Özgür Özel: "Ben daha önce yaptıklarımızı aynen sürdürmek üzere genel başkanlık yapacak olsam bu akışı değiştiremem. Yeni bir siyaset izliyoruz ve sonuç aldığımızı görüyoruz"

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, "Ben daha önce yaptıklarımızı aynen sürdürmek üzere genel başkanlık yapacak olsam bu akışı değiştiremem. Parti 47 yıl sonra birinci parti olduysa farklı şeyler yaptığımız için oldu. Ben bir seçim başarısını tek başıma kendime, ekibe mal etmem. Doğru adaylar önemli, doğru kampanya önemli, konjektörün katkısı var. Ama şunu da kabul etmek lazım ki yeni bir siyaset izliyoruz ve sonuç aldığımızı görüyoruz" dedi.

Özgür Özel: "Ben daha önce yaptıklarımızı aynen sürdürmek üzere genel başkanlık yapacak olsam bu akışı değiştiremem. Yeni bir siyaset izliyoruz ve sonuç aldığımızı görüyoruz"

(ANKARA) - CHP Genel Başkanı Özgür Özel, "Ben daha önce yaptıklarımızı aynen sürdürmek üzere genel başkanlık yapacak olsam bu akışı değiştiremem. Parti 47 yıl sonra birinci parti olduysa farklı şeyler yaptığımız için oldu. Ben bir seçim başarısını tek başıma kendime, ekibe mal etmem. Doğru adaylar önemli, doğru kampanya önemli, konjektörün katkısı var. Ama şunu da kabul etmek lazım ki yeni bir siyaset izliyoruz ve sonuç aldığımızı görüyoruz" dedi. Özel, CHP'nin 7'nci Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Biz CHP'liler yalnızca halk için ayağa kalkarız" ifadelerine ilişkin; "Benim o tweette tek üzüldüğüm nokta, grubun ayağa kalkmayan milletvekilleri için kurduğu cümle, diğer milletvekillerim açısından son derece incitici. Ona çok üzüldüm. Bunun dışında hiçbir şey demem. Bundan sonra da saygıda kusur etmem, polemik yapmam" ifadelerini kullandı.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, TV100'de Kübra Par ile Ana Haber programına katıldı. Özel, CHP'nin 7'nci Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun sosyal medya paylaşımını hakkında "Benim o tweette tek üzüldüğüm nokta, grubun ayağa kalkmayan milletvekilleri için kurduğu cümle, diğer milletvekillerim açısından son derece incitici. Ona çok üzüldüm" dedi.

"Sayın Abdullah Gül’e hep kalktık, Sayın Erdoğan’a da 2017’ye kadar kalkıyorduk"

Özel, "Dün Meclis'te CHP grubu olarak bir ilke imza attınız ve CHP grubu Cumhurbaşkanı Erdoğan Meclis'e girdiğinde ayağa kalktı, siz de kalktınız ceketinizi iliklediniz. Bu kararın, bu değişikliğin sebebi neydi?" sorusuna şu yanıtı verdi:

"Aslında ilk değil. Yani 2007 yılına kadar zaten kalkıyorduk. Sayın Abdullah Gül’e hep kalktık, Sayın Erdoğan’a da 2017’ye kadar kalkıyorduk. 2017’den sonra galiba, İsmail Saymaz da bugün hatırlatmış, bir 2021 istisnası var. 2021’de bir kalkmışız. Ama o zaman çok kalabalık katılmamışız falan herhalde, öyle bir şey var. Ama mesele şu, normalde aslında belki de şöyle bir şey olacak, bir parlamento geleneği bu. Bu tartışma 1946’ya dayanıyor. 1946’da İsmet Paşa, Cumhuriyet Halk Partili bir Cumhurbaşkanı. İçeri girince CHP Grubu ayağa fırlıyor ve hararetli alkışlıyor. Demokrat Parti grubu var artık, onlar oturuyorlar ve diyorlar ki milletin vekilleri kimsenin karşısında ayağa kalkmaz. 1950’den sonra bu sefer CHP muhalefette ve Demokrat Parti’den seçilen bir Cumhurbaşkanı var. Ve Cumhurbaşkanı salona girince CHP ayağa kalkıyor, tutanaklardan. Ama alkışlamıyor. Demokrat Partililer de sözlerin arkasında duruyor oturdukları yerden alkışlıyorlar. Ve bu kadar enteresan bir geçmişi var bu atışmanın ve süregeliyor, süregeliyor, süregeliyor. Şimdi geldiğimiz noktada 2007’den beri biz kalkmıyorduk. Bu tabii Genel Başkan'ın takdiri olarak daha önce Kemal Bey’in, eskiden kalkıyorduk bir tarihten sonra kalkmıyor, MYK’nın aldığı bir karar. O zaman da çok haklı söylemler vardı, ben de savundum. Yani şunu söyledik o zaman, bunları kimse eşelemiyor, dönülse bakılsa şunu dedik, 'OHAL’de yapılmış bir referandumla gelen bir cumhurbaşkanına biz artık ayağa kalkmıyoruz. Bu rejim tek adam yetkileri veriyor.' "

"Ben cumhurbaşkanlığı makamına saygılı davranacağımı söylemiştim, devam ediyorum"

Özel, "Grup Başkanvekiliyken bunu savunan Özgür Özel ne değişti de şimdi ayağa kalkmaya karar verdi?" sorusunu da şöyle yanıtladı:

