“Kurultaydan Mahkeme Salonuna: CHP’de İptal Davasının Hukuki Temelleri”

“Kurultaydan Mahkeme Salonuna: CHP’de İptal Davasının Hukuki Temelleri”

Doç.Dr.Kemal ÇİFTÇİ

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)’nin 4-5 Kasım 2023 tarihinde gerçekleştirilen ve Özgür Özel’in CHP Genel Başkanı seçildiği 38.Olağan Kurultayı’nın “iptali” için CHP delegeleri tarafından açılan “iptal” davaları, Ankara 42.Asliye Hukuk Mahkemesi’nde birleştirilmiştir.

Mahkeme’nin 17 Nisan, 26 Mayıs duruşmalarından sonra 30 Haziran’da 3. duruşması, özellikle CHP içerisinde mevcut yönetim ile 38. Olağan Kurultay’ın iptalini isteyen çevreleri karşı karşıya getirmiştir; Mahkeme’nin olası “iptal” kararı ve böyle bir kararın, Türkiye’nin siyasetine etkisi ile hukuki bağlamı tartışılmaya başlanılmıştır.

Sosyal medya üzerinde, özellikle hukukçu kimlikleriyle bilinen bazı isimlerin paylaşımları dikkatimi çekmiştir. Söz konusu paylaşımlardan ve medyadaki konuşmalardan esasında genel olarak bilgi sahibi olunmadan düşünce sahibi olunduğu kanaatine ulaşılmıştır. İki konu, birincisi hukuki durum ve ikincisi siyasal durum paylaşımların odağını oluşturmaktadır. Elbetteki olası bir “iptal” kararının Türk siyasetinde ve CHP özelinde esaslı bir etkisinin olması muhtemeldir. Ancak; bir Mahkeme kararının siyasal etki oluşturması ayrı bir konudur; o Mahkeme kararının siyasal iradenin etkisiyle ve hukuka aykırı olarak siyasal iradenin talebiyle alınmış olacağının ileri sürülmesi bambaşka bir konudur. Tartışmasız, tüm yargı erki işlemlerinin ve kararlarının Anayasa, kanun ve hukuka uygun olarak verilmesi tüm yurttaşların vazgeçilmez arzusu olmalıdır. Bu iddiayı dile getirenler, esasında yargı erki mensuplarının suç işlediklerini, görevlerini kötüye kullandıklarını iddia etmiş olmaktadırlar ve bu iddialarını, kesin ve açık hukuka aykırılıkları, siyasal bağlantıları vs. somutlaştırmaları gerekmekte; ayrıca, her şeyden önce şikâyet mercilerine müracaat etmeleri gerekmektedir. Aksi takdirde, aleni bir şekilde iftira atmış olurlar ve bu iddiaları dile getirenler hakkında da soruşturma işlemlerine başlanılması icap eder.

Yaygara halinde, özellikle siyasal iktidarın maksadına matuf olarak hukuk kılıfında bir “mutlak butlan” sebebiyle “iptal kararı” verileceği dile getirilmektedir. Çünkü; “CHP’nin 38. Kurultay’ında seçilen Özgür Özel ve yönetiminin 31 Mart seçimlerinden başarıyla, hatta birinci parti olarak çıktığı, iktidarı seçimlere zorladığı, ilk seçimlerde genel/merkezi iktidara geleceğinin görüldüğü ve bu sebeple “13 seçim kaybetmiş” olduğu sürekli tekrarlanan CHP’nin 7. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun tekrar CHP’nin başına getirilmesi için yargının araçsallaştırıldığı, iktidarın Kemal Kılıçdaroğlu’nu CHP’nin başında görmek istediği ileri sürülmektedir.

Oysaki; Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin 3 Kasım 2002 genel seçimleri sonrasındaki siyasal tarihine bakıldığında, Türk muhalefetinde CHP’nin dağılmasını önlemiş, medyayı kontrolü altına alan, iş dünyası ve devlet organları üzerinde nüfuz kuran bir iktidar karşısında hem CHP’yi diri tutabilmiş hem de muhalefete şemsiye olmayı başarmıştır. Bir düşünmek gerekir ki Mehmet Ağar, Erkan Mumcu, Süleyman Soylu, Numan Kurtulmuş, Tuğrul Türkeş, Sinan Oğan, Devlet Bahçeli, Meral Akşener gibi isimler siyasetten silinirken, Kemal Kılıçdaroğlu nasıl var olmayı başarabilmiştir.

