Konfor Alanında Kaybolmak: Cesaret beklemekle gelmez, hareketle başlar.

ZEYNEP ŞİMŞEK
Konfor Alanında Kaybolmak:
Cesaret beklemekle gelmez, hareketle başlar.
Bir şekilde artık harekete geçmem gerektiğini biliyordum, ancak içten içe bir şey beni durduruyordu. Nedir ki bu engel olan güdü, bilmiyordum. Belki bir iç ses, bir yabancılık veya korku hissi… Nereden var olmuştu bu içimde, ne zamandır benimle beraberdi? Neden hep cesaret göstermem gereken yerlerde beni durdurur gibi oluyordu, diye düşünürken aslında bunun bir tembellik, korkaklık veya utangaçlık olmadığını; aksine, kendim için yaratmış olduğum 'konfor alanı'nın beni adeta bir kara delik gibi içinde tuttuğunu ve santimetre oynamama izin vermediğini fark ettim. Henüz bilmiyordum, kendisine dair bir bilince dahi sahip değilken, kolay olanı yaparak kendimi çoktan "tembelsin, çekiniyorsun" diye kodlamıştım oysa…
İnsanın, kendisinde büyük bir potansiyelin var olduğunu bilip de bununla bir şeyler denemeye korkması veya bulunduğu yerden çok ilerisine dair hayalleri bile varken, tek bir adım atmanın zorluğu altında öylece sıkışıp kalması… İçten içe çürümek için bazen çok hasta olmaya, sigara veya alkol tüketmeye gerek yok çünkü insanın kendine koyduğu sınırlar içinde kendine verdiği zarar, somut bir kötü alışkanlıktan daha beter olabiliyor. Her şeyin sonucu psikolojiye çıkıyordu.
Daha çok atılabilecek adımlar, hayatı değiştirebilecek sözler, ileriye taşınılabilecek bir benlik ve gerçekleştirilebilecek lebiderya hedefler var iken bu genç yaşta öylece durup izlemek… Daha fazla elimden kayıp gidebilecek her şans için bu psikolojiyi reddederek anladım ki, soğuk su ben atlamak için beklerken ısınmayacaktı… İhtiyacımız olan o "pazartesiler, bir günler, ay başılar" asla gelmeyecekti; kimse bizi, içerisinde korunduğumuzu düşündüğümüz ama aslında her gün bir parça bizi eksilten o konfor alanından çekip çıkarmayacak, asıl ihtiyacımız olan kendimiziz.
Bu bir ilişki, iş, arkadaşlık ve hatta sadece bir kıyafet için bile geçerli olabilir. İçinde durmaya devam ettikçe anladım ki bana çok şey katabilecek insanlar, okudukça ufkumu açabilecek dizeler, keşfettikçe daha cesur hissedebileceğim ülkeler ve şehirler, ruhumun hiç bilmediğim bir tarafını görmemi sağlayacak şarkılar belki de öylece geçip gitmişti yanımdan. Küçücük bir farkındalık kıvılcımı bile insanı o girdaptan çekip almasına yetiyor ki insan, konfor alanında olduğunu oradan çıkmadan fark edemiyor; ki bu her insanın muhakkak yaşadığı bir süreç.
Ancak ne yazıktır ki, hâlâ içinde hiçbir bilince sahip olmadan, risk almanın aslında sınırları zorlamanın verdiği ve karşılığı olmayan kıymetli bir tecrübe olduğunu bilmeden; belki de kursağında çok şey biriktirmiş ancak hiçbir zaman kendisinde atılım sağlayamamış çokça insan var.
Bir insan, o kadar fazla söylenmemiş ve belki hiçbir zaman söyleyemeyeceği cümleleri, duyguları ve düşünceleri ile nasıl başa çıkabilir?
Boşuna söylenmemiş:
“Bir düşünsene, ölüp gidiyorsun ve Tanrı sana diyor ki: Ben seni muhteşem bir keman virtüözü olarak yaratmıştım ama sen bir kere bile keman çalmayı denemedin.”
Ve evet, ben söylenememiş duyguların, edinilememiş mesleklerin, kurulamamış arkadaşlıkların ve itiraf edilememiş o aşkların bir adım cesaretiyle yapılması gerektiğini savunuyorum.
İlk Yorum yapan siz olun!