"Partili bir cumhurbaşkanına ayağa kalkmıyoruz, bence kuvvetli argümanlar. Gerçekten referandum ve sonrasında yaşanan süreç, öncesi, sırası, sonrası, orada meşruiyet açısından çok ciddi sıkıntılar görüyorum ama bir gerçek var. Ben siyaseti sokakta yapıyorum, ben bu Meclis'in herkes de takdir eder, milletvekili ve grup başkanvekili sürecinde Türkiye’de en çok dolaşan, en çok halkla temas eden milletvekiliydim desem herhalde AK Parti’den de kimse karşı çıkmaz, CHP’den de çıkmaz. Ben siyaseti sokakta yapıyorum ve sokağın sesini dinlemenin şöyle bir faydası var. Yaptığınız işi, sonuç alıp almadığını size gösteriyor. Biz OHAL’deki referandumdan dolayı ve bir partinin genel başkanı olduğu için kalkmamakta bence çok haklıydık ama referandum, birinci seçim, ikinci seçimden sonra sokaktaki insanlar bizim kalkmamamızı, bu meşruiyet tartışmasından değil de Manisa’nın Çobanhisarı’nda Hacıaliler Köyü’ndeki AK Parti seçmeni diyor ki; benim seçtiğim Cumhurbaşkanı'na saygı göstermiyorsun. Ve bu CHP açısından bir dezavantaj. Ben daha önce yaptıklarımızı aynen sürdürmek üzere genel başkanlık yapacak olsam bu akışı değiştiremem. Parti 47 yıl sonra birinci parti olduysa farklı şeyler yaptığımız için oldu. Ben bir seçim başarısını tek başıma kendime, ekibe mal etmem. Doğru adaylar önemli, doğru kampanya önemli, konjektörün katkısı var. Ama şunu da kabul etmek lazım ki yeni bir siyaset izliyoruz ve sonuç aldığımızı görüyoruz. Bir 31 Mart’taki sonuç önemli, iki 31 Mart akşamı ben konuşmada şunu söyledim; o oyların hepsi bize verilmiş oylar değil. Bunun içinde her siyasi partiden oy var. O oyların kendi evlerine dönmeleri de gayet beklenen bir şey. Ama biz 31 Mart’tan beri de bambaşka bir siyaset izliyoruz. Aslında 5 Kasım’dan beri izliyoruz ve 31 Mart’tan sonra daha belirgin. Ve o siyaset anketlerde CHP’yi birinci parti olarak tutuyor. Bugün CHP kurulduğu gibi Türkiye’nin birinci partisi şu anda. Benim bu kararım makama saygı çünkü cumhurbaşkanlığı makamına saygıyı halk bekliyor. Ben de cumhurbaşkanlığı makamına saygılı davranacağımı söylemiştim, devam ediyorum. Ama bir kelime eksik muhalefet yapmıyorum.

Yerel seçimden sonra şöyle bir baktığınızda geçmişe iki, iki buçuk yıl hiç miting yapılmazken gelecek seçim yaklaşana kadar, ben yerel seçimden beri 11 tane miting yaptım. Atanmayan öğretmeninden emeklisine, işçiler için emekçi mitinginden Erdoğan’ın memleketi Rize‘de çay mitingine, kendi memleketimde tarım mitingine, Antep’te fıstık mitingine, Giresun’da fındık mitingine kadar 11 miting yaptım. Ve muhalefeten söyleyeceğim her şeyi söylüyorum ama bir şey yapmıyorum. Ben Erdoğan’a tazminat davası açmadım o da bana açmadı. Niye açmadık? Bir anlaşmamız olduğundan değil, hakaret etmiyorum, hakaret duymuyorum. Çok sert sözler oluyor, sinirlendiğimiz sözler oluyor ama Türkiye’de insanlar sorunlarının konuşulmasını istiyor, siyasetçilerin çıkardıkları, kendi yarattıkları gündemdeki kavgayı istemiyorlar. Bu olduğunda da kutuplaşma bugünkü iktidara yarıyor."

"Erdoğan’la çatışıyor olmanız AK Partili veya Cumhur İttifakına oy veren seçmeni tekrar orada kenetliyor"

"Aslında Erdoğan’la CHP’nin karşılıklı restleşmesi, CHP’nin sürekli Erdoğan’ı eleştirmesi AK Parti’ye mi yarıyor?" sorusuna Özel, "AK Parti’ye yarıyor. Hatta şöyle oluyor, seçmen Erdoğan’a duyduğu sevgi bir yana, ekonomik kötülükler bir yana tam kararını kendiyle ilgili verecekken sizin Erdoğan’la çatışıyor olmanız AK Parti'li veya Cumhur İttifakı'na oy veren seçmeni tekrar orada kenetliyor" yanıtını verdi.

"Ben en sert tartışmaları yaparım, kişiselleştirmem"

"Çünkü kendisinin oy verdiği bir Cumhurbaşkanı'na hakaret eden birine dönüp oy mu veremiyor?" sorusu üzerine Özel, şunları söyledi:

"Veremiyor veya o hakareti üstüne alıyor, o tartışmayı üstüne alıyor. Ve öyle olunca seçmenler arasında geçiş olmuyor. Ben 31 Mart’a kadar her mitingde şunu söyledim, Erdoğan benimle kavga etmek istiyor, 'etmeyeceğim' dedim. Alkış kopuyordu. Onunla kavgayı emekliler için yapacağım dedim. Daha çok alkış kopuyordu. Onunla kavgayı çiftçiler, esnaflar için yapacağım deyince alkış kıyamet kopuyordu. Ve ben 105 miting yaptım. 105 mitingin bir tanesinde Erdoğan’la kişisel polemiğe girmedim. Sonuç; 412 tane belediye, yüzde 38 oy. 10 ay önce beş parti yüzde 25 oy almışız. 10 ay sonra tek başımıza yüzde 38 oy almışız. İYİ Parti'ye gittik, elimizde çiçeğimizle ittifak teklif ettik, reddedildi. Bize o zaman soruldu ne diyorsunuz diye. 'Hak geçmeyecek bir ittifak.' Yani ben şunu veririm, bunu veririm, şu il de sizin olsun diyemem dedim. Bana cevap olarak döndüler; kabul etmiyoruz dediler. Ben o günden sonra döndüm ve tek başımıza seçime gireceğimizi söyledim. Sonra çok ağır laflar işittim o süreçte, hep canınız sağ olsun dedim. Ben canın sağ olsun dedikçe, gittiğim yerdeki herkes bana 'aferin sana' dedi. Çünkü orada onun ettiği lafa cevap verip muhalefet muhalefete kavga etmek bize yaramazdı. Erdoğan’la kavga etmek yaramazdı. Ben geçtiğimiz dönemlerde grup başkanvekiliyken de çok sert polemiklerir tarafı oldum. Ama beni Meclis'te herkes bilir. Ben en sert tartışmaları yaparım, kişiselleştirmem. Aileyle uğraşmam ve içeriye girdiğimde kavgayı sürdürmem."

