Özgür Özel Antalya'da... Özel: "Biz Türk turizmini ayağa kaldıracak, kalıcı kazanımlar elde edecek yapısal önerilerle, reformlarla milletimizin karşısına çıkacağız"

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Antalya'da turizm sektör temsilcileriyle bir araya geldi. Özel, "Biz Türk turizmini ayağa kaldıracak, kalıcı kazanımlar elde edecek yapısal önerilerle, reformlarla milletimizin karşısına çıkacağız. Biz, ‘bu iktidar böyle yapsın’ dedik, yapıcı söylemlerde bulunduk, bulunmaya devam edeceğiz. Biz bunları söylüyoruz ama dilimizde tüy bitiyor, yapamıyorlar. Biz de yapmaya geliyoruz. ‘Her derdin var bir çaresi onun da adı CHP’ diyoruz" dedi.

Özgür Özel Antalya'da... Özel: "Biz Türk turizmini ayağa kaldıracak, kalıcı kazanımlar elde edecek yapısal önerilerle, reformlarla milletimizin karşısına çıkacağız"

HABER: İLEYDA ÖZMEN / KAMERA: CEMAL BERK AYTEKİN

(ANTALYA) - CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Antalya'da turizm sektör temsilcileriyle bir araya geldi. Özel, "Biz Türk turizmini ayağa kaldıracak, kalıcı kazanımlar elde edecek yapısal önerilerle, reformlarla milletimizin karşısına çıkacağız. Biz, ‘bu iktidar böyle yapsın’ dedik, yapıcı söylemlerde bulunduk, bulunmaya devam edeceğiz. Biz bunları söylüyoruz ama dilimizde tüy bitiyor, yapamıyorlar. Biz de yapmaya geliyoruz. ‘Her derdin var bir çaresi onun da adı CHP’ diyoruz" dedi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Antalya ziyareti kapsamında "Turizm Sektör Temsilcileriyle Buluşma" toplantısına katıldı. Yaklaşık iki saat süren toplantının ardından konuşan Özel, şunları söyledi:

"Biz bugün burada siyaset yapmadık. Tabii ki turizm siyasetin konusudur ve turizmin siyaseti olmalıdır. Ama bunun kurumsal bir mesele olduğunu, herkese faydası olup kimseye bir zararı olmayan bir alan olduğunu ve bu konuda birlik ve beraberlik içinde davranmanın çok önemli olduğunu ifade etmek lazım. İktidarıyla, muhalefetiyle yaptığımız tüm açıklamalar, konuştuğumuz her sözün turizme doğrudan bir etkisi olduğunun bilincinde olmak lazım. Kapalı toplantıda söylediğim ilk cümle gizli değildir. Böyle konularda ilk önce zarar vermemek lazım, sonra da katkı sağlamaya çalışmak lazım. Bugün Antalya’da bin 672 tanesi basit belgeli turizm tesisi, 984 tanesi işletme belgeli olmak üzere 2 bin 656 tane tesisimiz var. 559 bin 560 yatak kapasitesine sahip, resmi rakamlarla, yakın zamanda yatırım belgeli 33 bin yataklı bu kapasiteye eklenecek, 600 bin yatak seviyesine ulaşılacak. Bunun da hızla artmasını hep birlikte ümit ediyoruz.

"Bu sektöre herkesin gözü gibi bakması lazım"

Bugünkü toplantımızda sektörün neredeyse tüm paydaşları vardı. Kendi üst birliklerindeki görevlerinin dışında, burada ticaret, sanayi odası başkanı, ticaret odası başkanları, sendika başkanları, rehberler, acentelerin temsilcileri, ticaret borsası başkanı, deniz ticaret odası başkanı, pek çok yapının ve uluslararası pek çok kuruluşun buradaki temsilcileri, şirketlerin temsilcileri buradaydı. Ortak özellikleri, hep birlikte çalışıyorlar ve Türkiye’ye döviz kazandırıyorlar. Bu kadar dost bir sektörün Türkiye’de -pek çok sektör hepimizin dostu- ama bu sektör en dostane olan sektör. Çünkü çok istisnai durumlar dışında havayı kirletmeden, suyu, denizi kirletmeden ve hatta buralar ne kadar temizse onların o kadar işine gelerek, cari açık yaratmadan kapatarak, döviz kaybettirmeden, aksine getirerek, başkanlarımızın ifade etmesiyle yerinde ihracat yaparak ve hiç ithalat yapmayıp, hiç döviz kaybetmeden yüzde 95’i döviz getirerek çok önemli katkılar yapılan bir sektör ile birlikteyiz. O yüzden bu sektöre herkesin gözü gibi bakması lazım. En çok da ülkeyi yönetenlerin gözü gibi bakması lazım.