Bahsedilen isimler, AKP’de etkili pozisyonlara gelirken veya destek kuvvetine dönüşürken, muhalefeti iktidar alternatifi haline getirebilmiş; yerel seçimlerde büyükşehirler dahil birçok şehri iktidardan alabilmiş ve 14/28 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, 1946’dan bu tarafa bir CHP genel başkanının aldığı en yüksek oy yüzdesi olan %48,59 düzeyine ulaşabilmiştir. İktidarla erken seçim istememeyle başlayan normalleşme, yumuşama, görüşmeler yapma, yeni-Anayasa’ya destek, Meclis’te ayakta karşılama vb. söylem ve davranışlarıyla iktidara psikolojik üstünlüğü verenin Özgür Özel olduğu unutulmuş gibi yapılmaktadır. Kemal Kılıçdaroğlu’nun güçlü tarafı en ufak bir açığının olmamasıydı; ancak, şaibeli işlere bulaşanların, gerçeğe aykırı beyanda bulunmak suretiyle yatay geçiş yaparak diploma elde edenlerin, akçeli işlere karışanların, FETÖ ve dönüşenleriyle yolu kesişmiş olanların iktidara meydan okumaları, iktidar alternatifi olabilmeleri mümkün değildir. Yaygarasını yaptıklarının tam aksine, iktidar, CHP’de pinpon topu gibi sarsabileceği, yargı erkinin elinde oyuncağa döndürülmüş “şaibeli” isimlerin bulunmasını arzu ediyor olsa gerektir. Ancak; Mustafa Kemal Atatürk’ün kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kökleri derindir ve kurumsal mekanizmaları var olmaya devam etmektedir. Siyasal iktidarın yargı erki üzerinde bazı soruşturmalarda ve davalarda etkisi olduğuna dair şüpheler olduğu malumdur; ancak, bu yazıya konu olan “iptal” davasına ilişkin hukuki duruma ve somutlaştırılmış vaziyete bakıldığı zaman, bir siyasal etkiden, ancak, “iptal” edilmeme kararı verilmesi halinde kuşkulanmak mantıklı olanıdır.    

Öncelikle hukuki durumun bilgiye dayalı olarak yerli yerine oturtulması lüzumu vardır.

 Anayasa’nın 2. maddesinde ifade edildiği üzere Türkiye Cumhuriyeti…demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir. 68. maddeye göre ise siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır ve 69. maddede de siyasi partilerin faaliyetlerinin, parti içi düzenlemelerinin ve çalışmalarının demokrasi ilkelerine uygun olacağı ifade edilmektedir.

2820 sayılı Siyasal Partiler Kanunu’nun 3. maddesinde siyasi partilerin, Anayasa ve kanunlara uygun olarak milli iradenin oluşmasını sağlayarak demokratik bir Devlet ve toplum düzeni içinde ülkenin çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması amacını güden ve ülke çapında faaliyet göstermek üzere teşkilatlanan tüzel kişiliğe sahip kuruluşlar olduğu belirtilmektedir. 4. maddede siyasi partilerin organlarının seçimi, işleyişi, faaliyetleri ve kararlarının Anayasada nitelikleri belirtilen demokrasi esaslarına aykırı olamayacağı, 93. maddede parti organları için yapılacak seçimlerin parti üyeleri arasındaki eşitlik ilkesine ve demokrasi esaslarına aykırı olamayacağı vurgulanmaktadır.

“Oylamaya hile karıştırılması:” başlığı altında yer alan 112.maddesinde; Önseçimler ile siyasi parti kongrelerinin seçimleri ve kararları için yapılan oylamalarla, her kademedeki her çeşit parti görevlileri ve yedeklerinin seçimi için yapılan oylamalara ve bu oylamaların sayım ve dökümüne hile karıştıranlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar.” denilmektedir.

Yine; 21.maddede; kongrelerde yapılacak seçimlerin ilgili seçim kurulunun gözetimi ve denetiminde yapılacağı; seçim kurulu başkanının, bir başkan ile iki üyeden oluşan yeteri kadar seçim sandık kurulu oluşturacağı; sandık kurulu başkanı ile bir üyesinin memurlar, diğer üyesinin de aday olmayan parti üyeleri arasından seçileceği yer almaktadır.

Seçim sandık kurulunun, kanunun ve parti tüzüğünün öngördüğü esaslara göre seçimlerin yürütülmesi, yönetimi ve oyların tasnifi ile görevli olduğu, bu görevlerinin seçim ve tasnif işleri bitinceye kadar aralıksız olarak devam edeceği, ifade edilmektedir. Seçimin devamı sırasında yapılan işlemler ile tutanakların düzenlenmesinden itibaren iki gün içinde seçim sonuçlarına yapılacak itirazlar hâkim tarafından aynı gün incelenir ve kesin olarak karara bağlanır, hükmü mevcuttur. Bu incelemede, Hâkim, seçim sonuçlarını etkileyecek ölçüde bir usulsüzlük veya kanuna aykırı uygulama nedeniyle seçimlerin iptaline karar verebilmektedir.