"Biz grup kararı almadık. Zaten bu konuda almayı doğru da bulmam da"

Özel, "Dün sizin Cumhurbaşkanı girdiğinde ayağa kalkmaya dair bir grup kararınız oldu. Fakat CHP içerisinde bu karara uymayarak Meclis'e gelmeyen milletvekilleri olduğu söylendi. Doğru mu? O milletvekilleri ile ilgili siz ne söylersiniz?" sorusunu da şöyle yanıtladı:

"Teknik bir düzeltme yapayım. Grup kararı alınabilir ve bağlayıcıdır, uymayanı disipline verirsiniz. Biz grup kararı almadık. Zaten bu konuda almayı doğru da bulmam da. Almadık. Şöyle bir şey yaptık; Cumhurbaşkanı Erdoğan girdiğinde Genel Başkanımız ve milletvekillerimiz kendisini ayakta karşılayacak dedik. Salona girmek istemeyenlere baskı yapmadık, zaten böyle bir şey hiç duymadınız. Kimseye de zorla ayağa kalkacaksın demedik. Ama partinin tutumunu söyledik. 10-12 arkadaşımız grup başkan vekillerimize 'ya ben bunu yapmak istemiyorum' ya da 'ben bunu seçim bölgemde anlatamam seçmenime anlatamam' gibi sözleri olanlara da asla bu zorunlu, girmeyeni şöyle yaparız falan demedik. Zaten o doğru da olmazdı. Benim için girmeyen arkadaşlar hakkında kötü bir şey asla söylemem. Çünkü bu önceden duyurulsaydı kendileriyle konuşulsaydı, ikna edilmeye çalışılsaydı belki olurdu. Onlarla istişare edilmediği eleştirileri var. O anda, o siyaset okuması genel başkana düşüyor. Ben üç önceki genel başkanımdan aldım bu konuda. Üç önceki genel başkanımdan Altan Öymen’den de Murat Karayalçın‘dan da Hikmet Çetin’den de.

"İki saat kala grubumuza bu görüşümüzü söyledik ama kimseyi zorlamadık, kimseyi tehdit etmedik, yakışmazdı"

Dedim ki; benim bir davetim üzerine geldikleri ve birlikte tüzük çalıştığımız bir toplantıda dedim ki 1 Ekim’de böyle böyle bir niyetim var, ne dersiniz?. Üçü de 'kesin kalkmalısınız' dediler, doğru olur dediler. Tabii tuhaf tartışmaların içinde oluyor bazen parti. Önceden bu söylense, kamuoyuna yansısa birkaç gün önceden tartışma başka bir yere götürebilir, bizi zorlayabilir. Biz iki saat kala grubumuza bu görüşümüzü söyledik ama kimseyi zorlamadık, kimseyi tehdit etmedik, yakışmazdı. Ama şöyle bir şey var. Kalkmayan arkadaşlara da kötü bir şey demem. O da bana yakışmaz yani. Şöyle bir tarafı var, geçmişte bazı böyle çok kritik meselelerde, mesela benim temelden itiraz ettiğim dokunulmazlıklarla ilgili anayasa oylamasında grubu sokmamak için son dakikaya kadar ben çok mücadele etmiştim. Ve demiştim ki; bu büyük bir sorumluluk doğuracak. Ben Genel Başkana son anda giden dört kişiden biriyim. O günlerde, dokunulmazlıkların kaldırılmasına yönelik bir tutum içerisinde olan birkaç arkadaşımız, hala milletvekili ve şimdilerde bize biraz mesafeliler. Şimdi salona girmeyip işte Erdoğan’a direnme... Erdoğan’a direncekseydik gücümüzü gösterecekseydik o dokunulmazlık oylamasında anayasaya aykırı olduğunu da söylediğimiz o oylamaya girmeyerek yapacaktık onu. Şimdi onu yapıp, bugün ayağa kalkmayarak bu işi göstermek zor. Ama kim olursa olsun, bütün arkadaşlarımdan hiçbirisine bir kırgınlığım niye kalkmadınız falan yok. Zor bir karar verdik, Genel Başkanın alması gereken bir kararı verdik. Genel Başkan uygun gördüğü istişarelerle alması gereken bir karar verdik. Siyasi sorumlulugu bana ait. Grubumdaki milletvekillerine kızan seçmen varsa siyasi sorumluluğu bana ait. Bir bedel ödenecekse veya kızılacaksa ben alacağım. Ama bunu niye yapıyorum? Bunu şunun için yapıyorum; kurultayda söz verdim bambaşka bir siyaset tarzı, mücadeleci ve müzakereci ama önünde sonunda Ecevit’in yaptığı gibi bambaşka bir siyasi hat oturtarak, girdiği iki genel ve iki yerel seçimden partiyi birinci çıkardı. Ben de yapacağım dedim. Ben ilk sözümü tuttum.

"İlk genel seçimde birinci parti ve iktidar yapmazsam ertesi gün istifa ediyorum, dönmemek üzere"

İkinci sözüm partinin genel seçimde iktidar olması. Kazanmazsak, ertesi gün istifa ediyorum. İlk genel seçimde birinci parti ve iktidar yapmazsam ertesi gün istifa ediyorum, dönmemek üzere. Bu kadar netim. Ve bütün mücadeleyi zaten CHP'li ve muhalif seçmeni, onlar beni tanıyor benim Anadolu deyimiyle abdestimden şüphem yok ki namazımdan olsun, nasıl bir mücadeleden geldiğimi biliyorlar. Ama ben bu partiyi iktidar yapan Genel Başkan olmak istiyorum. Onun yolu da her zamanki ezberlerin biraz dışına çıkmak. Ben bunları cesaretle yapmayı sürdürüyorum ve bundan partinin toplamda fayda gördüğünü görüyorum. Eğer ki kamuoyu araştırmalarında bir tepki olursa hatta konuya özel soruyoruz, geçtiğimiz haftalarda çok tartışılan birçok şeyi seçmen ve yaş kırılımlarıyla, cinsiyet kırılımlarıyla ağzımdan çıkan her kelimeyi ölçtürüyorum. Bunu da haftaya ölçtüreceğiz. Kim ne diyor, kim nasıl bakıyor diye. Benim hissiyatım, bu tip davranışların Türkiye’de kutuplaştırmayı düşürdüğü, kutuplaşma düşünce gerçek sorunların konuşulduğu. Ekonomi konuşmak istiyoruz, hayat pahalılığı konuşmak istiyoruz, kavga etmek istemiyoruz. Kavgayı onun için yapmak istemiyoruz.

