Erdoğan, Arap Kızı Emine’yle mi Evlenmiştir ve “Devlet” Etnik Kimliklerin Devleti midir?

İnsanlar doğdukları andan itibaren
işlenmeye başlarlar. Bir taraftan fiziksel bir varlık olarak büyürlerken diğer
taraftan da kültürel bir varlık haline dönüştürülürler. Aile içinde başlayan bu
dönüştürülme süreci, zamanla genişleyerek toplum içerisinde devam eder. Okullar
ise en önemli dönüştürme araçlarıdır. Okullar, bir çok fonksiyonlarının yanı
sıra içinde yaşanılan devletin var oluş felsefesinin toplumun yeni bireylerine
aktarılması işlevini de yerine getirirler. Gerek toplum içerisindeki etkileşim
ve öğrenme süreci gerekse de okullar yoluyla bireyler verili kimliklerin
taşıyıcısı haline gelirler. Verili kimliklerin en önde gelenleri etnik
kimlikler ve mezhepsel kimliklere varıncaya kadar uzanan dinsel kimliklerdir.
Ama bu kimliklerin üzerine, ulus-devlet yapılarında ulusa aidiyet bağlarını
perçinleyen ulusal kimlikler inşa edilir.
Ulusal-kimlikler, bir etnik grubun
tarihsel olarak başka etnik ve dinsel gruplar üzerinde kendi hegemonyasını kurarak ve bu hegemonyaya
süreklilik kazandırması yoluyla oluşturulabilir. Fransız İhtilali’nden sonra
ulusal kimliklerin en erken geliştiği ülkeler Batı Avrupa ülkeleri olmuşlardır.
Bu ülkelerin iki bariz örneği Fransa ve Almanya’dır. Fransa, Fransız kimliği
altında farklı etnik grupların kültürel birliğini
inşa etmeye çalışarak bir ulusal kimlik oluştururken, Almanya, etnik olarak
Almanların birliği üzerine bir kimlik inşası yolunu tercih etmiş ve etnik
olarak Alman olmayanları dışlama yoluna gitmiştir. Birleşik Krallık’ta ise
İngilizler, Welsh’ler, İskoçlar ve İrlandalılar üzerinde kendi hegemonyalarını
inşa etmişlerdir.
Türkiye’de ise Osmanlı
İmparatorluğu’nun hakim etnik grubu ve mirasçısı olan Türkler, Türk etnik
kimliğini esas alan bir ulus devletin inşasına girişmişlerdir. Yeni devletin
sınırları içerisinde yer alan Müslüman ve Müslüman olmayan tüm etnik grupları
Türk kimliği ekseninde bir ulusun parçası haline dönüştürmek istemişlerdir.
Tarihsel olarak ve kültürel olarak Türk etnik kimliği bu coğrafyanın bir
gerçekliğidir ve siyasal otoriteyi tesis eden kimlik olarak da tıpkı Almanya,
Fransa ve Birleşik Krallıkta olduğu gibi hegemonyasını inşa etmiştir. Farklı
etnik gruplar, yeni devletin kurum ve kuruluşlarıyla, kültürel ve ekonomik
kalkınma politikalarıyla, iletişim ve
ulaşım olanaklarının artmasıyla, okulların yaygınlaştırılmasıyla, askerlik
süreciyle, ticaretin gelişmesi ve bütünleşmesiyle, resmi dil olan Türkçe’nin
ortak dil olarak yaygınlaşması ve yaşam dili olmasıyla, insan hareketliliği ve
büyük kentlere doğru iç göçlerin artmasıyla, ortak dil ve duyuşu paylaşmaya
başlayan farklı etnik gruplara mensup insanlar arasındaki evliliklerle vs. zaman
içerisinde Türk kültürüne yakınlaştırılmıştır. Türk kimliği, içerik
genişlemesine uğrayarak farklı etnik grupların da kimliği anlamını kazanmıştır.
Bu açıklamalardan sonra AKP Genel
Başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin 61. Hükümetinin Başbakanı iken Recep Tayyip
Erdoğan’ın 9 Mart 2013’te Siirt’te yaptığı konuşmada kullandığı “Siirt’ten
bir Arap kızıyla” evlendiği şeklindeki, sözleri ve Cumhurbaşkanı ve AKP
Genel Başkanı olarak 12 Temmuz 2025 tarihinde partisinin 32. İstişare ve
Değerlendirme Toplantısı'nda yaptığı konuşmadaki “…Türk,
Kürt ve Arap birlikteyse beraberse işte o zaman Türk vardır Kürt vardır Arap
vardır.” ifadeleri üzerinde durulması gerektiğini düşünüyorum.
