HAKAN FİDAN: "ŞU ANDA MAĞDUR OLAN NE İSRAİL NE DE İRAN’DIR. MAĞDUR OLAN, GAZZE HALKIDIR"

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, "13 Nisan’da yaşananlar bizim için çok önemli dersler ortaya koymaktadır. Netanyahu’nun, iktidarda kalabilmek için, bölgemizi bir savaşa sürüklemeye çalıştığı aşikardır. Yaşanan olayların temelinde, Gazze’de İsrail tarafından uygulanan şiddet ve zulüm yatıyor. Mağdurur olan ne İsrail ne de İran’dır. Mağdur olan, Gazze halkıdır" dedi.

HAKAN FİDAN: "ŞU ANDA MAĞDUR OLAN NE İSRAİL NE DE İRAN’DIR. MAĞDUR OLAN, GAZZE HALKIDIR"

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, "13 Nisan’da yaşananlar bizim için çok önemli dersler ortaya koymaktadır. Netanyahu’nun, iktidarda kalabilmek için, bölgemizi bir savaşa sürüklemeye çalıştığı aşikardır. Yaşanan olayların temelinde, Gazze’de İsrail tarafından uygulanan şiddet ve zulüm yatıyor. Mağdurur olan ne İsrail ne de İran’dır. Mağdur olan, Gazze halkıdır" dedi.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, resmi temaslarda bulunmak üzere gittiği Katar'da Başbakan ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdülrahman El Sani ile bir araya geldi.

El Sani ile görüşmesinin ardından düzenlenen basın toplantısında konuşan Fidan, şunları söyledi:

"ÜÇÜNCÜ TARAFLARIN KENDİ ÇATIŞMALARINI BU COĞRAFYAYA TAŞIMASINI İSTEMİYORUZ"

"Biz, İsrail’in Gazze’de işlediği suçların bölgesel bir çatışmaya dönüşme riski barındırdırdığını baştan itibaren söyledik. Tırmanma ve yayılma ihtimaline karşı uyarılarda bulunduk. Geçtiğimiz hafta sonu yaşananlar, bölge dışı ülkelerin de dahil olduğu bir savaş ihtimalinin çok uzak olmadığını ispatladı. Bu risk, halen devam ediyor. Olaylar başlamadan önce, gerilimin nispeten kontrollü şekilde aşılması için çaba harcadık. Bazı görüşmelerimiz oldu. Bu çalışmalarımızı halen sürdürmekte ve itidal mesajlarımızı tüm taraflara iletmekteyiz. Bölge dışı güçlerin de gelişmelere soğukkanlı yaklaşması gerekmektedir. Biz, bölge ülkeleri olarak, üçüncü tarafların kendi çatışmalarını bu coğrafyaya taşımasını istemiyoruz.

"GAZZE’DE YAŞANAN FELAKETİ SONA ERDİRMEK İÇİN DAHA FAZLA ÇABA HARCAMALIYIZ"

13 Nisan’da yaşananlar bizim için çok önemli dersler ortaya koymaktadır. Birinci olarak: Uluslararası hukuk, herkes için bağlayıcıdır. Küresel düzeyde barışın ve istikrarın anahtarı, uluslararası hukuka uyulmasıdır. İkinci olarak: Netanyahu’nun, iktidarda kalabilmek için, bölgemizi bir savaşa sürüklemeye çalıştığı aşikardır. Netanyahu’yu kayıtsız ve şartsız destekleyenler, tutumlarını acilen gözden geçirmelidirler. Üçüncü ve en önemlisi: Yaşanan olayların temelinde, Gazze’de İsrail tarafından uygulanan şiddet ve zulüm yatıyor. Şu hususun altını çizmek istiyorum: Şu anda mağdur olan ne İsrail ne de İran’dır. Mağdur olan, Gazze halkıdır. Hepimiz, Gazze’de yaşanan felaketi sona erdirmek için daha fazla çaba harcamalıyız.

İsrail’in, BM Güvenlik Konseyi’nin 2728 sayılı kararını ve Uluslararası Adalet Divanı’nın aldığı ihtiyati tedbirleri harfiyen uygulaması şarttır. Bir an önce acil ve kalıcı ateşkes sağlanmalıdır. İnsani yardımlara izin verilmelidir. Sonrasında ise iki devletli çözümü hayata geçirmeye dönük adımları ivedilikle atmalıyız. Batılı ülkelerin, İran karşısında tek bir ses olarak tepki verebildiklerini gördük. Şimdi de aynı şekilde, ABD başta olmak üzere, İsrail üzerinde etkisi olan ülkelerin ortak tutum sergilemeleri ve İsrail’e 'dur' demeleri gerekmektedir.

"TÜRKİYE, İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM İÇİN KATAR VE DİĞER ÜLKELERLE BERABER YOĞUN BİR ÇABA SARF ETMEKTE"

Bugün Hamas Siyasi Büro Lideri Sayın Haniye ve Siyasi Büro'nun diğer yönetici ekibiyle yaklaşık üç saatlik bir görüşmemiz oldu. Kendilerine hem taziyelerimizi ilettik hem de Cumhurbaşkanımızın selamlarını ilettik. Türkiye, iki devletli çözüm için Katar ve diğer ülkelerle beraber yoğun bir çaba sarf etmekte. 30 binden fazla insanın şehadetinden eğer ortaya çıkacak bir fayda varsa o da iki devletli çözüm suretiyle bölgeye kalıcı bir barışın gelmesi olacaktır diye değerlendiriyoruz. Bunun için çok yoğun çaba gösteriyoruz. Bunu yaparken özellikle Batıda bu fikre sempatik olan, bunu desteklemek isteyen birçok aktörün Hamas’la ilgili endişelerinin olduğunu görüyoruz. Özellikle Hamas’la ilgili yapılan İsrail kaynaklı propagandanın Hamas’ı bir ulusal direniş hareketi olarak göstermekten daha ziyade DEAŞ gibi terörist örgüt olarak nitelendirme çabalarının batıda ve uluslararası kamuoyunun bazı aktörleri nezdinde makes bulduğunu (ilgi uyandırdığını) görüyoruz maalesef.

"FİLİSTİN DEVLETİNİN KURULMASINI MÜTEAKİP HAMAS’IN AYRICA SİLAHLI KANADININ OLMASINA GEREK KALMAYACAĞINI İLETTİLER"

Hamas’la yaptığımız görüşmelerde bu türden algıların giderilmesi için kendilerinin özellikle iki devletli çözüm, Filistin devletine giden çözüm içerisinde ne türden görüşleri var, ne türden beklentileri var bunları açık şekilde ifade etmeleri gerektiği konusunda görüş alışverişinde bulunduk. Ben daha önce de Batılı muhataplarımla yaptığım görüşmelerde de söyledim. Yıllardır Hamas’la yaptığımız siyasi görüşmelerde kendilerinin 1967 sınırları içerisinde kurulacak olan bir Filistin devletini kabul ettiklerini ve Filistin devletinin kurulmasını müteakip Hamas’ın ayrıca silahlı kanadının olmasına gerek kalmayacağını, kendilerinin bir siyasi parti olarak hayatlarına devam edeceklerini bana ilettiler. Bu da aslında bence dünya kamuoyunun Filistin devletine giden yolda atacağı adım için fevkalade önemli bir mesaj diye düşünüyorum."