"Diğer milletvekillerim açısından son derece incitici"

Özel, CHP'nin 7'nci Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Biz CHP'liler yalnızca halk için ayağa kalkarız" ifadelerinin sorulması üzerine de şu yanıtı verdi:

"Kemal Bey çokça tweet atıyor. Önceki genel başkanlarımızın her başkanlığı bıraktıktan sonra tercih etmedikleri, İsmet Paşa’nın, Altan Öymen’in, Hikmet Çetin’in, Deniz Baykal’ın tercih etmediği bir yol izliyor. Onu eleştirmek veya buna bir şey söylemek benim hakkım değil, haddim de değil. Benim görevim önceki genel başkanlara kusursuz saygı. Ben Genel Başkanıma, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na saygıda kusur etmedim, hiçbir zaman da etmeyeceğim. Onun için de böyle tartışmalara, polemiklere girmeyeceğim. Sorunun bir cevabı aslında dün bir miktarı vardı. Yani biz Kemal Beyin kimler için 'Ayağa kalkarız' dediyse, biz zaten o kesimler için toplumu ayağa kaldırdık. Ben atanmayan öğretmen için de 12 bin 500 liraya mahkum edilen emekli için de zam yapılmayan asgari ücretli için de ürününe fiyat alamayan çiftçi için de 11 tane miting yaptım 10 ayda. Ve ayağa kalkın dedim. Ayağa kaldırdım ve devam ediyorum. Hatta geçim olmazsa seçim olur diyoruz. Milletin geçimine ilişkin bir derdim var. O kesimler için biz zaten ayaktayız. Benim o tweette tek üzüldüğüm nokta, grubun ayağa kalkmayan milletvekilleri için kurduğu cümle, diğer milletvekillerim açısından son derece incitici. Ona çok üzüldüm. Bunun dışında hiçbir şey demem. Bundan sonra da saygıda kusur etmem, polemik yapmam."

"Benim sorumluluğum benden önceki genel başkanlara saygı duymak"

Özel, "Normalleşme veya siyasi hamle yapıyorsunuz. Sayın Kılıçdaroğlu çıkıp sizin eyleminizi çok sert bir dille eleştiriyor. Ardından siz tam da şimdi yaptığınız gibi o eleştirilere çok yumuşak bir perdeden yanıt veriyorsunuz. Deyim yerindeyse ortamı yatıştırmaya çalışıyorsunuz. Bu hep böyle mi devam edecek?" sorusunu da şöyle yanıtladı:

"Önceki genel başkanların mevcut Genel Başkan gibi bir sorumluluğu yok. Benim sorumluluğum benden önceki genel başkanlara saygı duymak ve kusur etmemek. Çünkü onlar bize Atatürk’ün koltuğunu kısa ya da uzun süre doldurmuş ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emanetleri sonuçta. Onunla aynı koltukta oturdular. O yüzden beni benden sonraki genel başkandan saygı beklerim. Benden önceki genel başkanlarımın tüm eleştirileri başımın üstünedir. Diğer üç genel başkanla, Kıbrıs’a birlikte gittik, tüzükte birlikte çalıştık. Sivas’a kongreye birlikte gittik. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu davet ettim, onun programları uymadı, olmadı. Bir gün hep beraber de olacağız ümit ediyorum. Ama benim onlara saygı göstermek gibi bir kurumsal, kişisel sorumluluğum var. Beni mesela en iyi şimdi Manisalı eczacılar biliyor, hatırlıyorlar. Benden önceki bütün eczacı odası başkanlarına ömrüm boyunca hep minnet ve hürmet gösterdim, hala gösteririm. Türk Eczacılar Birliği’ne seçildim. Benden önceki genel sekreterlere aynen böyle devam ettim. Benim kişilik yapımda böyle bir anlayış var. Bunun dışında Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun bundan sonra da böyle devam eder mi? Eder. Bana da böyle devam etmek düşer. Yani ben büyüklerime ve benden öncekilere saygıda kusur etmemekten hiç zarar görmedim bugüne kadar."

"Biraz kırıldım"

"Bu, partinin kamuoyundaki algısını, yani CHP'nin kamuoyundaki algısını nasıl etkiliyor? Eski Genel Başkan'ın sürekli yeni Genel Başkan'ın hamlelerini eleştirdiği bir CHP. Dışarı da CHP’yi güçlendiriyor mudur, zayıflatıyor mudur?" sorusuna karşılık Özel şunları söyledi:

"Bunu ölçmedik. Zaten bunu ölçmek de biraz zor. Ama yine de sorulabilir. Çok güçlendirdiğini sanmıyorum. Bu güçlendirmez. Umarım zayıflatmıyordur. Çünkü bir şey başarmaya çalışıyoruz ve iyi gidiyoruz. Biz kurultayda yüzde 51’e 49’luk bir dengeden çok tartışmalı tüzüğü, en tartışmalı maddesini 36 oya karşı birçok maddeyi bir karşı oya karşı tüm salonla birlikte ve 81 il başkanın mutabakatıyla geçirmiş bir partiyiz. Yani partiyi nasıl yöneteceğimiz konusunda tam mutabakat oldu. Kurultayın üstünden 10 ay geçti, o karpuz gibi ortadan ikiye yarıldı denen parti 81 il başkanının 35’i beni destekliyordu şimdi 81’i birden özgür iradeleriyle tüzüğün arkasında durdular. Örgütte birleşme var. Örgüte verdiğim her sözü tutuyorum... Birtek milletvekili ben de o kapsama giriyorum ayağa kalktığım için ama grubum adına, ben yıllarca grup başkanvekilliği yaptım. O yüzden o açıdan biraz kırıldım."