"Ülkeyi yönetenlerin de yerel yönetimlerin de üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi gerekiyor"

2004 ile 2014 yılları arasında bu sektör hep çift haneli büyüdü. Bu çok iyi bir şey çift haneli büyüme. Bunu 10 yıl sürdürdüğünüzde inanılmaz bir üst üste etkiyle, büyük bir başarı hikayesine doğru dönüşüyor ve bundan da hepimiz kârlı çıkıyoruz. Ancak 2015 yılından itibaren yaşanan pek çok aksilik, pek çok sıkıntı, dış politikada hataların, işte düşürülen uçaklar, ben düşürdüm demeler, meydan okumalar gibi sonuçlarla bu sefer krizli yıllar başladı. Bir yıl toparlansak iki yıl sıkıntı çekildi. İki yıl iyi gitse üçüncü yıl problem oldu. Tam bunlar aşılırken bu sefer pandemi geldi. Pandeminin yaraları 2019-2020 felaket, 2021’de toparlanırken 2022’de telafi edici çok iyi bir yıl geçirildi. Bu sefer 2023’te maalesef 6 Şubat depremini yaşadık. 6 Şubat depreminin hem gelen turiste hem de depremzedelere katkı sağlamak için buradaki insanların gösterdiği büyük bir dayanışmayla o yılı da bir kayba dönüşmesine sektör açısından sebebiyet verdi. Şimdi 2024 yılındayız ve bu sefer maliyet artışları, kurdan kaynaklı sorunlarla dünya ile rekabet edemez, rekabet ettiğimiz ülkelerde çekmek istediğimiz turisti kaptırır ve o nitelikte her geçen gün biraz daha çok döviz getirecek turist çekebilir durumumuzu, rekabet ve dezavantajı ile kaybetmek üzereyiz. Bu konuda yapılması gereken çok şey var. Bir kez daha söylüyoruz ki ilk şey herkesin sorumlu davranması lazım. Ülkeyi yönetenlerin de yerel yönetimlerin de üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi gerekiyor. Hiçbir siyasi çekişme turizme zarar verecek açıklamalar, sorumsuz davranışların gerekçesi olamaz. Bunu görmek lazım.

"İlk düğmeyi nasıl iliklediğiniz önemli"