Başbakan Erdoğan, 9 Mart 2013’te, eşi Emine
Erdoğan’ın memleketi Siirt’te inkar ve asimilasyon politikalarını kabul
etmediğini söyleyerek “Bunların hepsi
bizim ayağımızın altında. Arap’ın Acem’e üstünlüğü yok” demiş; o
günlerde yürütülmekte olan “çözüm süreci”ne destek istemiş ve Kürt, Arap ve Türk arasında ayırım yapmadığını, hepsine aynı
mesafede olduğunu; ayırım yapsaydı eğer, Siirt’ten
bir Arap kızıyla evlenmemiş olacağını ifade etmiştir.
Cumhurbaşkanı
ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan, 09 Mart 2013 tarihli konuşmasından takriben
12 yıl sonra, partisinin 32. İstişare ve
Değerlendirme Toplantısı'nda, yine bir “çözüm süreci”nin yürütüldüğü
anlaşılan ve terör örgütü PKK'nın Irak’ın Süleymaniye kentinde sembolik olarak
30 teröristinin sembolik olarak silahının yakılması töreni sonrasına denk gelen
konuşmasında “…Türk, Kürt, Arap, 86
milyon her bir vatandaşımız kazanmıştır" demiş ve ayrıca, her biri
farklı ve dönem dönem karşıt siyasal söylem ve pratikleri temsil eden "AK Parti, MHP ve DEM olarak bu yolda
yürümeye karar verdik." şeklinde konuşmuştur. Konuşmasında bir
tarihsel kurgunun da vurgulanması dikkat çekicidir. Konuşmasında;
“Biz
yani Türkler, Kürtler, Araplar, ittifak yaptığında Çin Denizi'nden Adriyatik'e
atlarımız serin esintiler yaydı…. Türkiye Cumhuriyeti hepimizin ortak
yuvasıdır, çatısıdır…. Bu ülkenin her bir vatandaşı ister Türk olsun, ister
Kürt, ister Arap, ister Sünni, ister Alevi, sağcı, solcu, zengin, fakir her bir
vatandaşı bu ülkenin devlet karşısında birinci sınıf vatandaştır….. Türk, Kürt
ve Arap birlikteyse beraberse işte o zaman Türk vardır Kürt vardır Arap vardır.”
ifadelerini kullanmıştır. Erdoğan’ın,
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını etnik kimlikleri; yani, Arap, Kürt ve Türk
vatandaşlar olarak tanımladığı, birbirleriyle ilişkilerini etnik kimlikler
arası ilişkiler olarak okuduğu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin hepsinin, yani etnik
kimliklerin ortak devleti olduğunu, hepsinin birinci sınıf vatandaş olduğunu
vurguladığı anlaşılmaktadır.
Burada sorulması ve açıklığa
kavuşturulması gereken iki temel soru vardır:
Birincisi; Erdoğan, gerçekten bir Arap
kızıyla mı evlendi yoksa etnik olarak Arap kökenli bir aileden gelen bir Türk'lemi
evlendi veya başka bir açıdan bakarsak Emine Erdoğan, bazı iddialara göre Gürcü
etnisitesine mensup bir aileden gelen bir Türk'lemi evlendi yoksa bir Gürcü’yle
mi evlendi, sorusudur.
İkincisi; Türkiye Cumhuriyeti Devleti,
Anayasası’nın 66. maddesinde ifade edilen “Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” ifadesinde
anlam bulan ve etnik kimlikleri Türk olarak tanımlayan, ulus-devlet mantığına
uyarlı durumla tezat oluşturmaz mı, sorusudur.
Her ne kadar Kürt meselesinin çözümüne
yönelik umut besleyenler, 2013 yılındaki ve şimdilerdeki “çözüm süreci”nde Erdoğan’dan medet umuyorlarsa da veya olasılıkla ne
elde edersek kârdır diye düşünüyorlarsa da, Erdoğan, konuşmalarında “tek
millet (ulus değil)”, “tek bayrak” ve “tek vatan” diyor, Türkçe konuşuyor,
“ileri demokrasi” için uğraş veriyor.
Emine Erdoğan’da yurt içinde ve yurt
dışında zulüm gören insanlara yardım elini uzatıyor ve o da Türkçe konuşuyor.
Erdoğan’ı kafamızda imaj olarak Gürcistan’da yaşayan bir Gürcü, Emine Erdoğan’ı
da bir Suudi Arabistan Arabı olarak düşünebilir miyiz? Bence düşünemeyiz.
Onların her ikisi de bu ülkenin kuruluş felsefesi doğrultusunda Türk
kültürüne yaklaştırılmış olan insanlardır ve çocukları çok daha ileri düzeyde Türk
kültürüyle yoğrulmuşlardır, geçmişleri, bugünleri ve gelecekleri Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’yle özdeşleştirilmiştir.