"Ne için gerek duydu, galiba dünkü açıklamalarının nereye vardığını ve ne yanlış olduğunu görmüş olmalı"

Özel, "Bahçeli ile Meclis resepsiyonunda diyaloğunuz oldu. Şaşırdınız mı?" sorusunu da şöyle yanıtladı:

"Şaşırmadım, memnun oldum gündüzki kısmına. Ben biliyorsunuz bütün liderlerle el sıkışan tek liderdim, bu tekelimi kaybettim. Normalleşme destek buldu Sayın Bahçeli’den. Kalktı DEM’in de elini sıktı. Dün çok ağır sözler söylemiş olmasına rağmen bütün herkesin elini sıktığım gibi gittim Sayın Bahçeli’nin de elini sıktım. Orada hatırını sordum, yaşına ve makamına hürmeten. Sonra Meclis resepsiyonuna girerken gazeteciler Sayın Bahçeli’nin gündüzkü açıklamalarını sorunca da oldukça sert ve kendisini eleştiren bir yanıt verdim. Sonra akşam Sayın Davutoğlu’na da çok ağır eleştirilerde bulunuyordu. Sayın Davutoğlu ile de bir araya gelmiş. Bize doğru yöneldi. Çıkıyordu salondan. Bir tek altyazıda şey eksik; 'dostumuz Celal Adan bilir' dedim. Çünkü o Meclis Başkanvekili. Dediğim şu; ben doğru bildiğimi söylerim ama saygıda kusur etmem. Benim yıllardır yaptığım bu. O yüzden de benim açımdan bir şey yok. Ama kendisiyle ilgili, o açıklamasıyla ilgili en sert şeyleri söyledim. Ne için gerek duydu, galiba dünkü açıklamalarının nereye vardığını ve ne yanlış olduğunu görmüş olmalı. Ben onu özeleştiri niteliğinde görüyorum. Ben onları siyaseten söyledim diyor. Çünkü söylediği şeyler yenilir, yutulur gibi değil.

"Bahçeli gördüğüm kadarıyla normalleşmeye katılmayı tercih ediyor"

Yarın maalesef ki MHP’nin böyle hedef göstermelerinden sonra eli sopalılar gidiyorlar, gazeteci dövüyorlar. Allah göstermesin arkadaşlarımıza bir şey olur veya Sinan Ateş’in ailesine bugün saldırı girişimi oldu yani bunlar olacak işler değil. Ama Devlet Bey de görüyorum ki normalleşiyor. Çünkü samimi tespitimi söyleyeyim. Anketleri de sahayı da Devlet Bey çok iyi okuyordur. İnsanlar normalleşmeye prim veriyorlar. Bu primin tek başına CHP’ye kalmasının CHP’ye katkı sağladığını görüyor. Bu tespiti Erdoğan’a bir, iki ay önce yaptılar. Erdoğan, normalleşmeyi bitirmeye yönelik çok sert saldırılarda bulundu bize... Gördüğüm kadarıyla şunu tercih ediyor; o zaman normalleşmeye biz de katılalım. Hiç olmazsa bunun siyasi payesi tek başına CHP’ye kalmaz." 

Sabahki sözlerin dozu çok kaçıktı. Telafisini akşama bu şekilde yapmış olması siyaset kurumuna olan güveni de zedeledi”

Özel, “Dün, TBMM yasama açılış resepsiyonunda Bahçeli ile samimiyetiniz eleştirildi. Buna yanıtınız nedir” sorusu için şunları söyledi:

“80 yaşında bir genel başkan, gelmiş , elimizi tutmuş, ‘Hadi oradan’ denmez, o ben değilim. Ben zaten şunu savnuyorum: Siyasetin bütün tartışmaları olmalı ama diyalog zemini kapanmamalı. Bunu söyleyen ben, Sayın Bahçeli’nin elini havada mı bırakacağım, olmaz. Ama yansıyan görüntülerin insanları rahatsız ediyor olması çok normal, hak veriyorum ve şöyle bir şey söylüyorum: Devlet Bey’in sabah o kadar sert olup akşam ‘Siyaseten söylüyorum, üzmüyorum değil mi’ demesi, topyekun siyaset kurumunu yıpratan bir iş. Sabahki sözlerin dozu çok kaçıktı. Onun telafisini akşama bu şekilde yapmış olması siyaset kurumuna olan güveni de zedeledi. Ben ne yapayım şimdi? Gelmiş, Devlet Bey sırtımı mı döneyim? Veya ben onun yanına gittim . Bana elini vermesin mi? Vermese çok ayıp olurdu, verdi. O geldiğinde ben vermesem korkunç ayıp olurdu, verdik. Ama sabah onları konuşup akşam böyle olunca da... O zaman ben şunu söyleyeyim: Ben sabah söylediğim şeyi siyaseten söyleyip de akşam böyle bir telafiye gidecek hiçbir şey söylemedim. Bütün sözlerimin arkasındayım. Ve böyle yapmamak lazım."

Özel, Kübra Par’ın “Biz hem sizlerden hem diğer parti liderlerinden bu kutuplaşmanın bitmesini, bu samimi diyaloğu görmek istiyoruz. Bu ülkenin etrafı ateş çemberiyken Türkiye'nin en azından içeride birlik olması lazım diyoruz” ifadelerini şöyle değerlendirdi:

“Şunu söyleyeyim, buna hem evet hem hayır diyeceğim. Evet diyeceğim kısmı şu, Türkiye'de siyasetin bir kavga, birbirini dinlemeyenlerin, birbirine hakaret edenlerin kafes dövüşü şeklinden çıkması lazım. Türkiye'nin gerçek sorunlarını tartışabilmemiz, konuşabilmemiz, yapıcı önerilerde bulunmamız ve özellikle vatandaşa çözüm önerilerimizi sunarak yarışmamız lazım. Ve bence artık bir yuvarlak masaya sizlerin bizleri davet etmeniz lazım. Liderlerin, 1980’lerde, 1990’larda yaptığını, 2023’te yapamamak ne? Biden ile Trump'tan geri kalabilir miyiz biz?”

“Bütün liderler bir yuvarlak masa etrafında Türkiye'nin sorunlarını konuşalım. Ben, o masada bana ayrılan koltuğa oturdum, oradayım, bekliyorum”

Par’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bahçeli ve Özel’i birlikte konuk etme çağrısına Özel şöyle karşılık verdi:

“Müsavat Bey, Saadet Partisi grubu, DEM grubu var. Altı olsun. Hem dün artık DEM’e rezervi kaldırdı. Eskiden biz el sıkışıyoruz diye, ‘Demleniyorlar, teröristlerle el şıkışıyorlar’ diyorlardı. Devlet Bey, bunun olabilir olduğunu bütün MHP'ye de Cumhur İttifakı'na da gösterdi. O zaman madem el de sıkışabiliyoruz, bir yuvarlak masa etrafında Türkiye'nin sorunlarını konuşalım. Ben, o masada bana ayrılan koltuğa oturdum, oradayım, bekliyorum. Kimseyi ayırmadan, ötekileştirmeden bunu yapalım. Bence çok doğru. İtiraz ettiğim kısmı ise şu: Bu iktidar şöyle bir durumda, ülkeyi kötü yönetiyor, ülke oradan oraya savruluyor ve sıkıştığında 'hepimiz aynı gemideyiz.' İşler yolunda giderken bize düşman hukuku uyguluyorlar. İşler sıkıştığında 'hepimiz aynı gemideyiz.' Ben geçen sene bu yüzden ölüm tehlikesi geçirdim. Şöyle ki Kuzey Irak'ta üs bölgesinde 12 askerimiz şehit oldu. Bir yıl önce yine olmuştu. Bir yıl önce grup başkanvekiliydim ve ‘İmzalamalıyız’ dedi Genel Başkanımız, imzaladık. Bu sefer Genel Başkanım. Önümüzde bir kağıt ittirdiler. CHP, MHP, AK Parti, İYİ Parti, Saadet ortak bildiri. Dedim ki ‘Önce şu Meclis’i bir bilgilendirin. Ben o açıklama olmadan sizinle aynı hizaya gelip aynı A4’te buluşmuyorum.’ Kendi terörü kınayan bildirimizi yayınladık. Ama AK Parti ile birlikte o imzayı atmadım.

“Ölürüm, memleketimde şehit cenazesine gidemedi dedirtmem”

Beni o askerlerden birinin Manisa'daki cenazesinde hedef gösterip sonradan da ortaya çıktı ki o zamanın AK Partili ve MHP'li belediyesinin personeli teşvik edilmiş o işe. Bir cami avlusunda, kendi memleketimde protesto etmeye kalktılar. Yuhladılar, ‘Dışarı çık’ diye bağırdılar, saldırdılar. Koruma müdürümün omzu ve üç kaburgası kırıldı, aylarca raporlu kaldı. Devletin polisi. Ve ben o günkü Vali Bey'in arabasına binerek oradan ayrıldım. Beş-altı gün sonra aynı yerde altı asker daha şehit oldu. Yine kağıdı uzattılar. Yine imzalamadım. Hani diyorlar ya ‘Özgür Özel yumuşak bir muhalefet yapıyor.’ Bana Manisa Valimiz o gün havaalanından camiye giderken ‘Siz karşıladınız, isterseniz uçağınıza gidin’ dedi. Nezaketle uyardı. Bana da bir sürü haber geldi: ‘Bunlar burada organize oldu. Sana saldıracaklar.’ ‘Ölürüm, memleketinde şehit cenazesine gidemedi dedirtmem’ dedim. Bir daha aynı kağıt geldi. Yine imzalamadım. Bu sefer diğer muhalefet partileri de imzalamadı. Ve ne oldu biliyor musunuz? Bir A4'ün altında sorumlular o işin hesabını vermeden gidip de kümelenip onların ayıbını, yanlışını örtme hatasına düşmedik. Bu da benim siyasetimin bir parçası."

“Ben o camiyle, caminin gerçek cemaatiyle ve bu milletin milliyetçi duyguları en yüksek insanlarıyla helalleştim”

Özel, “CHP'nin geçmişte özellikle Suriye tezkeresine, Libya tezkeresine hayır demesinin sanki seçimde faturası olmuştu. Bu ortak bildirilere imza atmamanızı kamuoyuna doğru şekilde lanse edebildiniz mi” sorusuna “İki ay sonra seçime girdik. Yüzde 38 oy aldık" yanıtını verdi.

Özel, “Savunma Bakanı ile birebir görüşmek gibi bir imkanınız oluyor mu CHP Genel Başkanı olarak” sorusuna ise şu yanıtı verdi:

“Şimdi olabilir çünkü Erdoğan'la yaptığım görüşmede bunu talep ettim, o da uygun gördü. Hatta Milli Savunma Bakanı ile Gölge Milli Savunma Bakanım şimdiye kadar iki kez de bir araya geldiler. Ama biz bunu kamuoyuyla paylaşmayı doğru bulmadık. Ama yapıldı o görüşmeler. Yapılmaya da devam edecek. Kamuoyunu bilgilendirmeden, Meclis’i bilgilendirmeden, liderleri bilgilendirmeden ‘Gel, imza at.’ Ben aynı bildiriyi benzer bildiriyi kendim imzaladım, yayınladım. Ve bunu insanlara anlattım. Ondan sonra ne oldu biliyor musunuz? Ben Manisa'da o caminin olduğu oraya Büyükşehir Belediyesinden, Ülkü Ocakları'ndan falan toplanan saldırganların olduğu, o caminin olduğu ilçeyi AK Parti'den; büyükşehri MHP'den yüzde 60 oyla aldım kendi memleketimde. Sonra da Manisa'daki ilk bayram namazında, bu sefer 800 kişi, hep birlikte sırayla bayramlaştık biz benim memleketimde. Ben o camiyle ve o caminin gerçek cemaatiyle ve bu milletin milliyetçi duyguları en yüksek insanlarıyla böyle helalleştim.

“Libya tezkeresi bir daha geldiğinde evet oyu vereceğiz”

Libya tezkeresi bir daha geldiğinde evet oyu vereceğiz. Çünkü Libya tezkeresi, o gün ‘hayır’ dediğimizde bir savaş tezkeresiydi ve Mehmetçik çok tehlikeli bir bölgeye gidiyordu. Doğru bulmamıştık ama o tezkere şimdi bir barış tezkeresine dönüştü. Çünkü artık orada yavaş yavaş çatışmalar durdu. Orada bir tugayımız var, o önemli. Ama orada bir de paramiliter birtakım güçlerin olduğu ve bunların da orada bulunduğu oluyor. Bu konuyla ilgili itirazlarımızı uygun bir zamanda Meclis’te bir kapalı oturum talep edip hükümete ileteceğiz. Libya tezkeresi bir daha geldiğinde, endişelerimizin bertaraf edilmesini de isteyip Libya tezkeresi oraya barış temin etmek istediği için ve münhasır ekonomik bölge anlaşmasının güvencesi olduğu için evet oyu vereceğiz. Ben, Libya Münhasır Ekonomik Anlaşması'na da dönemin Dışişleri Bakanı’na çağrı yapıp da ‘Hemen bu hafta getirin, geçirelim’ diyen grup başkanvekiliyim. Torba tezkereye karşıyız. Türkiye’ye yabancı asker sokulmasını bu tezkereye koyuyorlar, yanlış buluyoruz. Suriye ile Kuzey Irak'ı aynı torbayı koyuyorlar, karşı çıkıyoruz. IŞİD'le ilgili endişelerimiz oluyor. Tezkereyi ayırırlar, itirazlarımızı bertaraf ederler, yazarken müzakere ederler. Neden evet oyu vermeyelim?”