Kritik soru şudur: Parti Kongresi’nde yapılan seçimlerde seçim sonuçlarını etkileyecek ölçüde bir usulsüzlük veya kanuna aykırı uygulama, 2 günlük itiraz süresi geçtikten sonra öğrenilirse ve somut delillerle tespit edilirse, hukuki bağlamda ne yapılacaktır?

Parti Kongresi’nde yapılan seçimlerde seçim sonuçlarını etkileyecek ölçüde usulsüzlük yaparak parti genel başkanlığı ile yönetim organlarına seçilmiş olanlar için artık itiraz süresi geçmiştir, denilerek soğuk su içilmesi ve bu şekilde elde edilen seçim sonuçları kabul mü edilecektir, yoksa demokratik bir hukuk devletinin gereği olarak başvurulabilecek hukuk yolları mevcut mudur?

2820 sayılı Siyasal Partiler Kanunu’nun 29. maddesine göre; 22 Kasım 1972 tarihli ve 1630 sayılı Dernekler Kanununun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri, siyasi partilerin her kademedeki kongreleri için de uygulanır.” hükmü bu konuda yol göstericidir.

Yine; “Genel ceza hükümleri:” başlığı altında yer alan 118. maddede; Bu Kanunla, 22 Kasım 1972 tarihli ve 1630 sayılı Dernekler Kanununa yapılan atıflar hakkında, söz konusu Kanunda yer alan ve bu Kanun hükümlerine aykırı bulunmayan ceza müeyyideleri, siyasi partiler ve sorumluları hakkında da uygulanır.” denilmektedir.

Atıf yapılan 1630 sayılı Dernekler Kanunu’nun “Ceza hükümleri” başlığı altında yer alan 32. maddesinin (b) fıkrası; “………….Mahkemece, kanun ve tüzük hükümlerine aykırı olarak yapılan genel kurul toplantılarının iptaline de karar verilebilir.”  (e) fıkrası; “Genel kurul ve diğer dernek organlarında yapılan seçimler ve oylamalar ile oyların sayım ve dökümüne hile karıştıranlar ve defter veya kayıtları tahrif veya yok edenler veya gizleyenler, fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde altı aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.” şeklindedir.

1630 sayılı Dernekler Kanunu’nun “Cemiyetler ve Dernekler kanunlarına yapılan atıflar” konulu 34. maddesi “……Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde aynı konuları düzenleyen 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ilgili hükümlerine atıf yapılmış sayılır.” denilmektedir.

4721 saylı Türk Medeni Kanunu’nun “DERNEKLER” ana başlığı altında yer alan 83. maddesi

 Toplantıda hazır bulunan ve kanuna veya tüzüğe aykırı olarak alınan genel kurul kararlarına katılmayan her üye, karar tarihinden başlayarak bir ay içinde; toplantıda hazır bulunmayan her üye kararı öğrenmesinden başlayarak bir ay içinde ve her hâlde karar tarihinden başlayarak üç ay içinde mahkemeye başvurmak suretiyle kararın iptalini isteyebilir.

Diğer organların kararlarına karşı, dernek içi denetim yolları tüketilmedikçe iptal davası açılamaz.

Genel kurul kararlarının yok veya mutlak butlanla hükümsüz sayıldığı durumlar saklıdır.”

Şeklindedir.

Bu durumda; Parti Kurultayı’nda Parti kurultay kararlarının yok veya mutlak butlanla hükümsüz sayıldığı durumlar varsa eğer, süre sınırlaması olmaksızın “iptal” davası açılması ve Hâkim tarafından, seçim sonuçlarını etkileyecek ölçüde bir usulsüzlük veya kanuna aykırı uygulama nedeniyle seçimlerin iptaline karar verilmesi imkân dahiline girmektedir.

Eğer seçim, Anayasa’ya açıkça aykırı şekilde yapılmışsa, Parti tüzüğü ve kanuna bariz şekilde aykırılık varsa, oylamaya hile karıştırılmışsa (Siyasal Partiler Kanunu Md. 112), sandık kurulu usulüne aykırı şekilde oluşturulmuşsa, sonuçları ciddi biçimde etkileyecek usulsüzlük varsa, bu durumda “yok hükmünde” veya “mutlak butlan” niteliğinde sayılabilir.

