Farkındalığın insanlık hali

Özel günlere çok inanan bir yapım yoktur. Bir yılın bölümlenmiş her haftalık dilimine ithaf edilen bu özel günlerin sonunda veya ertesi günü hayat kaldığı yerden devam eder ya işte bana anlamsız gelen de budur… Gün olarak zaten pek kıymeti harbiyesi bana göre olmayan ama gerçeğiniz olduğunda tanımsız bir sürece girdiğiniz Lösemi Haftası hakkında bir iki kelam etmek istedim…

Farkındalığın insanlık hali

Bugünlerden geriye gittiğimiz son iki yılda, hepimizin gerçeği, virüsten korunmaktı… Evde kaldık,
hijyene dikkat ettik. Fiziksel mesafeyi koruduk… Maske, eldiven taktık… Birçoğumuzun bağışıklığı
yüksek olduğu halde bu önlemleri aldık, alıyoruz…Bugünlerde varlığını unutsak bile refleks olarak hala
bir korunma çabası içindeyiz…Ne güzel değil mi?
Peki, bu önlemler zinciri ile yıllar boyu hatta ömrünün sonuna kadar yaşamak zorunda olan kanser
hastalarını anlamak dahası empati yapmak için pandemi ve izleyen sürecin önemli bir fırsat olduğunu
düşünüyorum. Kanser ve Çocuk, birbirine ne kadar zıt bir kavramsa, çocukluk çağı kanserleri de bu
zıtlığa inat, çığ gibi büyüyor… Bizim yolumuz da bu istenmeyen durumla 6 yıl önce kesişti.
Lösemili Çocuklar Farkındalık Haftası olarak adlandırılan 2-8 Kasım tarihlerinde ne yapılır, hangi derde
deva olunur bilemem ama 9 Kasımda yine her şeyin eskisi gibi olacağı, aşikâr. Ne mi olacak?
Özverili doktorların çırpınışları ile devlet hastanelerinde şifa arayan çocuklar,
Pahalı diye listeden kaldırılan kemoterapi ilaçları,
Devletin eczanesinde bir kod eksik diye yüz kere gidip gelen hasta yakınları,
Hasta garantili şehir hastanelerine hasta sağlansın diye SGK’ya getirilen özel düzenlemelerin ışığında,
“e bana da zengin gelsin” diyen özel hastanelerin fahiş fiyat çılgınlığına eklenen doktor şımarıklıkları...
Hastanesiyle doktoruyla sistemle hep mücadele vermek zorundasınızdır… Konu evladınızdır. Siz dur
durak bilmeden araştırır, sabahlara kadar yurt dışı ile yazışır, soruşturursunuz. Yeni tedavi metotlarına
bakarsınız… Aslında tek derdiniz başınıza geleni anlamaktır. Bulduğunuz yeni yaklaşımlarıı ve çocuktaki gözlemlerinizi
doktorla paylaşmak istersiniz ama kendilerine ve tedavilerine müdahale sanırlar. Anlatırsınız, uzun
emeklerden sonra ancak anlaşılırsınız…
Süreç içinde yaşadığınız her şey sanki canınızı acıtmaya odaklıdır. “Paranız var mı?” diye soran
doktorlardan, hasta çocuğun yanında “buraya neden geldiniz ki, o hastanenin de bu servisi var
diyecek kadar ileri gideni de görürsünüz. Klasik olan şu söz, şimşek gibi çakar beyninizde; “sana doktor
olamazsın dememişler, ama adam olamazsın demişlerdir” mutlaka… Hak verir, haddini bildirir
çıkarsın. Güler yüzlü bir doktor hele ki hematolog bulduğunuzda, durum ne olursa olsun kendinizi
daha da umutlu hissedersiniz… Ama bulabilirseniz tabii… Biz şanslıydık. Prof. Dr. Gülyüz Öztürk ve
candan ekibinin yanı sıra Prof. Dr. Sirat Ratip gibi harika bir insan ve harika bir doktorla yollarımız kesişti…
Tedavi aldıkları süre boyunca aileleriyle birlikte hayatı, pandemi koşullarında yaşayan çocuklar için
süreç, kanser tedavisi kadar azap vericidir.
Yoğun kemoterapi programları ile düşürülen bağışıklık, her türlü hastalığa açık davetiye gibidir. Aile
bireyleri dışında eve akraba, arkadaş girmemesi gerekirken ev ortamında evcil hayvan, saksı bitkisi de
olmaması gerekir.
Tüm bunlara kulak tıkayan çevre ahalisinden ise anlayış beklemek lüksüne kapılırsanız, sonuç hüsran
olur ve şunları duyarsınız;

