Bir Fotoğraf, Bir Yasa, Bir Vicdan: Duvarlar Ardında Unutulan İnsanlık

Bir Fotoğraf, Bir Yasa, Bir Vicdan: Duvarlar Ardında Unutulan İnsanlık

NİLGÜN EGE

Bir fotoğraf bir video düştü herkesin sosyal medyasına…İzmir Şehir Hastanesi’nin mahkûm koğuşunda çekilmiş. Yatağın ucunda zorlukla doğrulmuş bir adam.
Ve hastane kapısında 80 yaşında bir kadın, sırtında hırkası, gözlerinde endişesi, ellerinde dua...Evladına dokunamadan bekliyor.

O fotoğraftaki adam bir belediye başkanı olabilir. Bir siyasi figür olabilir. Ama en başta bir evlat, bir insan, bir hasta

Ve ismi ne olursa olsun, durum değişmez:
Hasta bir insan, dört duvar arasında yaşam savaşı veriyor.

 

Evet, hakkında bir dava var. Suçlu olup olmadığına elbette mahkemeler karar verecek. Ama burada konuştuğumuz şey o değil. Bugün mesele bir mahkeme değil, bir kalp meselesi.

Soruyorum size:
Hasta bir insanın, yaşam mücadelesi verirken cezaevinde tutulması hangi insanlığa sığar?
Daha da önemlisi, hangi vicdana sığar?

 

Bir anne düşünün…
Oğlunu doğurduğu gün gibi dua ediyor şimdi. Ama bu kez doğumhanede değil, hastane kapısında. Bekliyor, her kapı açıldığında umutla bakıyor, belki bir haber gelir diye…

Yüreği yanmış, dili tutulmuş.
Çünkü artık kelimeler yetmiyor bu çığlığa. Bu annenin isyanı bir partiye değil, bir davaya değil. Bu annenin isyanı sessizliğe.

Bu annenin isyanı “adalet varsa, neden bu hal?” sorusuna.

 

Peki hukuk ne diyor?

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 17. maddesi açık:

“Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”

Bu madde, cezaevinde olanları kapsam dışı bırakmıyor.
Çünkü hükümlü de tutuklu da insandır.
Ve insanın yaşam hakkı, özgürlüğünden bile önce gelir.

 

Peki sadece Anayasa mı böyle söylüyor? Hayır.
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 16. maddesi çok net:

"(1) Akıl hastalığına tutulan hükümlünün cezasının infazı geriye bırakılır..."
"(2) Diğer hastalıklarda, eğer hapis cezasının infazı mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike oluşturuyorsa, ceza iyileşinceye kadar geri bırakılır."

Yani yasa diyor ki:
“Bir insanın hayatı tehlikedeyse infaz durur.”
Ve bu sadece hukuk değil, insanlık kuralıdır.

 

Ama bu nasıl bir çelişkidir ki…
Bütün raporlar, hastane fotoğrafları, doktor görüşleri var ama bir türlü hukuk “dur” demiyor. Neden?

Bu nasıl bir vicdan terazisidir ki,
Annenin gözyaşıyla kantara vurduğumuzda bile ibre yerinden kıpırdamıyor?

 

Tutuklama bir cezalandırma yöntemi değil, bir tedbirdir. Ama bazen öyle bir kullanılıyor ki, insanın aklına şu geliyor:
"Yoksa bu bir cezaya mı dönüştürüldü?"

Unutmayalım:
Hapishaneler adaletin son durağıdır, ama insanlığın da sınandığı yerlerdir.

Bugün, Ceza İnfaz Kanunu’nun 16. maddesi sadece kitaplarda yazılı kalıyorsa,
Bir annenin duası duvarlarda yankılanıyorsa,
Bu mesele artık bir yasal boşluk değil, bir vicdan çöküşüdür.

 

Bir insan suç işlemiş olabilir.
Yargılanır.
Cezası varsa çeker.
Ama hasta bir insan, cezasını çekerken ölüme terk edilemez.
Tedavi hakkı, sadece masumlara değil, herkese tanınmış bir insan hakkıdır.

Bugün Murat Çalık hakkında konuşuyoruz belki.
Ama aslında konuştuğumuz şey bir isim değil:
Adaletin duvarları ne kadar insanca örülüyor, onu konuşuyoruz.

 

O annenin duası, o hastane kapısındaki bekleyiş, o hasta yatağında bitkin beden…
Bunlar sadece bir hikâye değil.
Bunlar hepimizin aynası.

Ve bu aynada yargı kadar vicdan da kendine bakmalı.

Çünkü hukuk, sadece hüküm vermez.
Bazen durur…
Bekler…
Ve der ki:
Önce yaşat. Sonra yargıla.

Bugün, bunu söylemek için geç değil.
Ama sessiz kalmaya devam edersek,
Bir gün o fotoğraf hepimizi utandıracak.

Çünkü o kare, bir suçun değil…
Bir annenin gözyaşının gölgesinde çekilmiş.

 

KAYNAKÇA

  1. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
    • Madde 17: Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
      [T.C. Anayasası Resmî Gazete, 09.11.1982, Sayı: 17863 (Mükerrer)]
  2. 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun
    • Madde 16: Akıl hastalığı ve diğer hastalıklar sebebiyle cezanın infazının geri bırakılması hükümleri.
      [Resmî Gazete, 13.12.2004, Sayı: 25673]
  3. 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK)
    • Madde 100 ve devamı: Tutuklama tedbiri, ölçülülük ilkesi ve adli kontrol alternatifleri.
      [Resmî Gazete, 17.12.2004, Sayı: 25673]
  4. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)
    • Madde 3: İnsanlık dışı veya aşağılayıcı muamele yasağı.
    • AİHM İçtihatları: Kalashnikov v. Russia, Kudla v. Poland, Mouisel v. France gibi emsal kararlar.
      [Avrupa Konseyi, AİHM Kararları Arşivi, www.echr.coe.int]
  5. Adlî Tıp Kurumu Yönetmeliği ve Sağlık Raporları Usulü
    • Ceza infazının geri bırakılmasına ilişkin rapor düzenleme ve onay süreci.
      [Adalet Bakanlığı Mevzuat Bilgi Sistemi]



    • Dipnot:
    • Bu yazı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 26. maddesi kapsamında güvence altına alınan “düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü” çerçevesinde kaleme alınmıştır. Yazının içeriği, herhangi bir yargı sürecine müdahale etme amacı taşımamakta olup; yalnızca kamuoyunu bilgilendirme, hasta tutukluların sağlık hakkına dikkat çekme ve vicdani duyarlılık oluşturma niyetiyle hazırlanmıştır.

      Anayasa’nın 17. maddesi uyarınca herkesin yaşama ve maddi-manevi varlığını koruma hakkı bulunmaktadır. Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 16. maddesinde belirtilen infazın geri bırakılması hükümleri de dikkate alınarak; bu yazı, hasta tutukluların yasal haklarına dikkat çekmeyi amaçlayan bir toplumsal farkındalık yazısıdır.