi, tarımda, sanayide hızlı gelişme sağlandı.

İran halkının büyük desteğini aldı.

Yollar, köprüler, hastaneler, okullar, havalimanları ve çeşitli yatırımlar yaptı.

Şah Pehlevi kendisini dünyanın hayranlık beslediği çok akıllı, çok önemli bir devlet adamı gibi görmeye başladı.

1957 yılında ABD'nin desteğiyle İran Gizli Polis Teşkilatı olan SAVAK'ı kurdu.

1961 yılında Millet Meclisi'ni kendine bağladı.

Kendisine bağlı özel bir koruma ordusu kurdu.

Liyakatı değil sadakati ön plana aldı.

Yakın çevresini yandaş yalakalarla doldurdu.

Kendisine muhalefet yapan, eleştiren herkesi düşman gibi görmeye başladı.

Siyasetçi, yazar, gazeteci, akademisyen, aydınlar, sinema sanatçıları ve hatta film senaristlerini bile SAVAK kanalıyla baskı ve zulüm altına almaya başladı.

Haksız tutuklamalar, tehditler, şantajlar, faili meçhul cinayetler hızla artış gösterdi.

Yandaş basın yarattı ve sonunda kendi partisi olan Rastahiz (Diriliş Partisi) dışında bütün siyasi partileri kapattı.

Rıza Şah Pehlevi 1967 yılında bütün dünya liderleri ile ülke yöneticilerini davet ettiği ve Türkiye'den Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın katıldığı muhteşem ağırlamada kendini krallar kralı (Şehinşah) karısı Farah Diba'yı ise en büyük imparatoriçe (Şahbanu) ilan etti.

Şah, kendisini gerçek dünya lideri, İran'ı ise küresel güç olarak görmeye başladı.

Kibir ve gurur içinde, bütün dünyanın kendisini kıskandığını ve kendisine gizli hayranlık duyduğunu sanıyordu.

Saray'da ihtişam içinde, özel yetiştirilmiş gıdalarla beslenmeye başladı.

Altın, mücevher ve süs tutkunuydu.

Lüks gösterişe ve abartılı itibara büyük önem veriyordu.

****************

Rıza Şah Pehlevi aslında ülkesini soyan şerefsizin birisiydi.

Soygunu üç kanaldan yapıyordu.

1) Pehlevi Vakfı

2) Omran Bankası

3) Özel Muhasebe Bürosu.

İran'daki vakıflar Pehlevi Vakfı'na bağlıydı ve bünyesinde 26 büyük ticari şirket barındırıyordu.

Pehlevi Vakfı aslında öğrencilerin eğitim, yurt, spor, kültür ve diğer sosyal gereksinimlerini karşılamak, İranlı öğrencilerin kaliteli eğitim almalarını sağlamak için kurulmuştu.

Sözde bir hayır kuruluşluydu..

İran'daki bütün bankalarda Pehlevi ailesinin parası vardı ama içlerinden bir tanesi özeldi ve bütün yurtdışı para transferleri buradan yani Omran Bankası kanalıyla yapılırdı.

Ayrıca Merkez Bankası Şah'ın tam kontrolu altındaydı.

Dövizlerde kur değişikliği, emisyon hacmi ve rezervlerde Şah'ın izni olmadan ufak bir işlem yapılamazdı.

Ve üçüncü ayak Özel Muhasebe Bürosu güçlü bir holding gibi çalışıyordu.

İhaleler, finansman işlemleri, ekonomik ilişkiler, bütün hisse hareketleri buradan yönetiliyordu.

Petrol ihracatından sadece şahsına yılda 2 milyar Dolar "Göz payı" alıyordu.

Dünyada 207 tane çok uluslu şirkette ortaklığı vardı.

Burası İran iş dünyasının kalbiydi.

Ülke ve dünya ekonomisinin bütün verileri Tahran'daki bu merkezden izleniyor ve halk arasında Şah'ın kendi şirketi olarak tanınıyordu.

*****************

Gelelim filmin sonuna..

Şah, ailesi ve çok yakınlarından oluşan 20 kişilik bir grup 16 Ocak 1979 günü Tahran Havalimanı'ndan özel uçakla havalandı.

Bir çok ülkeye sığınma başvurusu yapmışlar ancak kesin yanıt almamışlardı.

Eğitimini yaptığı ve adeta ikinci vatanı gibi sevdiği İsviçre ret yanıtı veren birinci ülke oldu.

Aşık olduğu ikinci karısı Süreyya'nın yaşadığı ve kendisinin de çok sevdiği ve yaşamak istediği Paris'in Elysee Sarayı'ndan da ret cevabı geldi.

Fransa Şah'ı ve ailesini istemiyordu.

Fransa'nın yavrusu minik bir prenslik olan Monaco'dan da ret yanıtı geldi.

Oysa Monaco Prensi ve ailesiyle çok samimi ilişkileri vardı.