Bugünlerde yakın coğrafyalarda füzeler uçuyor. Efendim, savaş genişleyebilir gibi... Bunlar Türkiye’ye çok zararlı şeyler. Bu konuda ümit ediyoruz diplomasi sonuç alacak, turizmde zarar görmeyi ve zaten savaşı asla istemiyoruz, bir an önce bu sorunların çözülmesini istiyoruz. Oradan oraya füze atılınca çok zarar veriyor ama parka, havuza, yola sigara atılınca da Türkiye’ye füze atılmış gibi zarar veriyor. Bu yüzden bu şehirlerde yaşayan herkesin sorumluluğunu sonuna kadar yerine getirmesi lazım. Kaybedilen her turist hepimizin cebinden bir şeyler kaybettiriyor. O yüzden bu konuda hem siyasetçilerin, hem vatandaşların hep birlikte bir seferberlik halinde davranmaları gerektiğini altını, tüm sektörümüz adına ve onlardan aldığımız bilgiler ışığında çizmek isteriz. ‘Yerinde ihracat yapıyoruz’ diyorlar. Şaka maka değil 60 milyar dolar döviz getiriyorlar Türkiye’ye. Bu yok zamanda, sorunlu zamanda TL’ye yüzde 50 faiz verilen, dövize yüzde 2 faiz verilen, daha geçen yıllarda yüzde 10 faizlere kadar çıktığı, yani dövizi tutmanın bu kadar kıymetli olduğu bir zamanda yurt dışından döviz getiren bu sektörü, 2 milyon istihdamı ile son derece önemsiyoruz. En temel beklentilerin içinde de şunu ifade ediyorlar; bir takım tedbirlerin alınması lazım. Ama bir kez, ‘Yahu bunlar para kazanıyor, bunlardan daha fazla vergi alalım’ diye yönelinmemesi lazım. Çünkü dünya ile rekabette güçlük çeken bir noktadayız. Bu Türkiye’de bir büyük açmaz var. Turizmi de vuruyor. Sanayiciyi de ihracatçıyı da üreticiyi de vuruyor. İşçiyi de vuruyor. Türkiye’de iki açmaz var. Satrançta son hamleyi nasıl yaptığınıza bakmazlar. Sona kadar geldiyseniz zaten bir şeyler yapmışsınızdır. İlk hamleleri, açılışı nasıl yaptığınız önemli. İlk düğmeyi nasıl iliklediğiniz önemli. İşte o ilk düğmelerin doğru iliklenmemesinden şu anda bir açmazdayız.

"Kira desteği vermeniz lazım"

Bugün Türkiye’de asgari ücret alan için çok düşük, veren için çok yüksek. Uzun uzun konuşulabilir ama orta gelir tuzağından dolayı böyle. Zamanında yüksek katma değerli ihracata yönelmediğimiz için öyle. Zamanında yüksek döviz getirecek, üst segment turistleri çekecek tedbirleri almadığımız için öyle. Örneğin 2-3 bin zengin turisti bir anda getiren gemilerin yanaşacağı limanları zamanında inşa etmediğimiz için böyle. Yapağız iktidarımızda ama zamanında yapmadığımız için böyle. Örneğin eskiyen tesislere düşük faizli, hatta faizsiz uzun vadeli krediler verip o küçük ve orta ölçekteki yaşlanan tesisleri bir noktaya getirip de o tesislerdeki turistleri çekemediğimiz için öyle. Onlara turist kaybettirdiğimiz için böyle. O açıdan baktığınızda gerçekten bugün Türkiye’de asgari ücret verene yüksek geliyor. Alan için de çok düşük. Çünkü, örneğin ihracatta siz eğer fason üretim yaparak, basma üreterek, penye üreterek dünya devlerine fason kot dikerek ihracat yapıyorsanız, sizin asgari ücretinizi Mısır ile karşılaştırıyorlar. Ondan düşük bir asgari ücret vermeden verdiğiniz fiyata ürün satamıyorsunuz. Ama cep telefonu üretiyorsanız o zaman Finlandiya’daki asgari ücreti de verebilirsiniz. Aynı şey turizmde de geçerli. Eğer çok yüksek segmentte hizmet edecek ve bolca para kazanacak işler yapıyorsanız, o zaman asgari ücretin çok üstünde verebilirsiniz. Ama öbür türlü ciddi sorunlarınız var demektir. Asgari ücret, bölgesel ve sektörel asgari ücret talepleri var ama buna işçi sendikalarının ciddi itirazları var. Bunun yaratacağı sorunlar yaratılmadan ne yapılabilir deyince, CHP’nin bir önerisi var. Antalya ile örneğin herhangi bir Anadolu şehrinde aynı asgari ücret veriliyorsa bu hem polise hem öğretmene hem turizm çalışanına hatta bu şehrin yerli insanına kira desteği vermeniz lazım. Devletin bu konuda bir şey yapıyor olması lazım. Buradaki asgari ücreti ev kirasına versen sadece ev kirasını ödeyemezsin. Nasıl olacak, asgari ücretli gelecek ve burada iş bulacak? Çok üst dilimde bile verseniz, verdiği kira ile eline kuş kadar para kalacağı için başka şehirlere gidip oralarda çalışmayı tercih ediyorlar.

