HA YAKUB’UN YUSUF’U HA MİLLETİN YUSUF’U

HA YAKUB’UN YUSUF’U HA MİLLETİN YUSUF’U

DİNÇAY DOĞAR

HA YAKUB’UN YUSUF’U HA MİLLETİN YUSUF’U

Kuran’-ı  Kerim’de ki Yusuf suresinin özündeki anlatıma göre Yakup Peygamber en çok küçük oğlu Yusuf’u seviyormuş.  Kıskanç kardeşleri (11 tane) bu sevgiyi kıskanmış ve O’nu alıp nasıl öldüğünü kimse görmesin diye kör bir kuyuya atmışlar.

Oysa bilmiyorlar ki fıkralardaki 1 kabağın da, kuyunun da, Yusuf’un da her şeyin de sahibi Allah-ü Teala… Siz günümüze uyarlayacağımız bu suredeki/dini öyküdeki Yusuf’u Köfteci Yusuf, kardeşleri sureti haktan gözüken eşkIyalar, kuyu da kırılgan hassas vicdani şartları olarak düşünün…

Güven yitmiş, dip yapmış

Önce kendimize sonra çevremize bakalım; milletin sosyal medyada çeşitli konulara yazdığı samimi yorumlarda belirttiği gibi yaşadıklarımız,  gördüklerimiz bizi güvensiz bir toplum yaptı. Bir türkümüzdeki mısra gibi dini saiklerle güvendiğimiz Aliler Osman, milli saiklerlerle güvendiğimiz Alpaslanlar Diyojen çıkıyor.

Bu güvensizlik bizi öyle bir hale getirdi ki medyadaki haberlere ve sosyal medyadaki habere yapılan yorumlara göre “Vatandaş mezardakinin Cem Garipoğlu olmadığına,  Yusuf'un köftesinde domuz eti olmadığına (veya sabotajla katıldığına),  Bahçeli'nin uzattığı elin samimi olmadığına, Sinan Ateş Mahkemesinin özünün adalete ve milli ahlaka, vicdani adalete uygun olmadığına inanıyor

Kısacası devlet adamlarına ve devlet kurumlarına güven dip yapmış.

Kitlesel dinamik mesaj

Yazımızın giriş bölümündeki sureden/dini öyküden günümüze kıssa-i hisse çıkartacak olursak:

Yaklaşık yerli ve milli 1 milyon vatandaş 280 şubesi bulunan Köfteci Yusuf’un  iki şubesinden alınan numunelerde İslam dinince yenmesi haram kılınan hayvanın etinin çıkmasına (veya çıkartılmasına, çünkü vatandaş böyle inanıyor) vicdani itirazla Köfteci Yusuf’un mağazalarına, lokantalarına giderek minimum  iki gündür kişi başı en az 500 liralık mal ve hizmet satın aldı.

Köfteci Yusuf’u kendinden kabul eden kahir ekseriyet/ortadirek vatandaş sevdiğine operasyon olarak kabul ettiği Tarım ve Orman Bakanlığı ifşasını mantığına, gördüğüne, bildiğine,  vicdanına müdahale olarak kabul ederek hissi olarak  (çökücü, sözde dindar, gözükmeyen bir güç tarafından korunan vbg eşkiyalara) birine, birilerine 'kitlesel', 'birden fazla' , ‘pasif eylemli dinamik mesaj’ vermek istedi...

Demek ki millet, vicdan gözüyle baktığında kendini görünmez zanneden gerçek eşkıyanın kim olduğunu net biliyor (veya öyle zannediyor) ve o eşkıyayı "artık " hayatından çıkarmak istiyor.

Eşkıya şu an derin operasyonuna karşı düzenlenen bu karşı kitlesel eylem karşısında şaşkın ve sessiz...

Kıssadan hisse

Kıssadan hisse : Geliyor geliyor…  Vicdan geliyor... Öfke geliyor… Nefret geliyor... Güvensizlik geliyor… Adına ne derseniz deyin güven sözcüğü yaşadıklarımızdan, gördüklerimizden, kanaatlerimizden sonra 25 sene önceki yerini yitirdi… Bu yüzden millet kendini tekrar toparlamak istiyor… Köfteci Yusuf olayına duyulan yerli milli refleks, Narin cinayetinin bir türlü çözülemeyişi (ve siyasetin, siyasetçinin müdahil oluşu), DEM’e yapılan onca sövgüden sonra yapılan el uzatmalar çelişkisi, siyaseten deyip siyasi ahlaka uygun olmayan sözcüklü siyasi konuşmalar, Sinan Ateş cinayetindeki adaletin vicdana ve görünen hakikate uygun olmayışı, derin bir gücün milleti koyun gibi görerek “Ben nereye sürersem oraya gider” hal ve tavırlı siyasi karar ve konuşmalar, personel/kamu görevlisi atamalarında liyakata önem verilmemesi-bal tutanın bal kovanını hepsi benim diye kucaklaması, ben nasıl istersem öyle atama yaparım havalı atamaların milletin gözünde it dirseği haline gelmesi…

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak

Bunlar ve benzeri olaylar milletin vicdanında tercih yanılgısı olarak yerini alıyor. Hatta dün alnı secdeye değiyor diye güven beyan etiklerinin bugün secdeyi de sömürdüğüne inanıyorlar.

Yakup’un Yusuf’undan Milletin Yusuf’una bakarsak, millet duyguları yanıltsa da yüreğine sahip çıkıyor, güvenini yitireni de hem duygularından hem yüreğinden atıyor.

Siyasetimiz, siyasi kişiliklerimiz, iktidarımız, hükümetimiz, muhalefetimiz, devlet kurumlarımız, bürokratlarımız…  Hepsi ağır bir güven sınavından geçiyor.

Ve görünen o ki hiç bir şey ezici bir şekilde eskisi gibi olmayacak.