Kalabalıklar Arasında Yalnızlık: Sessiz Bir Salgın

ZEYNEP ŞİMŞEK
Günümüzün en büyük çelişkilerinden biri şu: İnsanlık tarihinde hiç bu kadar “bağlantıda” olmamıştık ama aynı zamanda hiç bu kadar yalnız da hissetmemiştik. Kalabalık sokaklar, dolup taşan kafeler, sosyal medya üzerinden yürüyen hayatlar… Her şey çok hareketli, herkes çok meşgul. Ama tam da bu yoğunlukta derin bir sessizlik dolaşıyor içimizde: anlaşılamamanın, görülmemenin sessizliği.
Eskiden yalnızlık bir odaya kapanmakla tanımlanırdı. Şimdi ise kalabalıklar içinde hissediliyor. En çok da gençlerde. Üniversite kampüslerinde, toplu taşımada, sosyal etkinliklerde… İnsanlar bir arada ama zihinler uzak, kalpler oldukça sessiz. Herkesin “iyiymiş gibi” yaptığı ama kimsenin gerçekten iyi olmadığı bir çağdayız.
Bu durum tesadüf değil. Modern çağın bireysellik anlayışı, insanı “kendine yeten” bir varlık gibi kurguluyor. Yardım istemek zayıflık; duygularını göstermek kırılganlık. Hepimiz birer “kişisel marka” olmak zorundaymışız gibi bir algı ve baskı var. Bu da bizi sürekli güçlü, neşeli, üretken göstermeye itiyor; modern yaşamın üzücü bir gerçeği artık. Oysa insan kırılır, yorulur, susar… Ve en çok da bu bastırılmış duygular büyüyor içimizde, kimselere bir şey diyemeden, kimselerden bir şey isteyemeden öylece büyüyor. Depresyon artık bir bireysel sorun değil; toplumsal bir sonuç.
Yalnızlık üzerine yapılan birçok araştırma, bunun artık bir halk sağlığı problemi haline geldiğini söylüyor. İngiltere, yalnızlıktan sorumlu bir bakanlık kurdu bile. Japonya’da “kodokushi” (yalnızlıktan ölüm) denen bir olgu, giderek yaygınlaşıyor. Türkiye'de ise bu konu hâlâ fısıltı düzeyinde konuşuluyor, çünkü ''zayıflık’’ olarak algılanıyor veya herkes ''mükemmeliyetçi’’. Oysa kalabalık bir sınıfta kendini görünmez hisseden bir genç, sabah otobüsünde kimseyle göz göze gelemeyen bir çalışan, telefonundaki yüzlerce kişiye rağmen tek bir mesaj bile almayan bir yaşlı… Bu sessiz çığlıklar her yerde.
Peki çözüm ne?
Çözüm; teknolojiye düşman olmakta değil, teması yeniden hatırlamakta. Gerçek temasın, göz göze gelmenin, bir “nasılsın?” sorusunun samimiyetinde gizli olduğunu kabul etmekte. Belki de bu yazının en büyük amacı da bu: Birlikte yalnız olduğumuzu fark ettirmek.
Çünkü yalnızlık, paylaşıldığında azalır. Ve bazen tek bir cümle yeter: “Ben de seni hissediyorum.”
Sevgiyle kalın.
İlk Yorum yapan siz olun!