"Sırf bu belediyeler CHP’li diye size de oy verenleri, bize de oy verenleri cezalandırmak insaf değildir"

Turizm ve otelcilik mezunlarının en çok çalışacağı yer buradaki otellerken başka şehirlere gidiyorlar. Burada eğitim almamış personeli, kendi yetiştirmeye çalışan, dolayısıyla turizmin hizmet kalitesinin tartışıldığı bir durum ile karşı karşıya kalabiliyoruz. Bu işlerde yapısal sorunlara çok basit ve hepimize kazandıracak çözümler getirilmesi lazım. İşin bu kısmını son derece önemsiyoruz. Bin kere söyledik ama bin birinci kez söylemekte fayda var. Bu şehre 2,7 milyon kişi yaşıyor diye para yollayıp, 27 milyon misafire hizmet bekleyemezsiniz. Beklerseniz bir sürü hizmet aksar. Zorlaşır. O zaman büyükşehir belediyesi 27 milyonun atık suyu için arıtma tesisi yapacak gücü elinde bulunduramaz. Kaldı ki 36 tane arıtmamız da var zaten. Olmayınca ne oluyor, bu sefer geliyor ilgili bakan arıtmayı ben yapacağım ama at imzayı, 27 yıllık atık su parasını alırım diyor ve gidiyor. Bu belediye zaten 10 kaz fazla insana hizmet ettiği için oraya yetişemiyor. Bir de biraz zorda olan tacirin gırtlağına çöken tefeci gibi 27 yıllık alacağına el koyuyorlar. Bunlar doğru işler değil. Emin olun ayıptır söylemesi bu kıyı şeridi kıpkırmızı değil sapsarı olsaydı bunları kendi belediyenize yapmayacaktınız. Allah şahit. Millet şahit. Sırf bu belediyeler CHP’li diye size de oy verenleri, bize de oy verenleri cezalandırmak insaf değildir.

"Özellikle ulaşım sorununa bir dikkat çekmek istiyoruz"

Buradan özellikle hepimizin ortak derdi olan ulaşım sorununa bir dikkat çekmek istiyoruz. Türkiye’ye kimi iki saatte uçup geliyor, kimi üç, kimi dört saatte uçuyor, havaalanından iniyor, bir dört saat de otele gitmek için geçiyor bazı zamanlarda. Bu olmaz, bu kabul edilebilecek bir şey değildir. Bu yüzden bir kez ihalesi yapılmış, çoktan bütün hazırlıkları tamamlanmış otoyolun bir an önce hayata geçirilmesi, Antalya-Alanya Otoyolu'nun yapımına başlanması lazımdır. Alternatif raylı sistemlerle ilgili projeler üretilmeli, yerel yönetimlerle işbirliği yapılmalıdır. Turizm Bakanının belediye başkanlarımızı çağırıp 'Ya biz bu turisti hızla götürüp hızla getirmemiz lazım. Ortak projeler yapalım. Ne destek lazım?' demesi lazımdır. Bir an önce bunların konuşulması lazımdır. Bu çileye dönmüş meselenin bir an önce çözülmesi gerekmektedir. Bunun için asgari ücret alan için az, veren için çok. Ayrıca bu ülkedeki döviz kurları bizim için çoktur, ihracatçı ve turizmci için de azdır. Bu insanlar senenin başında döviz bazında fiyat öneriyorlar ve rezervasyonlar kapanıyor, anlaşmalar yapılıyor. Sonra bu insanlar özellikle de yani hepsi için öyle ama her şey dahil konseptte, dünyanın en yüksek gıda enflasyonu yaşanan ülkede, 10 ay önce verdikleri fiyatla her gün artan gıda fiyatlarıyla her şey dahil, ye yiyebildiğin kadar hizmeti veriyorlar ve o günden bugüne de kur sabittir. Ben herhalde burada ‘Kuru artırın, kuru serbest bırakın falan filan.’ Bunlar ekonomistlerin tartışmaları ama bu insanların nasıl ayakta kalacaklarına bir önermeniz olsun, bir desteğiniz olsun. Ve bu sabit işte ‘Kuru tutalım’ derken turizmciler batırmayın, bu meseleyi dikkatlerinize sunuyoruz. Bugün ihracatçı için de turizmci için de bu fiyatlardaki kur rekabet imkanı bırakmayan ve onların o rekabetten çekildikleri yani gelecek sene artık fiyat bile veremeyecek hale gelecekleri bir duruma dönüşüyor. Burada güzel bir benzetme var. Onu bir kez daha ama Meclis kürsüsünde söylemiştim bir kez daha söyleyeyim, ‘Bu sene çiçekler açmadı, az açtı, bal yok. Eğer arıları yaşatmazsanız bir şekerli su koyup, seneye arı olmadığı için bundan sonraki seneler bal zaten yok. Bu arıları yaşatmanız lazım. Onun için, kur burada mı duracak? O zaman o kurla 10 ay önce fiyat vermiş, o kuru başka bir yerde kestirmiş ve o hesabı son derece doğru yapmışlarla masaya oturacaksınız, nasıl sahip çıkacaksınız, buna bir karar vereceksiniz.