“Ama zaten evde kimseyi istemezdi, şimdi bahanesini de buldu.”
“Falancanın çocuğu da oldu ama hiç böyle yapmadı.”
Bütün evi balkonları ve bahçeyi özel çevre dostu üstelik kokusuz solüsyonlarla dezenfekte edersiniz.
Sıcak yaz günlerinde hiç değilse balkona çıkabilsin diye, komşularınızdan duyduğunuz;
“Çok kötü kokuyor.”
“Biz soluyoruz, zararı olur mu?”
Bağışıklık sıfır ve uçuk bile öldürücü olabilir, ama kimse anlamak istemez… Bu defa siz devreye girer,
had bildirmeyi tercih edersiniz, ancak o zaman susarlar… Nezaket dilinin işe yaramadığını görür, bir
kez daha sinir olursunuz…
Kemoterapi seansları arası güç bela doktorlardan aldığınız izinle çocuğu çıkarmak istersiniz, bu defa
etrafın sorgulamayı bırakın yargılayan bakışlarını görmesin diye türlü oyunlar oynar, şakalar
yaparsınız. Bir keresinde biz geldik diye yan masadan kalkanları gördük…
Hayatta ve ayakta kalmak için kıyasıya mücadele verdiğiniz kanser, çocuk ve genç sözkonusu olduğunda bambaşka
şekilde içinizi acıtır. Bitmez tükenmez kemoterapi seanslarını, pazar pikniği haline dönüştürmek için
hastane odasını karnavala çevirirsiniz. Meraklı teyzeler, yeni bebeğiniz mi oldu diye sorarlar. Bin tane
girilmez işareti olan oda kapısını açarak bu soruyu sorarlar, bir kez daha yutkunursunuz… Hâlbuki göz
göze gelsek her şey anlamak mümkün de ille sorup sorgulayacağız…
Kata özel asansörlere doluşup, inin dediğinizde homurdanan kitleyi saymak bile istemiyorum.
Kafanızda türlü sorular, çıkacak tahlil sonuçlarının endişeli bekleyişine rağmen düşünürsün; “Biz ne
ara bu kadar duyarsızlaştık” diye…
Dökülen saçları kapatmanın aslında dökülmemiş gibi göstermenin en eğlenceli yolu ise buff
takmaktır. Buff’ı bile alırken tezgâhtar, ne için nerede takacağınızı merak edip sorar. Hâlbuki o gün siz
bütün olanları unutmak için alışverişe çıkmışsınızdır. Bu soru sizi alaşağı eder… Hakkınız olmadığını
düşünürsünüz, yaşadığınız bu gerçekten uzaklaşmayı… Başta hayat ve herkes size çok görür gibi sıraya dizilmişlerdir, kurtarılmış bir zaman diliminde küçük mutluluk kırıntıları ile avunmayı…
Türkiye’de bu konuda faaliyet gösteren derneklerin de saçsız, maske takan çocuklar üzerinden kanseri
anlatmaya çalışması, yukarıda saydığımız empati yoksunu anlaşılmaz örneklerin çoğalmasında da
katkısı büyüktür. Hâlbuki ailelerin ve bilhassa kanserden kurtulma mücadelesi veren yiğit savaşçıların
ve onların en büyük destekçisi doktorların ihtiyacı olan tek şey önce anlaşılmak ve gerekliliklerin
farkında olunmasını beklemek. Çok şey mi?
Evdeydik… Sayılı gün çabuk bitti… Ama bu özel günlerde, uzun aylar hatta yıllar boyu bu hijyenik
koşullarda evde kalması gerekenleri, sokağa çıksalar bile bu onlar için kurtarılmış zaman dilimleri
olduğunu anlayalım istedim…
Hem hayatta hem de farkında kalalım…