Bir çoklarımızın ailesinde etnik olarak
Kürt, Laz, Gürcü, Arap vs. kökenli olan akrabalarımız vardır ve hiç birimiz
yakın zamanlara kadar onların farklı bir etnik kimliği olduğunu bile
düşünmemişizdir. Diyarbakırlıdır, Vanlıdır, Mardinlidir, Rizelidir, Artvinlidir
vs. Üstelik değişik etnik kimlikler arasındaki evlilikler, ulus-devlet inşası
sürecinde istisnai durumlar olmaktan çıkmışlar ve yaygınlaşmaya başlamışlardır.
İnsanların kimlik algıları ve kimlik
öncelikleri siyasal gelişmelere göre farklılık gösterebilir. Bunun tipik
örnekleri Yugoslavya ve Sovyetler Birliği’nden verilebilir. Örneğin
Bosna-Hersek'te, Yugoslavya Federasyonu döneminde insanlar kendilerini “sosyalist”
olarak ifade ederlerken, Yugoslavya’nın dağılma döneminde etnik kimlikleri ve
dinsel kimlikleri öncelik kazanmıştır. Sovyetler Birliği’nde de aynı şekilde
sosyalist kimlik öncelikliyken, dağıldıktan sonra etnik kimlikler ve bazı
bölgelerde ise dinsel kimlikler öncelik kazanmıştır.
Türkiye’de de insanların ulusal
kimliklerine yakın zamanlarda etnik ve dinsel kimlikleri rakip olarak
görünmektedir. Bu durumun temel nedeni “Kemalist” devletin iki temel
ötekisi olan Kürt ayrılıkçılığı ve siyasal İslam’ın, daha önce olmadığı kadar
güç ve etkinlik kazanmış olmasıdır. Dinsel kimlik ve etnik kimlikler üzerinden
inşa edilen siyasetlerle “tek ulus”, ”tek bayrak” ve “tek
vatan”ın olabileceğini düşünmek dünyanın tarihsel süreci ve gerçeklikten
kopuk olmak anlamına gelmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatandaşlarının etnik kimlikleri, dinsel ve mezhepsel kimlikleri, ideolojik kimlikleri vs. farklı olabilir; ancak, tamamı Türkiye Cumhuriyeti’ne aidiyet bağları güçlü olan ve ortak gelecek tahayyülleri bulunan, Türkiye için kaygı duyan Türkler haline gelmişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne düşen görev ise tüm vatandaşlarını mutlu vatandaşlar haline getirebilmektir.
Kaynaklar:
1-Bkz.https://www.milliyet.com.tr/siyaset/ayrim-yapmiyorum-arap-kiziyla-evlendim-1678376, Erişim Tarihi: 14.07.2025.
2-Bkz.https://www.trhaber.com/gundem/cumhurbaskani-erdogan-turk-kurt-arap-86-milyon-kazandi-h927483.html, Erişim Tarihi: 14.07.2025.
📌 DİPNOT
Bu yazı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 26. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi kapsamında güvence altına alınmış olan ifade özgürlüğü hakkı çerçevesinde hazırlanmıştır. Yazının amacı, güncel siyasal ve toplumsal tartışmalar ışığında etnik kimlik, ulus-devlet yapısı ve siyasi söylemler üzerine akademik, sosyolojik ve hukuki bir değerlendirme sunmaktır.
Yazıda yer verilen kişi, kurum ve siyasi figürlere ilişkin açıklamalar; kamuya açık resmi kaynaklara, basın beyanatlarına ve tarihsel süreç analizlerine dayanmaktadır. Bu yorumlar, herhangi bir kişi ya da kurumu küçük düşürmek, suçlamak, hedef göstermek ya da itibarsızlaştırmak amacı taşımamaktadır.
Yazıdaki tüm değerlendirmeler yazarın kişisel ve akademik nitelikli yorumlarıdır; yargı organlarının kesinleşmiş kararları dışında hiçbir ifade, mutlak doğruluk ya da bağlayıcılık iddiası taşımaz. Yalnızca demokratik hukuk devletinde fikir üretimi, bilgi edinme ve kamuoyunu bilgilendirme hakkı çerçevesinde kaleme alınmıştır.
Bu çerçevede yazı, hakaret, ayrımcılık, kin veya düşmanlık içermemekte, TCK 216 gibi düzenlemelerle çelişen herhangi bir unsura yer vermemektedir. Tüm bireylerin ve toplumsal grupların haklarına ve saygınlığına saygı gösterilerek hazırlanmıştır.
İlk Yorum yapan siz olun!