"Burada kamuda çalışanlar dışında hiç birisinin sendikal güvenceleri yok"

Sorun burada çalışan arkadaşlarımızın hem kirayla ilgili hem ücretle ilgili hem de örgütlenme ile ilgili sorunları. Burada kamuda çalışanlar dışında hiç birisinin sendikal güvenceleri yok. Bu şartlar altında olamaz da, olamıyor, fiilen olmuyor. Ama turizmde bir sendikal güvence aslında turizmin kaliteli, iyi yetişmiş, sürdürülebilir kadrolarla, belli bir hizmet standardında müşteri memnuniyetini de arttıran hem de işverenin sürekli eleman aramak zorunda kalmayacağı, işçinin güvencesiz kalmayacağı, kışın sorun yaşamayacağı, makul toplu iş sözleşmelerinin bağıtlanması lazım. Bunun için her yerde masada işçi ile işveren varken, bu kadar bu işin esas karlısı devletse devletin de masaya oturması lazım. Kış maaşını devletin üstlenmesi, SGK’ya bir şeyler teklif etmesi ama bunun için de sendikalı işçiyi tercih etmesi lazım. ‘Sendikalı işçiyi alırsan, istihdam edersen ben de masaya bunları koyuyorum’ demesi lazım. Herkesin kazandığı bir çözüm mümkün ama bu olmadan ne örgütlenme mümkün, ne olsa o sözleşmenin imzalanması mümkün, grev olsa turizm olmaz, turizm olsa grev olmaz.

"Önümüzdeki altı ay CHP Türkiye’yi nasıl yöneteceğine dair program çalışmalarını 81 ilde yürütecek"

Buraya özel bir masanın kurulup Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanıyla, Turizm Bakanlığı oturup bu işlere doğru bir formül bulmaları lazım. Bu kentte İnsanlar mutsuz olursa hepimiz kaybederiz. İşletmeler karsız olursa hepimiz kaybederiz. O yüzden bu meseleye bütüncül bakmak gerekiyor. Turizmin başkenti Antalya’dan şüphesiz dünyanın en güzel kenti diye CHP’nin son genel başkanı değil, ilk genel başkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün tanımlamasıyla oradan şu ifademe müsaade edin; Bir ülkede demokraside sorun varsa o ülkenin en çok sorun yaşayacağı alan turizmdir. Ülkede güvenlik kaygıları varsa, demokrasi kaygısı varsa, mal güvenliği kaygısı varsa can güvenliği kaygısı varsa o ülke dışarıdan böyle endişelerin çok olduğu bir ülke görünüyorsa bu ülkeye turist gelmez gelse de az gelir ya da az para bırakanlar gelir. Risk alanlar gelir. En ucuz paraya tatil yapmak isteyenler gelir. Ama dünyanın en iyi turistlerinin gelmesi gereken bu kent için bize demokrasi lazım, hukuk lazım, hukuki öngörülebilirlik lazım, siyasi öngörülebilirlik lazım, herkesin önünü görmesi ve o ülkeye gittiğinde mutlu olacağına, iyi hizmet alacağını ve bugün yatırdığı paranın on ay sonra iptal olacak bir rezervasyonla sonuçlanmayacak kadar öngörülebilir bir ülkeye gidiyor olması lazım. Turizmin bir milli mesele olduğunun altını çiziyoruz, biz böyle yaklaşıyoruz. Turizmden sorumlu gölge bakanımız, genel başkan yardımcımız notlarını aldı. Önümüzdeki altı ay CHP Türkiye’yi nasıl yöneteceğine dair program çalışmalarını 81 ilde yürütecek, Buraya yine geleceğiz, Ankara’da yine toplanacağız. Ve biz Türk turizmini ayağa kaldıracak, kalıcı kazanımlar elde edecek yapısal önerilerle, reformlarla milletimizin karşısına çıkacağız. Biz ‘bu iktidar böyle yapsın’ dedik, yapıcı söylemlerde bulunduk, bulunmaya devam edeceğiz. Biz bunları söylüyoruz ama dilimizde tüy bitiyor, yapamıyorlar. Biz de yapmaya geliyoruz. Her derdin var bir çaresi onun da adı CHP diyoruz.