Şah'ın en güvendiği ülkelerden olan Meksika ve Kanada yanıt verme zahmetine bile katlanmazken İngiltere kısa bir açıklamayla Şah'ı kabul edemeyeceğini açıkladı.

Kendisini küresel lider gibi gören, dünyanın pek çok ülkesinde ciddi serveti bulunan Şah açıkta kalmıştı.

Sonuçta ABD'nin efsane Dışişleri Bakanı Kissinger devreye girdi, Rockefeller ve Başkan Carter'ın aracılığıyla Bahama Adaları Şah'ı sadece 3 aylığına misafir edebileceğini açıkladı.

Şah ve yanındakiler özel uçaklarıyla Bahama'ya indi ve zor günleri başladı.

Ancak 3 ay dolmadan Bahama bu ünlü ailenin ülkeyi terketmesini istedi.

Tekrar Kissinger'e ricada bulundular ve geçici süre için Meksika'ya sığındılar.

Bu arada Güney Afrika Cumhuriyeti'ne başvurdular ve ret yanıtı geldi.

Panama ev hapsi koşuluyla Şah ve ailesini kabul etti.

O günlerde imparatoriçe Farah Diba Pehlevi, Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat'ın karısı Cihan'a telefon açıp ağlayarak yalvardı ve güç durumda olduklarını belirterek acil yardım istedi.

Mısır, Pehlevi ailesini ülkesine davet etti.

Kadın dayanışması ve annelik hissiyatı bir aileyi kurtarmıştı.

Mısır Devlet Başkanı Sedat, Kahire'de ufak bir saray tahsis etti ve Rıza Şah Pehlevi pankreas kanserinden yaşama gözlerini kapadığı 27 Temmuz 1980 tarihine kadar burada yaşadı.

******************

Şah'ın kişisel ve aile fertleriyle birlikte servetinin ne olduğunu hiç kimse öğrenemedi.

Halen de bilinmiyor. Ortada sadece tahminler var.

Humeyni yönetime geldikten hemen sonra Şah döneminde İran'dan yurtdışına milyar Dolar'lar aktaran 177 kişilik bir liste açıklandı.

Bu listede bazı bakanlar, belediye başkanları ve kamu tepe yöneticileri vardır.

Bu liste buzdağının aslında sadece görünen yüzüydü!..

Bir başka eylem.. Tahran'daki ABD Büyükelçiliği Humeyni döneminde 1979 Kasım ayında basıldı ve 52 Amerikalı rehin alındı.

İran hükümeti ABD'den Şah'ın kaçırdığı servetinden 36 milyar Dolar'ın İran'a iadesini istedi ancak ABD kabul etmedi.

Şah'ın ve ailesinin İran dışına ne kadar para kaçırdığı bilinmiyor.

Zira farklı ve gizli, sahte isimlerle pek çok ülke ile vergi cenneti olarak adlandırılan bazı adalarda açılan binlerce hesap vardı.

***************

Büyük diktatör Rıza Şah Pehlevi 59 yaşında öldü.

Mahsun prenses Süreyya tek başına yaşadı, 2001'de Paris'teki evinde yaşama veda etti.

Süreyya'nın yasal mirasçısı olmadığı için 50 milyon Dolar'lık nakit varlığı, mücevherleri, şirket hisseleri ile gayrimenkulleri vatandaşı olduğu Almanya devletine kaldı.

Alman hükümeti de bu serveti gönüllü çöp toplama ve çevre düzenleme kurumuna devretti.

Son eş Farah Diba 1980 yılında dul olarak üzgün şekilde Kahire'den ayrıldı, Paris'e yerleşti.

Çocuklardan Leyla 31 yaşında kokain ve ilaç komasına girerek öldü.

Ali Rıza Pehlevi 45 yaşında başına kurşun sıkarak yaşama veda etti.

Pek çok ülkede yüzlerce bankaya transfer edilen paralar devletlerin hazine hesaplarına geçti ve bir dönemin masalı noktalandı.

Savak yöneticilerinden eski bir polis şefi olan Pervez Sadeghi "Humeyni rejiminin başarısı kendisinden değil, Pehlevi dönemindeki soygunlar, yolsuzluklar, hukuksuzluklar ve haksızlıklardan kaynaklanıyor.." diyerek aslında geniş fotoğrafa malum dip notu koyuyordu.

Paranın gücüne inanarak kendisini ilah gibi gören kibirli insanlara Şah Rıza Pehlevi rol model olmalı ve ciddi bir hayat dersi çıkarılmalıdır.

Tek devlet, tek millet, tek adam, tek hesap diye tutturanların aslında kaçınılmaz tek sonucudur bu yaşananlar.

Kaderin değişmez yazgısıdır.

Gerçi bu devirde kimse şah değil, padişah değil ama belki bu duruma öykünenler çıkabilir.

Naçizane hatırlatmadır..