“Türkevi konusunda bana çokça eleştiri gelince kafa karışıklıkları netleşti”

CHP Lideri Özel, “Türkevi’ni ziyaret etme kararını nasıl aldınız” sorusuna şu yanıtı verdi:

“Bir kafa karışıklığı vardı ve bana çokça eleştiri gelince o kafa karışıklıkları netleşti. Bir, New York'ta, TÜRGEV üzerinden çok tartışmalı şekilde paraların aktarıldığı ve TÜRGEV'in yaptırdığı bir gökdelen var, Kemal Bey'in gidip önünde video çektiği. O, TÜRGEV'in ve Türken Vakfı'nın binası. Benim gittiğim yer Türkiye Cumhuriyeti'nin Başkonsolosluğunun, Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcimizin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) temsilcisinin, Merkez Bankası'nın bulunduğu, Türkiye Cumhuriyeti'nin tapulu malı olan, 1976’da İhsan Sabri Çağlayangil'in 3 milyon dolara satın aldığı, 2017’de de yeniden yapılan, BM binasının karşısında, bütün dünyadaki liderlerin de davet edildiğinde geldiği, çok stratejik bir yerde, çok gurur verici bir bina. O binayla, o binayı karıştıranlar yüzünden ‘Nasıl gidersin?’ Çok tartışıldı ama şimdi netleşti. Bu iyi. Gittim, büyükelçilik personeli ne kadar mutlu oldular. Neler neler söylediler. Başkonsolosumuz memnun oldu, Daimi Temsilcimiz -ki daimi temsilcimizi de Tayyip Erdoğan atıyor sonuçta, AK Parti milletvekilliğinden geliyor- bunun doğru bir şey olduğunu söyledi. Ben de dedim ki ‘Bundan sonra temaslarımı burada yapacağım.’”

Özel, “Size Türkevi’nde bir ofis tahsis edileceği iddiları doğru mu” sorusuna şu yanıtı verdi:

“Sırf bize olmasının şöyle bir mahsuru olur, bir sürü parti var. Benim önerim şu, Dışişleri Bakanlığı ile bunu çok yapıcı şekilde müzakere edeceğimizi de buradan söylemiş olayım. Bizce orayı iktidar kullanıyor, muhalefetin kullanması da Türkiye'ye güç veriyor. Bence Türkevi’nde muhalefet partileri için bir çalışma ofisi yapılsın, ortaklaşa kullanılsın, kim giderse o kullanır. Ama benim Alman Sosyal Demokrat Parti liderini bir otel yerine, orada ağırlamam çok doğru olur. Bu Türkiye'ye güç katar. Bunda farklı düşünen bence kimse yok.”

“Amerika'da benim rüşvet aklamam mümkün mü”

Özel, “New York Belediye Başkanı ile ilgili iddialar için de ‘Türkiye rüşvet verecek bir ülke değil’ dediniz. Bu sözlerinize parti içinden de itirazlar geldi, çok tartışıldı. Ne diyeceksiniz” sorusuna şu yanıtı verdi:  

“İddianame çıkmamıştı, ben çıktım, iddianamenin çıkacağı söyleniyordu. Bana soruyu sordular, ben şunu söyledim, Türkiye rüşvet verecek bir ülke değil. Kişiler gider ama bina kalır. Yanımda Türkiye Büyükelçisi, iki adım arkamda bekliyor, Türkiye Cumhuriyeti'nin Amerika'daki temsilciliğinin önünde, ‘Türkiye rüşvet vermiştir’ dememi kim bekliyor, ben bir kere bunu anlamıyorum. İkincisi, cümlenin devamı var. Bizim sorunumuz, ‘Özgür Özel bu konuda tamamen ne dedi’ diye bakılmadan bir cümle var ya o kahrediyor beni. Bazen de bizim medya aynı şeyi başkalarına yapıyor. Benim toplam söylediğim şu: Bugün burada rüşvetle ilgili bir gündem var. ABD’de yargı bağımsız. Kimsenin yargı bağımsızlığından endişesi yok. Bir rüşvet vakası varsa mutlaka ortaya çıkacak ve sorumlular cezalandırılacaktır. Türkiye'den bu işe karışmış olan varsa Türkiye'ye büyük kötülük yapmıştır ve o da cezalandırılmalıdır. Ben bunu da dedim. Ama sadece ‘Özgür Özel, Türkiye rüşvet verecek bir ülke değildir’ kısmı, bir cümle. ‘Rüşvet vermişler de sen de gittin onu akladın.’ Amerika'da benim rüşvet aklamam mümkün mü? Belediye Başkanı yaptıysa, iğneden ipliğe çıkar. Ama ben daha iddianameyi bile görmeden ve daha yargılama durumu kesinleşmemişken ‘Yapmıştır bu Tayyip Erdoğan’ dememem lazım.

“İddianame doğruysa o zaman o rüşvet olayına alet olan herkesin Türkiye'de de yargılanıp en ağır cezayı alması lazım”

İddianame doğruysa o zaman o rüşvet olayına alet olan herkesin Türkiye'de de yargılanıp en ağır cezayı alması lazım. Rezil ettiler bizi. İkincisi, sistemsel bir soruna dikkat çekelim, iddia o ki Erdoğan açılışına gelecek. Ama yangın merdiveninde sorunlar var. Bir an önce ruhsat almak için ?Belediye Başkanına birtakım jestler yapılmış veya rüşvete varacak birtakım şeyler yapılmış. O da baskı yapıp Erdoğan'ın gelişine yetiştirmiş. Buradaki sorun ne biliyor musunuz? O binada bizim personelimiz çalışıyor ve yaşıyor, evleri de orada. Hepsinin hayatını tehlikeye atmışız. Ne diye? Erdoğan'a yetişsin diye. Bu demokratik bir lidere olmaz. Bu korkulan bir lider için yapılır. ‘Eyvah yetiştiremezsek mahveder bizi Erdoğan’ hissiyatı yaptırır bu işi. Ya da ‘Erdoğan gelecek, ne yapın yapın bu ruhsatı alın’ dendiyse yapılmıştır. Mesela ben Hollanda'nın, İngiltere'nin, Almanya'nın, Fransa'nın böyle telaşları olmayacağını düşünüyorum. Eğer liderden korkuluyorsa olur bu. Lider demokratik, mekanizma tam stabilse böyle şeyler olmaz. Ama bu tartışma ilk önce iddiaların ispatından ve rüşvet verenlerin kim olduğunu görüp ondan sonra da onların yargılanmasıyla çıkacak bir şey. Ben şimdiden nasıl kendi vatandaşımı orada suçlu ilan edeyim?”