"Türkiye’nin birinci partisi olan CHP iktidar partisi olduğunda bunları ve daha fazlasını yapacağız"

Artık görsünler, Antalya’nın elinden tutmasanız da Antalya bizim elimizi bırakmıyor. O yüzden bu kadar çok döviz getiren bir alanda artık gelin işbirliği yapalım. Bir sene sonra bir buçuk sene sonra partimiz, yani kuruluşunda Türkiye’nin birinci partisi, son yerel seçimlerin birinci partisi, Antalya’nın birinci partisi ve şu anda Türkiye’nin birinci partisi olan CHP iktidar partisi olduğunda bunları ve daha fazlasını yapacağız. Turizmcilerin, çalışanların temsilcilerinin, onlara misafir taşıyanların, dışarıdan bulanların, yıllardır getirenlerin temsilcilerinin, rehberlerin temsilcilerinin, örneğin bir kaçak rehberlik sorunu var, herkesin birden mutabık olduğu ve herkesin birden kazandığı bir oyun planı ile bu işin içinden hep beraber çıkacağız. Sorun var çare de var. Çünkü dünyanı en güzel şehri ilimizde, çok iyi otellerimiz var, çok daha iyilerinin yapılması, çok daha kapasitelerinin yapılması, şu anda eskimiş düşük, orta güçte olan bütün turizm sektörünün çok düşük faizli, uzun vadeli kredilerle desteklenip eskiyen tesislerin ayağa kaldırılması ve her bütçeden turiste göre ve özellikle de çok yüksek gelir getirecek turiste göre bu Antalya’nın turizminin yeniden şekillenmesi lazım. 60 milyar dolar az para değil, 100 milyarlık hedef, uzak hedef değil ama bunların üstüne hep beraber çıkıp bu şehrin yüzünü güldürecek yarınlarda hep birlikte olacağız.

"Biz İsrail halkını değil İsrail’in bu faşist yönetiminin düşmanıyız, onların karşısındayız"

Özel, ardından bir gazetecinin İsrailli turistin Türkiye’ye rahatlıkla tatile gelip gelemeceğine yönelik sorusunu da şöyle yanıtladı:

"İsrailli turistler gönül rahatlığıyla gelebilirler. Türkiye, Filistin davasına sahip çıkar, Filistin’in dostudur. Türkiye, İsrail’in savaş politikalarını savunan Netenyahu’ya düşmandır ama İsrail halkına asla düşman değildir. Bir İsraillinin, bir Filistinlinin bizim nezdimizde gelip de kardeşçe birlikte kalabilecekleri, yaşayabilecekleri ve ikisinin de dostluk göreceği şehir Antalya’dır, ülke Türkiye’dir. Biz İsrail halkını değil İsrail’in bu faşist yönetiminin düşmanıyız, onların karşısındayız. Tüm İsrailli turistleri Antalya’ya bekliyoruz."