Anlaşılacağı üzere; hukuki işlem kurucu unsurlarından yoksunsa, yok hükmündedir. Ahlaka, kamu düzenine, emredici hukuk kurallarına açık aykırılıklar da mutlak butlan sebebidir. Sandık kurullarının usulsüz teşkili, hileli oy kullanımı, rüşvet veya menfaat teminiyle iradenin yönlendirilmesi de, bu kapsamdadır. Bu durumlar hem ceza hukuku hem de medeni hukuk bakımından yokluk veya mutlak butlanla hükümsüzlük doğurur.

Bu hallerde, demokratik hukuk devleti gereğince, itiraz süresi geçmiş olsa dahi doğrudan asliye hukuk mahkemesinde,  Siyasal Partiler Kanunu, Dernekler Kanunu ve Türk Medeni Kanunu’na dayanılarak seçimlerin iptali ve kongre kararlarının hükümsüzlüğü istenebilir. Ayrıca; Siyasal Partiler Kanunu Md. 112 ve Dernekler Kanunu Md. 32 (e) uyarınca, hile yapanlar hakkında ceza davası açılması da mümkündür.

CHP’nin 38. Olağan Kurultayı’nda, seçim sonucunu etkileyecek sayıda oy kullanmış delegenin, para ve/veya sair maddi menfaat temin edilmek; yani, delegelerin iradesinin menfaat karşılığı yönlendirilmesi suretiyle, iradelerinin etkilendiği/sakatlandığının ispatlanması, parti üyeleri arasındaki eşitlik ilkesine ve demokrasi esaslarına aykırı olarak Kurultay iradesinin de sakatlanmış olduğu anlamına gelecektir.

Bu durumda Parti organlarına normal şartlar altında seçilemeyecek olanların, usulsüzlük veya kanuna aykırı uygulama ile seçilmiş olmaları gibi bir vaziyet çıkacaktır. Kanun koyucu, hukuka aykırılıkla elde edilen sonucu meşrulaştırmaz. Demokratik hukuk devleti ilkesi gereğince, kanunsuzlukla kazanılan hak, müktesep bir hak haline gelemez.

Bu durumda; Parti’nin, seçim sonuçlarını etkileyecek ölçüde bir usulsüzlük veya kanuna aykırı uygulama nedeniyle seçimlerin iptaline karar verilmesi demokratik hukuk devletinin bir gereği haline gelmektedir.

Bilindiği üzere; Ankara 42.Asliye Hukuk Mahkemesi’nde devam etmekte olan “iptal” davasının yanı sıra, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kamuoyunda “şaibeli kurultay” soruşturması olarak bilinen 2024/5366 soruşturma sayılı dosyasında öncelikle ayırma kararları verilmiştir. Soruşturmada haklarında iddialar bulunan, aralarında CHP Genel Başkanı Özgür Özel’inde yer aldığı 9 milletvekili hakkında 12.05.2025 tarihinde tefrik kararı verilerek 2025/113602 soruşturma sayılı dosya açılmıştır. Milletvekilleri ile ilgili olarak Parlamenter Suçları Soruşturma Bürosu’nun haklarında fezleke düzenleyerek soruşturma izni için TBMM’ye göndermesi gerekmektedir. Haklarında yine muhtelif suçlardan dolayı iddialar bulunduğu anlaşılan takriben 90 civarındaki şüpheli yönünden ise yine13.05.2025 tarihinde Tefrik Kararı verilerek 2025/114199 soruşturma sayılı dosya açılmıştır ve soruşturması devam etmektedir.

Bunun yanı sıra; “şaibeli kurultay” soruşturması 30.05.2025 tarihinde “İddianame” ye dönüştürülmüş ve Ankara 26.Asliye Ceza Mahkemesi’nde ceza davası açılmıştır.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın “İddianamesinden müşteki Hatay önceki dönem Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş’ın şikayeti, tanık anlatımları, ihbarlar, Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) Raporu, Sosyal Güvenlik Kurumu , Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Yüksek Seçim Kurulu, Çankaya 4. İlçe Seçim Kurulu, İstanbul Ticaret Odası ve diğer kurum yazışmaları, CD/DVD inceleme tutanakları, Ankara İl Emniyet Müdürlüğü Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü Fezlekesi ile tüm dosya kapsamına göre ;

