Düşler ne satılır, ne vazgeçilir…

Siyasi yaşamına 23 yaşında başlayan Abraham Lincoln, 1860’da ABD Başkanı oluncaya kadar geçen sürede tam 10 kez seçim kaybetti. Yenildi mi? Hayır. Kaybetmenin yenilgi olmadığını kanıtlarcasına Amerika’nın en başarılı Başkanı olarak kabul edilir… Lincoln yenildim diye mücadelesinden vazgeçseydi, kölelik kalkar mıydı? Thomas Edison ampulü bulmak için 2000 başarısız deneye imza attığında usanıp vazgeçseydi, bugün hala mum ışığının gölgesinde bir hayat sürerdik. Gerek siyasette gerekse hayatta verilen tüm mücadeleler her zaman başarı ile taçlanmaz. Ama Lincoln ve Edison gibi tarih yazanların ortak noktası, mücadeleden asla vazgeçmeyecek cesur bir yüreğe sahip olmalarıdır.

Düşler ne satılır, ne vazgeçilir…

Yazdıklarım yalandı!

Seçim sonuçlarını futbol maçına çevirip, “benim takımım kazandı” gibi ahmakça yorumlayanlara elbette bir sözüm olamaz. Onlara acil şifa diliyorum. Mümkünse de beyin nakli…

Rotasından çıkmış ekonominin yükü altında ezilirken, kadın ve çocuk cinayetleri hızla artarken, HÜDAPAR gibi Hizbullahçıları Gazi Meclis çatısına sokanları, mülteci yığınlarına tonla para aktarırken kendi halkını hiçe sayanları görmezden gelenlere da Allahtan zihin açıklığı diliyorum…

Neyi hazmedemiyorum biliyor musunuz? Çıkarları uğruna her şeyi hiçe sayabilen onursuz insanların, rol model ve fikir önderi olarak televizyon ekranlarında yer bulmalarını… Adam TRT Genel Müdürü iken bir kitap yazıyor. Tepki görünce de, “yazdıklarım yalandı” diyor ve hala ekranlarda ahkâm kesip, onurdan bahsediyor. Yazıklar olsun…

Hırsız, rüşvetçi, yalancı bakan oluyor balkonlarda onurlu bir insanmış gibi halka sunuluyor. Yalancı yazarlar, iktidar yalakaları ekranlardan inmiyor. Ama Kılıçdaroğlu bu partiye Baykal’dan daha çok zarar veriyor öyle mi? Bu sözleri söyleyen bakan eskisi, senin Nakkaş Tepe’deki ağaçlıklı alanı nasıl talan edip, villa kondurup milyonları cebe indirdiğini de biliyoruz… Sen insanlığa zarar veriyorsun. Konuşmaya yüzün mü var?

Hadsizlik ve densizlik

İktidarın maddi manevi tüm imkânlarını kullanmanın ötesinde, bilinçsiz gibi duran aslında son derece bilinçli bir şekilde Türkiye’ye getirilen mültecilerin vatandaş yapılarak, devletin kesesinden yedirip içirmenin nimetini oy olarak devşiren iktidarın elde ettiği galibiyet,  haramiliğin modernize hali değil de nedir ki? Asıl yadırganması ve sorgulanması icap eden bu hukuksuz durum olması gerekirken, her cephede savaş veren Kemal Kılıçdaroğlu’na parmak sallamak hadsizliği, sizi olsa olsa densiz yapar.