“Ben normalleşmeye sahada itiraz görmedim”

Özel, “Normalleşme, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşme, dün Bahçeli olan diyalog yani, son dönemde size muhalefetin içerisindeki keskin bir muhalefet veya eski CHP anlayışı tarafından sürekli eleştiri getirildiğini görüyoruz. Taban nasıl karşılıyor” sorusunu ise şöyle yanıtladı:

“31 Mart'tan sonra diğer liderlerden hiçbirisi çıkmadı. Benim 20’den fazla il ziyareti, belki 100’ü geçmiş, ilçe ziyareti, sürekli sokakta olan ve temas halinde olan bir lider olarak bana şöyle bir şey hiç gelmedi: ‘Özgür Bey, bunu niye yapıyorsun?’ Ama onlarcası, ‘Son dönem yaptıklarınızı doğru buluyorum. Hiç oy vermedim. Belki yine de vermem ama çok doğru. İlk kez sizin yaklaşımınızla CHP'ye yaklaştım.’ Bunu onlarca kez duydum. Av sezonunu açıyoruz, gece 00.00’ı geçti, Sarıyer'den çıktık, Karadeniz'e açılmış balıkçı takalarına anons yapıyorum. Bir tanesi, ‘Reis, 22 yıldır reisin peşinde koştuk ama bizi mahvetti. Son zamandaki tutumundan dolayı çok gözüme girdin. Galiba oyumu da alacaksın.’ Bütün taka gülmekten yerlere yattık. Sezonu açan bir balıkçı teknesinin kaptanı söyledi bunu. O yüzden ben normalleşmeye sahada itiraz görmedim.”

“CHP'yi tartışmanın içinde tutmak isteyen birtakım anlayışlar var. Onlara pabuç bırakmam”

Özel, “CHP'ye gönül vermiş seçmen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın politikalarını doğru bulmadıkları için ona karşı çok sert bir muhalefet bekliyorlar CHP'den. Ancak bununla mutlu olabiliyorlar. Ama şimdi bu ezberi bozuyorsunuz. Kendi tabanınızı ikna edebilecek misiniz? AK Parti ya da AK Parti'den kopan seçmenin gönlünü kazanayım derken kendi tabanınızdan bir kayıp yaşama riskiniz var mı” sorusunu şöyle yanıtladı:

“Sıfır olur diyemem. Mutlaka olabilir. Ama benim işim partiyi büyütmek. Benim işim partiyi iktidara taşımak. Biz yüde 25 ile iktidar olamadık, olamıyoruz. Bu sistemde olamayız. Partiyi büyütmek lazım.  Ben bizim tabanımızın, kitlemizin benim sözüme değer verdiğini biliyorum. Ve ben onları hiçbir zaman bile isteye yanıltmadım, verdiğim hiçbir sözü tutmamazlığım olmadı. 31 Mart’ı yaşamış ve yaşatmış birisi, bir kere daha yapmak istiyor bunu genel seçimde. Benim bunu yaparken partiyi satacağımı kim düşünür? Onlar biliyorlar beni, onlara ne kadar değer verdiğimi. Twitter'a bakarsak akşam evin yolunu kaybederiz. Doğrudan temsil etmiyor. Gerçek insanların, gerçek görüşlerini söyledikleri her eleştiri başımla beraber. Öyle de olmalı. Ama trol orduları ya da birtakım kişiler tarafından manipüle edilmiş birtakım ekiplerin neler yapmaya çalıştığını görüyorum. O ‘trend topic’ meselelerini geçmişte de çok deşifre ettim ben. Gerçek CHP’lilerin ya da gerçek seçmenin her türlü eleştirisi başımla beraber. Ama onlar beni anlıyorlar zaten. Öbür tarafta CHP'yi karıştırmak, CHP’yi bir tartışmanın içinde tutmak. CHP'yi bir başka yere sürüklemek isteyen birtakım anlayışlar var. Ben onlara pabuç bırakmam.

“Biz ülkeyi normalleştirirken AK Partilisinin de MHP'lisinin de çocuğunun geleceğini normalleştiriyoruz”

Benim seçmenim şunu bilir, Süleyman Soylu, 300 tane AK Parti milletvekilini de provoke ederek burnumun kırık olduğu bir gün, küfür ederek ve üzerime yürüyerek gittiğimde de bir kelime eksik söylemedim. Gün oldu, 300 yüz kişi sıra kapaklarına vurarak üstüme yürüdü veya Erdoğan'ı işaret etmişim, ‘O parmağı kıracağız’ diye geldiler. Ben bunları yapmış biri olarak taban beni tanır, orada sorun yok. Esas bizim bu normalleşmeyle yapmaya çalıştığımız mesele, Türkiye'nin geleceğini kurtarmak. Şöyle ki bu otoriterleşme, gücün mutlaklaşması, değişmeyen, değişmeyen lider, değiştirilemeyen lider bunun sonunda abad olan hiçbir ülke yok. Bu Orta Doğu görüntüsü, tek adam görüntü ne lidere yarıyor sonunda ne de ülkeye yarıyor. Çünkü o kimsenin kimseyle konuşmadığı, kutuplaşmanın en yüksek olduğu rejimler, otoriter rejimler. Demokrasilerde böyle işler yok. Hangi Avrupa Birliği (AB) ülkesinde partilerin liderleri birbirlerine milyonlarca euro tazminat davaları, her gün suç duyuruları var? Biz ülkeyi normalleştirirken AK Partilisinin de MHP'lisinin de çocuğunun geleceğini normalleştiriyoruz. Bu ülkenin en büyük beka sorunu bir gücün bir yerde toplanıp otoriterleşmesi ve çatışmaya dönüşmesi.”

(Sürecek)