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan ve Cumhuriyet Halk Partisi 38. Olağan Kurultayı Divan Başkanı olarak görev yapan şüpheli Ekrem İmamoğlu'nun organizesinde iddianamede isimleri yazılı diğer şüphelilerin iştirak halinde hareket ederek, 04-05.11.2023 tarihinde Ankara Spor Salonunda yapılan Cumhuriyet Halk Partisi 38. Olağan Kurultayında oy kullanan bir kısım kurultay delegelerine genel başkan adayı Özgür ÖZEL lehine oy kullanmaları için;


a- Soruşturma dosyasına yansıyan iddialara göre bir kısım delegeye para verdikleri, bir kısmına değişik il ve ilçelerde belediye başkanlığı ve belediye meclis üyeliği adaylığı teklif ve taahhüt ettikleri, bir kısım delege ve yakınlarını CHP'li belediyeler ile bu belediyelere bağlı şirket ve iştiraklerinde işe yerleştirdikleri, bir kısım delege ve yakınlarına çok sayıda market alışveriş kartları dağıttıkları,


b- İddianamede yer alan beyanlara göre Kurultayda oy kullanan bu delegelerden kullandıkları oyların fotoğrafını cep telefonları ile çekerek kendilerine göndermelerini istedikleri,

c- Soruşturma kapsamında Kurultay salonunda birinci tur oylama sonucunda ikinci tur oylamaya geçilmesini geciktirerek Kemal KILIÇDAROĞLU'nun adaylıktan çekildiğine yönelik gerçeğe aykırı açıklamalarda bulundukları,


ç- Yargılama konusu iddialarda, bu eylemlerin kurultay delegelerinin iradelerini fesada uğratarak, Genel Başkan Adayı Özgür ÖZEL'in genel başkanlık seçimini kazanmasına yönelik faaliyet yaptıkları, ileri sürülmektedir.

 

Bu haliyle şüphelilerin birlikte hareket ederek müspet suçu iştirak halinde işledikleri kanaatiyle ceza davasının açıldığı anlaşılmaktadır.

 

Ankara 26.Asliye Ceza Mahkemesi, “İddianame”yi kabul etmiş; bununla birlikte, bazı delegelere menfaat sağlanması iddialarının “Rüşvet” suçu oluşturup oluşturmadığını tartışmaya açmıştır. Suçlamaların sanıklar hakkında sadece Siyasi Partiler Kanunu’na muhalefet değil, ayrıca TCK 252. maddeye göre rüşvet suçu yönünden de değerlendirme yapılması gerektiğini ifade ederek dosyaya Ağır Ceza Mahkemesi’nde bakılması gerektiği sonucuna ulaşmıştır. Hangi mahkemede bakılacağına dair husus, iş bu çalışmanın yazım tarihi itibariyle neticelenmemiştir.

 

Ankara 42.Asliye Hukuk Mahkemesi, 26 Mayıs’taki duruşmasında 4-5 Kasım 2023 tarihinde geçerli olan CHP Parti Tüzüğü ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın “şaibeli kurultay” soruşturma dosyasının son durumunu sormuş ve son halinin gönderilmesini istemiştir. Mahkeme’ye istediği bilgi ve belgelerin tamamının ulaşmış olduğu medyaya yansımıştır.

Bu durumda Ankara 42.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin tahkikatı tamamlayarak sözlü yargılamaya geçmesi ve dosya içeriğini hukuki durumla karşılaştırarak bir karar vermesi; bu kararın da, CHP’nin 38.Olağan Kurultayı’nda, seçim sonuçlarını etkileyecek ölçüde bir usulsüzlük veya kanuna aykırı uygulama olup olmadığının tesbitine göre verilmesi gerekmektedir. Kararın hukuki bağlamda öngörülebilmesi için müneccim olmaya ihtiyaç yoktur.








Dipnot

 

 Bu yazı, Türk Anayasası’nın 26. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi çerçevesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü hakkı kapsamında, kamuoyunu bilgilendirme ve hukuki-siyasi değerlendirme amacıyla kaleme alınmıştır. Yazıda yer alan değerlendirmeler, mevcut yargı süreçlerine ve kamuya açık kaynaklara dayanan yorumlardan ibarettir; herhangi bir kişi veya kurumu peşinen suçlu ilan etmek veya hedef göstermek amacı taşımamaktadır.

Yazıdaki iddialar, resmî soruşturma ve yargı belgelerine dayandırılan yorumlar olup, yargı mercilerinin kesin kararları dışında hiçbir ifade, bağlayıcı veya kesinlik arz etmemektedir. Yazar, bu yazı aracılığıyla yalnızca demokratik bir hukuk devletinde kamuoyunun bilgi alma hakkına katkı sunmayı amaçlamaktadır. İfade edilen görüşler; yazarın bireysel düşüncelerini, akademik yorumlarını ve siyasal analizlerini yansıtmaktadır. Herhangi bir kişi, kurum ya da devlete yönelik hakaret, kin veya düşmanlık amacı taşımamaktadır.