İktidar despotizminin “taraf olmayanın bertaraf” edildiği bir döneminde, adeta bertarafı bir masa etrafında toplayarak, hepimize umut veren Kemal Bey, çekilmek istenen ince hesaplara karşı masadan kalkma aczini göstermediyse, bu olsa olsa onun zarafetidir… Siyasi çıkar uğruna, umut veren taraf iken, umudu yok etmenin halk nezdindeki tepkisini de bilir. Birileri gibi deneyerek görmek kifayetsizliği ile vakit harcamaz…

Sözüm ona asrın liderinin “hesap hatası” olarak yorumladığı, farklı partilerden milletvekillerini meclise sokacak özveriyi gösteren Kemal Bey’in aslında demokrasinin gereği olan çok sesliliğe hizmet ettiğini anlayabilecek kafaları bulmak için,  Diyojen gibi feneri ele alıp sokak sokak dolaşmak gerekir…

Gazetecilik meslek ilkelerinden biri de; “Gazeteci, kişi ve kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde aşağılayan, hakaret içeren ifadeler kullanmamalıdır” 

Konuk olarak aldığınız parti liderine parmak sallayarak, “neden istifa etmiyorsunuz?” diye sormak cüretini gösterirken bu meslek ilkesini ayaklar altına aldığının farkına varamayan kalemşörlere gazeteci denmesini şiddetle kınıyorum. 

Birinin bunlara hatırlatması gerekir ki, kamuoyu adına soru sormak tarafsızlık gerektirir. Hala o parti liderinin istifa etmemesi gerektiğine inananlar olduğunu unutmadan röportaj yapmak gerekir. İktidar yanlısı gazeteci kavramı gündeme düştüğünden itibaren, rahmetli Burhan Felek’i de mezarında rahat bırakmadınız. Çünkü çok uzun zamandır meslek onurumuzu ayaklar altına aldınız.

Emeksiz yemek…

Gazeteci sorar;

“Neden falancayı milletvekili yapmadınız”

O falanca, “ah benim kıymetim bilinmiyor. Ne işim var benim sizin gibilerle” edalarıyla kurum kurum kurularak ekranlarda boy gösterirken, bir Allah’ın kulu da sormuyor ki, “O falanca parti için ne yaptı? Hiç ter döktü mü? Nerede çalıştı. ”

Yurt dışında bir televizyon kanalında çalıştım diye çalımından geçilmeyen hanım kızımız, gün geçmiyor ki, Kemal Bey gitsin mi, kalsın mı diye anket yapıyor…

Bu ne cüret dediğinizi duyar gibi oluyorum…

Siyaseti çıkar mekanizması olarak gören ve hizmet üretmek için ter dökmeyenlerin dahası bir hedefi olmayanların sahnesi olmamalı, Gazi Meclis… Emeksiz yemek yiyenlerin, uyuklayanların yeri değil, o sıralar…

“Ak Parti’den ayrılan isimlere kapılarını açtı da bizi almadı. Onların da ihanetine uğradı” diyerek ortalarda dolaşanlara da bir çift sözüm var. Malzemeniz insansa, öngörüde bulunmak çok zordur. Kandırılan bir kere kandırılır da kandıran bu şerefsizliği ömür boyu alnında taşır… Çünkü tarihin utanç sayfalarında yerini çoktan almıştır.

Mücadeleniz, azminizle taçlanacak…

Sayın Kılıçdaroğlu, size ihanet etmek için en kritik zaman olan seçim gecesini bekleyenleri gördük… Belki daha da çoklar. Bukalemun gibi renk değiştirip durdukları için fark etmek gerçekten zor. Elinizden geleni yaptığınıza ve yapacağınıza da inanıyorum. Gitmenizi isteyenler kadar kalmanızı isteyip sizi samimiyetle eleştirenlere kulak vererek, eksikleri tamamlayarak yola devam edecek mücadeleniz, azminizle taçlanacaktır.

“Ben ekonomistim” diyerek Nas’tan medet umanların tersine, sorunlara doğru çözüm bulma arayışınız, işin uzmanlarından görüş almanız, şikâyet ettiğimiz her soruna bir plan ve projenizin olması her zaman umudumuzu güçlendirdi.

İktidar olsanız da olmasanız da bugüne ve yarına verdiğiniz, “vazgeçmeme” mesajı son derece anlamlı. Topraklarımızın bütünlüğünün asla bozulmayacağına ve Türkiye’nin hak ettiği refahına kavuşmasına inandığımız düşlerimizden ne vazgeçeriz, ne de satarız. Biliriz ki sadece vazgeçenler kaybeder…